“Delinin biri bir kitap yazmış…
Okuyan kırk akıllı “Delirmeyenin ta…”
demiş”
Elbette atasözü böyle değil ama
ben de popülist siyaset üslubuna kapıldım işte… Belki daha fazla kişi beni
okur, para kırarım falan filan. Bu arada sözün aslı: “Delinin biri kuyuya bir taş
atmış, kırk akıllı çıkaramamış.”tır.
Bahsettiğim deli, Ruhi Konak.
İfşa etmekten de çekinmiyorum. Eli ve dahası aklı hiç boş durmayan bir deli.
Minyatürcü. Deliliği zaten buradan belli.
Bir ara şiire kafayı takan, sonra
şiirin biçiminden galiba bıkıp anlamın dibine vurmak için benden de gizli bir
biçimde öyküye yönelen, aynı zamanda hain biri!
Tamam kitabı eleştireceğim ama
bazı insanları kişilik olarak tanımalısınız. Yoksa yazdığı şeylere tren diye
bakabilirsiniz.
Ruhi Konak bir Erzurumlu. Yani
anam babam Anadolulu bir Türkmen. Deliliğinin temelleri sanırım biraz da
buradan geliyor. Çünkü hepimizin bildiği gibi akıllı insanlar at sırtında beş bin
kilometre yol yaparak kışın kedilerin donduğu memleketlerde çadır, oba, köy falan kurmaz!
Hal böyle olunca ( “Daha
eleştiriye başlamadın mı?” Diyenlerinizi mi duyuyorum?) hatıraları, dünyası
falan ayazlı, karlı, buzlu bir çocukluktan epey besleniyor. Karın buzun olduğu
yerde ne olur? Soba olur, değil mi? Peki soba nesiz olmaz? Odunsuz, kömürsüz
olmaz tamam, o kadarını biz de biliyoruz ama soba asıl masalsız olmaz. Sobanın
yanında masal kurutmuyorsanız, ancak ruhunuzu kurutuyorsunuz demektir.
Dedik ya adam deli! Deliden ne
bekliyorsunuz, manifesto mu? Aslına bakarsanız kendini akıllı sananlara inceden
giydirilmiş bir manifesto gibi de okunabilir
“Biçimsiz Aşk”.
Adı estetik değil hem de hiç.
Bir anlatı kitabı için son derece kuru
ve itici bir başlık bu. İyi de bu deli adam zaten “Biçim” sözcüğünü estetik
çağrışımlar veya aliterasyon için falan kullanmıyor. Daha başlarken “Aşkına don
biçmeye kalkma!” demeye getiriyor. “Don” eski kullanımda “Elbise” anlamındadır.
Karacoğlan “kara donlu beytullah” derken Kâbe’ye külot falan giydirmiyordu yani…
Bazı yazarlara “ Gerçek olaylara
m dayanıyorsunuz?” diye soran andavallılar çoktur. Ulan yaşamayan adam nasıl
yazsın? Ya da neden yazsın? Yazmak
yaşamanın anlatımıdır. Yazmak bizatihi yaşamaktır.
Peki deli yazarımız nasıl yazmış? Evvelâ yaşamış.
Yani anlayacağınız bir sobanın başında masal dinlemiş küçükken çocukken. Böyle
gözlerini belerte belerte, bir Sona Nene’nin anlattıklarını dinlemiş. Sonra
vatansever öğretmenleri, ona okuma yazma öğretip de “Okumayan, yazmayan adamın
mala davara da bir faydası yok evladım!” dediklerinden olsa gerek bize
azıcık faydalı olabilmek için dinlediklerinden bir şeyler mayalamış. Mayalanan hamur kabarmış kabarmış,
bazıları bu sıfatı küçümsese de kendi modernliğini içinde taşıyan, adamakıllı
bir mesele dönmüş. İşe o mesel “Biçimsiz Aşk” olmuş.
Yazarımız iki belki de üç kere
ustalık gösteriyor kitapta. Öncelikle can kulağıyla dinlediği masallardan bir
masal süzerek anasından emdiği ak sütün
hakkını nasıl verdiğini gösteriyor. Çakır çukur Türkmen yurdu Erzurum
yaylasının kayaları arasından su nasıl kaynar, nasıl yol bulur da bir gözeyle
belirir bize ustaca gösteriyor. Halk hikâyelerine, masallarına aşina
olanlarımız için son derece değerli bir kitap “Biçimsiz Aşk” . Anadolu Türk söyleyişine, davranış biçimlerine öyle hakim ki deli
yazarımız, metnin içindeki “dünyaya” cumburlop düşüyorsunuz zaten.
Amak-ı hayal, Mantık-ut Tayr, gibi tasavvufi
eserlerden felsefesini damıtan, Türk
masal geleneğine sırtını dayayan, çağının insanıyla tanışık bir metin “Biçimsiz
Aşk”.
İkinci ustalığı sivil, rütbesiz
bir felsefe ile karşımıza çıkmasında.
Can alıcı aforizmalar var
kitapta. “Ben söyleyeydim eyiymiş.” diyeceğiniz türden şeyler bunlar.
Üçüncü ustalığı, akademik
öğreticiliğini konuşturması. Bunu da öyle alçakgönüllü yapıyor ki hadsiz
kibirlerimizle bakacak olsak anlayamayız.
Kitabın eksiği yok mu? Elbette
var. Bir kere bazı yerlerde kelime seçimleri “sırıtıyor”. Aliterasyonun gözetilmesini beklediğiniz fakat
muhtemelen, yazarın “öğretici”
kimliğinin öne çıktığı yerler buralar. Ve fakat… Metin kendi içinde o kadar güçlü bir bütünlük
sergiliyor ki “Hangi ağacın budağı yok ki hemşerim?” diye kendinizi uyarmak zorunda
kalıyorsunuz.
İkinci eksikliği görsellik. Ki
bunu tamamen ben uydurdum. Amacım kitaba uyduruk illüstrasyonlarımı
ekleyebilmek. Sayfaya sığsın diye kesiyorum. Kitabı okuyun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder