26 Ocak 2009 Pazartesi

Ve Dostoyevski'yi Sevmek!





Bugün itibariyle kütüphanemdeki bütün Dostoyevski’leri bitirmiş bulunuyorum:

“İnsancıklar”, “Karamazof Kardeşler”, “Budala”, “Suç Ve Ceza”, “Ezilenler”, “Ölüler Evinden Anılar”… Uzun yıllar önce de “Kumarbaz’ını” okumuş idim…

Dostoyevski’yi niçin sevdim?

Şu kadarını söyleyebilirim ki gene uzun yıllar evvel görmek şansına erdiğim Rus coğrafyasını ve yaşayışını bütün doğallığıyla bana tekrar yaşatabildiği için…

Kahramanlarının iyilik ve kötülüğünü bize dikte etmektense, davranışlarındaki ipuçlarıyla anlattığı için…

Gerilim yaratmak için olay icat etmektense, zaten var olanlar içinde bizim yaşadığımız gerilimi inanılmaz bir sadelik ve tahlil gücüyle bize aktardığı için…

Belki de en önemlisi her bir eserinin kafamda aynı zamanda görsel unsurlarla da iz bırakmasından dolayı. Ayrıntılı tasvirlere girişmemesine rağmen, genç yazarların tıkıldıkları çatı katları, rutubetli bodrumlar, sayfiye evlerinin aydınlık bahçeleri “kendiliğinden” beyninizde belirir… Her bir romanı ayrı ir damak tadı, ayrı bir görsel izlenim bırakır zihninizde….

Bütün bunların yanı sıra, bilhassa “Karamazof Kardeşler’deki” inanılmaz derin felsefî tartışmalar, konuya ilgili bir okuru adamakıllı çarpar. Bunun yanı sıra o sıralar Avrupa’da’da moda olan sosyalizm gibi bazı felsefi akımları ince bir alayla eleştirebilmesi özellikle eleştirel zekâsına ve entelektüel cesaretine hayranlığımı pekiştirdi. Zira onun daha doğuş dönemlerinde, dünyada bir yeni moda olarak yayılıp da aklı susturmaya başlayan sosyalizm gibi bir akımı gerek mantık gerekse normatif ahlâk ile eleştirmesi hele sosyalizm hurafesinin, zihinleri ipotek altına aldığı bugün için inanılmaz bir cesarettir.

Ezilenler için toplumu topyekün suçlayıp da kesip biçmeye kalkmak hamlığından/ hamakatinden uzaktır Dostoyevski. İyiler ve kötüler kendi başlarına yargılanır. Ne biri asil olmaktan dolayı doğuştan aşağılık veya suçludur ne de diğeri sırf yoksul olduğu için adam öldürdüğü veya çaldığı için masumdur… insan yapmacıklıklarının sınıfından falan kaynaklanmadığını, seçtiği yolun bir gereği olduğunu o kadar doğal gösterir ki “sınıf bilinci” gibi bir hurafeye bundan daha güzel bir eleştiri getirilemez bence...

Şurası da var ki Dostoyevski her yaşın yazarı değildir. Ondan gerçek bir tat alabilmek için belli bir tecrübeye ve farkındalığa ihtiyaç var. Ki bence bu yazarın gerçek değerini gösterir. Ancak hayatı anlamak için belli bir emek harcamış insanlar, onun edebî gayretinin değerini sezebilir.

Dostoyevski, zihnimizin inşasında muhakkak tesiri olacak bir yazar.

Aslında her bir kitabı ayrı ayrı incelenmeyi fazlasıyla hak ediyor.

4 yorum:

Furkan Haydar dedi ki...

"Ve Dostoyevski'yi sevmemek".
Bu başlığı atsaydınız yazı daha çok ilgi çekerdi sanırım. Malum sizin başlıktaki gibi bir his kaçınılmaz.

Bir de;
önce her yaşın yazarı olmadığını söylemişsiniz fakat daha sonra "Ancak hayatı anlamak için belli bir emek harcamış insanlar" demişsiniz. İkinci cümleye katılıyorum ancak birinci cümleyle ikincinin arasında hiçbir şekilde sebep-sonuç ilişkisi ya da herhangi bir bağlantı olmadığını düşünüyorum.

Ve günün sorusu;
Dostoyevski'den tek kitap okuma şansınız var deseler, seçmeniz gereken kitap bunların arasında yok. Bilin bakalım hangisi?

Afşar Çelik dedi ki...

Furkan Bey,
Özür dileyerek yorumunuzn ir kısını anlayamdığımı belitmeliyim.

Evet her yaşın yazarı değil.. Çünkü on iki yaşındaki bir çocuk için Karamazov kardeşler son derece ağırdır ve buyüzden de belli bir doluluğu gerektirir...

Başlıkla ilgili eleştirinizi hiç anlayamadım?..

Henüz "Ecinniler'i" okumadım, herhalde okumadığım bir o kaldı?

Şahsen bilemedim; hangisidir o "tek kitap"?

Ama şun söyleyeyim ben bu yaıyı yazarken "Öteki Ben'i" okumamıştım,okurken de bana son derece sıkıcı geldi. Güya Nabokov için Dostoyevski'ninyazdığı engüzel şeymiş ama bana hiç de öyle gelmedi, namus belâsına okudum diyebilirim...

buradaki eleştirilerim kendi zevk ölçütüme göre yapılmış eleştirilerdir. Elbette başkaları başka şeyler söylerler...

Dükkânı ziyaret ettiğiniz için teşekkürler, gene bekleriz.

Furkan Haydar dedi ki...

Başlıkla ilgili olan, bir eleştiri değildi. Sevmemek imkansız demeye getirdim sadece. :)

İkinci olarak,
örneğin çevrenizde(çok genel anlamda) belirli bir yaşa ulaşan (olgunluğa demiyorum) kaç kişi "hayatı anlamak için emek harcıyor ki?" sizin tabirinizle. Bu yolda çaba göstermek için belirli bir yaşa ulaşmanın gerekliliğine inanmıyorum sadece. Tabii ki beş yaşında bir çocuktan bahsetmiyorum ama yazınızdaki yaş kavramını "orta yaş"larla ilişkilendirdim nedense.

Kitap Yeraltından Notlar'dı. :)

Tekrar gelirim,
sağlıcakla.

Afşar Çelik dedi ki...

Furkan Bey,

herkesi kendimiz gibi biliriz belki de benim yazıma katılmamanızın sebebi de odur...

Evet ben ancak belli bir şeyleri anlayabilecek seviyedyim şu anda, başkaları daha erken ulaşırbu seviyeye,onlara da ancak hayranlık duyarım.

Bulunca onu da okurum, bilgilendirdiğiniz için çok teşekkürler...

Her zaman bekleriz, sağlıcakla kalın.