Bu, son günlerin pek moda hümanizm cümlesi: “Analar ağlamasın!” Bu cümleyi sarf edince derhal bir dokunulmazlık, bir eleştirilmezlik zırhı elde ediyorsunuz ve muhaliflerinizin tamamını da gaddar, zalim sınıfına kendiliğinden sokuveriyorsunuz.
Ana objektif olarak kesinlikle insan varlığının temeli ve dokunulmazlığı tartışılmaz bir parçası. Meseleye bu açıdan baktığımızda herhangi bir ananın ağlamasına üzülmeyecek bir insan evlâdı düşünebilmek imkânsız.
Elbette meseleye bu açıdan bakalım. Peki bu açıdan bakınca “Silâhların susması” noktasında kimin haklı kimin haksız olduğunu, “analarımızı” kimin ağlattığını bulmak mecburiyetinde kalmayacak mıyız?
Çünkü en nihayetinde analarımızı üzmek gibi bir kabahatten biri sorumlu olmalıdır…
İşin şiddet yoluyla halli noktasına gelinmiş ise, bu tip bir sorgulamayı yapmamak veya göz ardı etmek en hafif tabirle vicdansızlıktır.
Elbette meseleye bu açıdan bakalım. Peki bu açıdan bakınca “Silâhların susması” noktasında kimin haklı kimin haksız olduğunu, “analarımızı” kimin ağlattığını bulmak mecburiyetinde kalmayacak mıyız?
Çünkü en nihayetinde analarımızı üzmek gibi bir kabahatten biri sorumlu olmalıdır…
İşin şiddet yoluyla halli noktasına gelinmiş ise, bu tip bir sorgulamayı yapmamak veya göz ardı etmek en hafif tabirle vicdansızlıktır.
Burada kafaları karıştıran şey anaların ana olmaktan kaynaklanan dokunulmazlıkları ile yapılan işlerinin meşruiyet testinin yapılıp yapılamayacağı sorununun birbirine karıştırılması.
O halde şimdi bakalım: Bu toprakların meşru ve bağımsız bir egemen milleti var mıdır, yok mudur? İçinde azınlıkları, farklılıkları vs barındıran, hukuk devleti şartı dışında bir egemen Türk Milleti tartışmasız şekilde var mıdır, yok mudur? Bu durumda onun ordusu ve polisi bu toprakların varlığı ve dokunulmazlığı konusunda, adaletin temini ve sorunların şiddet ile halli konusunda biricik ve meşru kurumlar mıdır?
Eğer bu soruların hepsinin cevabı evet ise… Bu durumda bu cevapları tanımayan, bu cevaplara karşı silâhla karşı koyan herkese karşı Türk milletinin silâhla mukabele etme hakkı ve yetkisi baki midir, değil midir?
Eminim, Çanakkale’de, İstiklâl Harbi’nde dedelerimiz, vurdukları düşman askerlerinin de kendileri gibi ana baba kuzusu olduklarını biliyorlardı.. Ama bildikleri bir şey daha vardı ki o da eğer herkes kendi evinde emniyet içinde yaşayamazsa daha pek çok ana baba kuzusu zulmün ökçesi altında ezilecektir! Bu yüzden kendi evlerinin emniyeti ve huzuru için mütecavizlerin analarının üzülmesini göz ardı ettiler.
Bu durumda gene bir bakmak lâzım: Ülkemizi tehdit eden, ister bölünme yanlısı olsun ister olmasın, ülkemizin meşru savunma güçlerini tanımayan bir etnik terör örgütü var mı yok mu? Elbette var! Zaten “Bombalar savaşın bir parçası!” diyerek sivillerin de katlini kendince haklılaştırmaya kalkan sözde siyasetçiler bunu itiraf ediyor… Peki bu durumda bu toprakların meşru egemeni Türk Milleti’nin egemenlik hakkına tecavüz eden bir örgütün mensuplarının, herhangi bir müstevliden, bir farkı kalır mı?
Hal böyle olunca anaların dokunulmazlığı, yavruların eylemlerinin meşruiyet testini engelleyemez. Burada birinin anasını Mehmetçik anası diğerininkini terörist anası haline getiren şey analığı sınıflandırmak değildir. Bu sınıflamayı kendiliğinden meydana getiren teröristin veya Mehmetçik’in tercihidir.
Bu durumda şunu düşünmemiz gerekir: Bu ülkede elinde silâh bulundurması meşru olan koruma gücü kimdir? Bunun tartışmasız tek cevabı vardır: Türk ordusu ve Türk Polisi! Peki Türk Ordusu’na , polisine, siviline silâh çeken bir örgüt bu durumda hangi kategoriye girer? Elbette düşman kategorisine. Peki ülkemizin düşmanını , onun anası ağlamasın diye affetmemiz mümkün müdür? Peki ülkemizi korurken şehit düşenlerin analarının acılarını bu durumda düşmanın anasıyla bir tutmamız acaba şehit anasına haksızlık etmek midir değil midir? Eğer iki acıyı bir tutuyorsak bu durumda iki tarafın da meşru düşmanlar olduğunu söylüyoruz demektir. Bu durumda etnik terörü meşrulaştırıyoruz demektir. O zaman neden ölümünden dolayı anası ağlayacak teröriste “Bu işin sorumlusu yalnızca sensin!” diyecek cesaretimiz ve vicdanımız yoktur?
Zira bu ülkeyi tehdit eden bir örgüt var oldukça güvenlik güçlerinin silâhlarını susturmayacakları, susturmamaları gerektiği konusunda herhangi bir tartışma olabilir mi? Bu durumda bir “silâh bırakmadan” bahsedilecekse, anaların yüzünün bu şekilde güleceği düşünülüyorsa bunun tek sorumlusu terörist örgüttür. Mehmetçik, ne anası ağlamasın diye silahını bırakır, ne de teröristin anasının üzüntüsünün sorumluluğunu üstüne alır.
Burada bütün vebal, kendi analarının üzülüp üzülmeyeceğine de aldırmadan eline silâh alıp Türk Milleti’ne kafa tutmaya kalkan teröristlerdedir. Bu üzüntüler iki türlü ortadan kaldırılabilir. Ya analarının ekmek yediği ülkeye ihanet etmekten vazgeçerek dağdan iner ve nedamet getirirler ve böylece herkesin yüzü güler veyahut da fiziken ortadan kaldırılırlar ve böylece en azından Mehmetçik analarının ağlaması durdurulur.
Bu durumda gene bir bakmak lâzım: Ülkemizi tehdit eden, ister bölünme yanlısı olsun ister olmasın, ülkemizin meşru savunma güçlerini tanımayan bir etnik terör örgütü var mı yok mu? Elbette var! Zaten “Bombalar savaşın bir parçası!” diyerek sivillerin de katlini kendince haklılaştırmaya kalkan sözde siyasetçiler bunu itiraf ediyor… Peki bu durumda bu toprakların meşru egemeni Türk Milleti’nin egemenlik hakkına tecavüz eden bir örgütün mensuplarının, herhangi bir müstevliden, bir farkı kalır mı?
Hal böyle olunca anaların dokunulmazlığı, yavruların eylemlerinin meşruiyet testini engelleyemez. Burada birinin anasını Mehmetçik anası diğerininkini terörist anası haline getiren şey analığı sınıflandırmak değildir. Bu sınıflamayı kendiliğinden meydana getiren teröristin veya Mehmetçik’in tercihidir.
Bu durumda şunu düşünmemiz gerekir: Bu ülkede elinde silâh bulundurması meşru olan koruma gücü kimdir? Bunun tartışmasız tek cevabı vardır: Türk ordusu ve Türk Polisi! Peki Türk Ordusu’na , polisine, siviline silâh çeken bir örgüt bu durumda hangi kategoriye girer? Elbette düşman kategorisine. Peki ülkemizin düşmanını , onun anası ağlamasın diye affetmemiz mümkün müdür? Peki ülkemizi korurken şehit düşenlerin analarının acılarını bu durumda düşmanın anasıyla bir tutmamız acaba şehit anasına haksızlık etmek midir değil midir? Eğer iki acıyı bir tutuyorsak bu durumda iki tarafın da meşru düşmanlar olduğunu söylüyoruz demektir. Bu durumda etnik terörü meşrulaştırıyoruz demektir. O zaman neden ölümünden dolayı anası ağlayacak teröriste “Bu işin sorumlusu yalnızca sensin!” diyecek cesaretimiz ve vicdanımız yoktur?
Zira bu ülkeyi tehdit eden bir örgüt var oldukça güvenlik güçlerinin silâhlarını susturmayacakları, susturmamaları gerektiği konusunda herhangi bir tartışma olabilir mi? Bu durumda bir “silâh bırakmadan” bahsedilecekse, anaların yüzünün bu şekilde güleceği düşünülüyorsa bunun tek sorumlusu terörist örgüttür. Mehmetçik, ne anası ağlamasın diye silahını bırakır, ne de teröristin anasının üzüntüsünün sorumluluğunu üstüne alır.
Burada bütün vebal, kendi analarının üzülüp üzülmeyeceğine de aldırmadan eline silâh alıp Türk Milleti’ne kafa tutmaya kalkan teröristlerdedir. Bu üzüntüler iki türlü ortadan kaldırılabilir. Ya analarının ekmek yediği ülkeye ihanet etmekten vazgeçerek dağdan iner ve nedamet getirirler ve böylece herkesin yüzü güler veyahut da fiziken ortadan kaldırılırlar ve böylece en azından Mehmetçik analarının ağlaması durdurulur.
Başka bir “çözüm” isteyen varsa , çözüm diye sunduğu şeyin meşruiyet testini de ortaya koymalıdır.
2 yorum:
Türk analarının ağlamaması için teröristin anasını ağlatmak farzdır.Uzun söze ne hacet.Değil mi?Elinize sağlık.Selamlar.
Yaşadığı ülkeye ihanet eden kişi, anasının ağlamasına razı olan kişi demektir.
Yorum Gönder