15 Kasım 2009 Pazar

Etnik ırkçılığın Türk Liberalleriyle Bir Başka Buluşma Noktası:

Eşitlikten murat nedir?

Bir memlekette vatandaşların eşitliğinden bahsedildiğinde genellikle birbirinden farklı iki eşitlik türü anlaşılır.

Bunların birincisi hepimizin gayet yanlış şekilde taraftar olmak eğilimine girdiğimiz “gelir dağılımında eşitlik” hurafesidir.

Zaten müdahaleci devlet arzusunun temelinde de bu yatar.

Eşitliğin ikinci ve ideal anlamı ise hukuk önünde eşitliktir. Bu anlayışa göre fertlerin doğal farklılıkları, yetenekleri vs onların aynı kurallara uymak mecburiyetini değiştiremez, ortadan kaldıramaz. Eşitliğin bu gerçek anlamı ise daha soyut olması , devletin müdahaleci yanıyla çelişmesi ve böylece devlet mensuplarının da imtiyazsızlığını gerektirdiği için genellikle devletçi rejimlerde göz ardı edilir.


Hukuk önünde eşitliğin olup olmadığının anlaşılması için herhangi iki vatandaş arasında, herhangi bir sebepten kaynaklanan yargılanma usulü farkının olup olmadığına, vatandaşların yasama yürütme yargıya müracaat ve katılımlarında fark gözetilip gözetilmediğine bakılmalıdır. Zira hukuk önünde eşitlikte belirleyici olan, tek ve meşru güç kullanıcı olması gereken devletin, vatandaşlarına aynı mesafede durup durmamasıdır. Eşitlik ilkesi sivil hayat için uygulanamaz.
İşletmesine ancak kendi uygun gördüğü kişileri almakta herkes özgürdür. Veya herhangi bir sebebe dayanarak herhangi bir işletmeyle alış veriş etmemek gene herkesin hakkıdır.


Bu şartlar altında mevcut duruma bakarsak, etnik ırkçıların sıkça istismar ettikleri ve aslında Marksist demokrasi anlayışına dayanan kolektivist eşitlik anlayışıyla liberalizmin savunduğu hukuk önünd eşitliğin örtüşüp örtüşmediğimi gözden geçirmemiz gerekmektedir.


Türkiye’de kâmil bir hukuk devletinin varlığından söz etmek şimdilik mümkün değildir. Zira bir kısım vatandaşları diğerlerinden farklı usullerle yargılanabildiği bir memlekette liberal anlamda bir eşitlik henüz tesis edilememiş demektir. Bunun en göze batan örneği “Memurin Muhakemat Kanun”udur.
Marksist okumuşlara göreyse devletin görevi mülkiyeti gasp etmek pahasına insanları eşit refaha ve hatta gelire getirmektir.
Mevcut durumun noksanlığını dile getirdikten sonra bu eksiklik içinde dahi nelerin yaşandığına bakmalıyız.


Ülkemizde yasama, yürütme ve yargının içinde görev almak, hakkını bu organlarda aramak konularında hiç kimseye etnik ırkçıların sürekli söylediği yalanın aksine hiç kimseye “ırkî” kökenine, anadiline vs göre muamele edilmemektedir. Hiç kimseye herhangi bir işlemden önce etnik kimliği sorulmamaktadır.


Devlet kurumlarında işe girişlerde veya görevlendirmelerde etnik ırkçıların iddialarının aksine, doğu ve güneydoğu illerinde hemşehricilik, kan bağı gibi ölçüler çok daha fazla gözetilmektedir. Hatta bu hemşehricilik meslek örgütlerinin, “dışarıdan” gelen meslektaşlarının faaliyetlerini mümkün mertebe kısıtlamasında ciddi şekilde tesirli olmaktadır.


Tadil edilebilir bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyet’inde devletin muamelelerinde kesinlikle ırkçı bir tavır göstermediği rahatlıkla söylenebilir.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin belirleyici kimliği olan Türk, ırkî/ kan bağlılıklarını aşmış bir soyut bağdır. Ve bu bağ, resmî işlemlerde mensuplarına herhangi bir imtiyaz kandırmamaktadır.


Etnik ırkçılığın insaf ölçülerini çok aşan ithamları eğer gerçek olsaydı, “Türk” olanların her türlü işlemde öncelik görmesi, işe girişlerde daha şanslı olmaları, mahkemelerde açıkça kayırılmaları, belki oy vermede imtiyazlı olmaları veya yasama organına seçilmekte herhangi bir şekilde avantajlı olarak yarışa başlamaları gerekirdi.


Henüz kâmil bir hukuk devleti olmamasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti bu konularda son derece başarılıdır ve yetkindir.
Öyleyse kendi ideolojilerine aykırı şekilde Marksist faydacılıkla lekeli etnik eşitlikçiliğin peşi sıra gitmekle liberaller ne kazanmayı beklemektedir?
Herkesin aynı şekilde seçip seçilebildiği, okuyabildiği, çalışabildiği, yerleşebildiği bir memlekette eşitsizlikten bahsetmek ancak çiğ bir imtiyaz talebidir.


Şunu hemen belirtmeliyiz ki bir yanlışın herkese uygulanması onu adalet haline getirmez. Şüphesiz ülkemizde farklı görüşlerin dile getirilmesi her zaman belli ölçülerde problemli olmuştur.


Bu açıdan etnik kimliklerin kendilerini dile getirebilmeleri ifade hürriyeti hakkının gereğidir.


Peki bu “hak” nereye kadar meşruiyetini muhafaza edebilir? Bir hakkın sınırsızlığından veya kayıtsız şartsızlığından bahsedilebilir mi? Herkesin üzerinde mutabık kaldığı gibi belli sınırlara uyulmaksızın kullanılan haklar, kullanıcılarının o haklardan veya daha başka haklardan men’ini gerektirir.
Mesela hem devlete ve bir millî kimliğe karşı şiddeti övüp hem de “haktan” bahsetmek bir çelişkidir. Bunu yapanlar ifade hürriyetini suiistimal etmektedirler ve bu haktan men edilmeleri başkalarının haklarının teminatı için elzemdir.
Peki meselâ ülkemizdeki liberaller, liberalizmin bu derin hassasiyetini gözetmekte midirler? Maalesef burada iyi bir sınav verdikleri söylenemez.


Mesela “ terör örgütü üyesi olmak” diye bilinen açık bir suçu itiraf ettikleri halde tutuklanmaksızın serbest bırakılan etnik teröristler için maalesef hiçbir liberalin hukuk duyarlılığının ibresi azıcık bile kımıldamamıştır. Terör üyesi olmakla itham edilen “sanıkların” aylardır tutuklu bulunması buna mukabil, suçu alenen itiraf edenlerin salıverilmesi gibi bir garabeti kendi hukuk önünde eşitlik anlayışlarının terazisine vurmayan liberallerimiz maalesef çok ağır bir vebalin altına girmişlerdir. Ülkemizin sözde liberalleri, ir kısım sanığa masumiyet karinesinin uygulanmasını eleştirmedikleri anda hukuk önünde eşitliği ancak etnik şiddetten nemalanalar için istedikleri izlenimi vermişlerdir ve işin kötüsü hiç biri de böyle bir izlenimden rahatsız değildir.


Türklük gibi gayet nötr ve etkileşimsiz bir kimliğin yerine devlet eliyle başka bir kimlik ihdas etmek insanları bir kimliğe göre ayrımcılığa tabi tutmaktan başka bir şey olmayacaktır. Bu yüzden devlet eliyle ayrı bir millet yaratma teşebbüsü, sanıldığı gibi kamu vicdanında eşitlik yönünden bir tatmin yaratmayacak tam aksine, etnik kimliğin, devlet eliyle korunduğu, kollandığı, kayırıldığı intibaını uyandıracaktır ki zaten bu şimdilerde başlamış bir tedirginliktir.
İnsanların ellerine ırkî kökenlerini gösteren bir belgenin verilerek onları eşitlemeye çalışmak liberallerimize nasıl görünüyor bilmiyorum ama buradan faşizmin ta kendisi gibi görünüyor.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Mehmet Altan vb. aydınlar da "devleti tadil etmeye" çalışıyor işte zaten, ya nedir?

Afşar Çelik dedi ki...

Devleti tadil etmek demek, devleti kuran milletin egemenlik hakkını bölmek, toplumu devlet eliyle ırksal kompartımanlara ayırıp resmi "Kürt kimliği" yaratmak, insanların kimliklerinde ayrı ırktan olduklarını belgelemek, haklar kuramını, imtiyazlar listesine çevirmek, memleketin kaderi hakkında inisiyatifi , elinde silah bulunduran her tehdit odağına terk etmek demek midir? Bunlara tadilat diyorsanız söyleyeyim, tadilat dükkan düzeltmek değidlir. "Adalete yaklaştırmak" demektir ki daha şehit ile terörist leşi arasındaki" değer" farkını bilmeyen adamların benim devletimi" adalete yaklaştırmasından" bahsetmek abesle iştigaldir.