11 Mayıs 2025 Pazar

“Dawkins Şeriatı” Neye Benzerdi?

  


Deizm, sulandırılmış bir teizm mi?

“Tanrı Yanılgısı’nda”, Dawkins’e bakarsanız öyle.

Çünkü Dawkins için “Tanrı” bütün kötülüklerin “anahtar kelimesi”. Ö
yle ki Tanrı’yı benimseyen herkesi “büyük teist zorbalık komplosunun” bir ortağı gibi görüyor.

Tabii bu arada Dawkins hiçbir deiste gerçekte ne düşündüğünü falan sormaya gerek duymuyor.

O kadar kibirli ki Tanrı’nın “akıl ve bilgi alanı” dışında olması ona inananları küçümsemeyi gayet normal ve dahası   gerekli görüyor.

Tamam da deizm teizme kapı aralıyor mu?

Aslında Dawkins Tanrı inancıyla dini sürekli birbirine karıştırarak kitapta dine karşı çıkarken Tanrı’yı inkâr ediyor. Bahsettiği kötü örneklerin tamamı din yaşantılarına ait.

Peki meselâ herhangi bir deist, teistlerin ya da dindarların kötü eylemlerini meşrulaştırıyor mu? Elbette hayır.

Kaldı ki teist ile dindar arasında bir fark var mı yok mu diye bile düşünmeye gerek duymuyor Dawkins. Çünkü Teist, “Tanrı tanır” demek.

Sorun şu: Dinler olmaksızın Tanrı fikrine ulaşılamaz mı?

Dinler kendi açılarından bu soruyu “Hayır!” diye cevaplayıp inanç alanını doğrudan sahipleniyor ya da işgal ediyor. Böylece “dinsiz bir inanç” imkânsızmış gibi görünüyor.

Yani? Dinlerin söylediğinden başka bir şeye inanmak imkânsız oluyor.

İki soru aklımıza geliyor:

Eğer bir Tanrı varsa biz onu anlayabilir miydik?

Eğer bir Tanrı varsa neden dinlerin söylediği şeyleri söylemiş olsun?

Herhangi bir deistin bu sorulara herhangi bir teist gibi cevap vermesi mümkün değil.

Çünkü Tanrı’nın “sınırsızlığı” onun bilinemezliğini, kendi sınırlılığımızla zıt varoluşunu sezmemiz için yeterlidir.

Ve dinlerin bize söylediği şeyleri söyleyen bir “bilincin”, “insani” özellikleri Tanrısallıkla bağdaşmaz.

Peki öyleyse Dawkins’in deizme saldırısının sebebi nedir?

Ateizmin hayatımızı daha akılcı yaşamamızı sağlayabileceği düşünülebilir. Diğer yandan görünen o ki Dawkins de kınadığı teistler kadar kibirli ve hırçın.

Acaba bir ateist diktatörlükte “aşkın bir gücün hayatımıza bir anlam kattığına” dair bir inanç geliştirmek istesek, Dawkins bizi kurşuna dizer miydi?

Hayatlarını herhangi bir şeriatla yaşamak istemeyen, toplumsal düzenin akılla oluşturulması gerektiğini bilen, bunu yürekten destekleyen, laik ve düzeltilebilir bir hukuk sistemi için çalışan herhangi bir insanın, hayatının bir anlamı olduğuna ve bu anlamın son durağının Tanrı olduğuna inanmasının, kime ne zararı olurdu? Dinleri, eylemlerin sonuçlarına göre kıyasıya yargılayan Dawkins ateizmin resmi rejim olduğu SSCB’de, ateizmin neye yaradığını hiç sorgulamıyor mesela…

Dawkins daha kitabın başında “Tanrı ile barışık insanlara” o kadar hırçınca saldırıyor ki hayatında bir umut ve merhamet için Tanrı’nın düşüncesine sığınan herkesi, birer “intihar bombacısı” yerine koyuyor sanki… Dawkins’in bu hırçınlığı onu, bütün nüktedanlığına ve akılcılığına rağmen kibirli  ve saldırgan bir “değer yoksunu” gibi gösteriyor.

Kaldı ki çarpıcı bir biçimde dinden kaynaklanan şiddeti eleştirdiği ilk sayfalarında, “Ahlâk  nedir, nereden kaynaklanır? Bir ateistin daha merhametli ya da daha anlayışlı olacağının garantisi nedir?” gibi soruların hiç birinin herhangi bir cevabı yok. Ateizmde “değerler”, “değer yargıları” nasıl oluşturulur, bu konuda ilk elli beş sayfada hiçbir bilgi yok.

Dinlerin akıl yoluyla yanlışlanması mümkün olabilir ama “Tanrı” kavramı ile din aynı şey midir? Dawkins dinin kurumsal yapısının tutarsızlıklarını, insanın, içinde merhamet ve ümit kaynağı olabilen Tanrı düşüncesiyle bir tutarak “inancın” kendisini en kibirli biçimde aşağılayabiliyor. Bu hırçınlık ve kibir, şeriat rejimlerinde her şeyi bilen ruhban egemenlerin tavrından pek de farklı görünmüyor.

Dinleri ve Tanrı inancını bir kefeye koyup bunları alaya almak  herkese çok eğlenceli gelebilir. Ancak insanların “anlam arayışlarının” saçma olduğunu söylemek da bir o kadar “saçmadır.” İnsanlar hayatlarını deney sonuçlarına göre düzenleyen robotlar değildir. İnsanlar değer yoksunu, ayaklı hesap makinesi “Vulcanlı Spcoklar” da değildir.

Oysa Dawkins ateizm dışındaki her şeyi kınadığı teizmle bir kefeye koyup aşağılarken merhamet, ümit, değer, değer yargıları gibi kavramları nasıl yeniden kurabileceğimizi anlatmaya tenezzül bile etmiyor.

İşte bu noktada kibirli, hırçın ve saldırgan davranıyor.

Kısacası sanırım Dawkinsin “ateist şeriat rejiminde” de “Tanrı” diyenin kellesinin uçurulmasına herhalde şaşırmazdık…

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok: