Deizm, sulandırılmış bir teizm
mi?
“Tanrı Yanılgısı’nda”, Dawkins’e
bakarsanız öyle.
Çünkü Dawkins için “Tanrı” bütün
kötülüklerin “anahtar kelimesi”. Ö
yle ki Tanrı’yı benimseyen herkesi “büyük
teist zorbalık komplosunun” bir ortağı gibi görüyor.
Tabii bu arada Dawkins hiçbir deiste
gerçekte ne düşündüğünü falan sormaya gerek duymuyor.
O kadar kibirli ki Tanrı’nın “akıl
ve bilgi alanı” dışında olması ona inananları küçümsemeyi gayet normal ve
dahası gerekli görüyor.
Tamam da deizm teizme kapı aralıyor
mu?
Aslında Dawkins Tanrı inancıyla
dini sürekli birbirine karıştırarak kitapta dine karşı çıkarken Tanrı’yı inkâr
ediyor. Bahsettiği kötü örneklerin tamamı din yaşantılarına ait.
Peki meselâ herhangi bir deist,
teistlerin ya da dindarların kötü eylemlerini meşrulaştırıyor mu? Elbette
hayır.
Kaldı ki teist ile dindar
arasında bir fark var mı yok mu diye bile düşünmeye gerek duymuyor Dawkins.
Çünkü Teist, “Tanrı tanır” demek.
Sorun şu: Dinler olmaksızın Tanrı
fikrine ulaşılamaz mı?
Dinler kendi açılarından bu
soruyu “Hayır!” diye cevaplayıp inanç alanını doğrudan sahipleniyor ya da işgal
ediyor. Böylece “dinsiz bir inanç” imkânsızmış gibi görünüyor.
Yani? Dinlerin söylediğinden
başka bir şeye inanmak imkânsız oluyor.
İki soru aklımıza geliyor:
Eğer bir Tanrı varsa biz onu
anlayabilir miydik?
Eğer bir Tanrı varsa neden
dinlerin söylediği şeyleri söylemiş olsun?
Herhangi bir deistin bu sorulara
herhangi bir teist gibi cevap vermesi mümkün değil.
Çünkü Tanrı’nın “sınırsızlığı” onun
bilinemezliğini, kendi sınırlılığımızla zıt varoluşunu sezmemiz için
yeterlidir.
Ve dinlerin bize söylediği
şeyleri söyleyen bir “bilincin”, “insani” özellikleri Tanrısallıkla bağdaşmaz.
Peki öyleyse Dawkins’in deizme
saldırısının sebebi nedir?
Ateizmin hayatımızı daha akılcı
yaşamamızı sağlayabileceği düşünülebilir. Diğer yandan görünen o ki Dawkins de
kınadığı teistler kadar kibirli ve hırçın.
Acaba bir ateist diktatörlükte “aşkın
bir gücün hayatımıza bir anlam kattığına” dair bir inanç geliştirmek istesek,
Dawkins bizi kurşuna dizer miydi?
Hayatlarını herhangi bir şeriatla
yaşamak istemeyen, toplumsal düzenin akılla oluşturulması gerektiğini bilen,
bunu yürekten destekleyen, laik ve düzeltilebilir bir hukuk sistemi için
çalışan herhangi bir insanın, hayatının bir anlamı olduğuna ve bu anlamın son
durağının Tanrı olduğuna inanmasının, kime ne zararı olurdu? Dinleri,
eylemlerin sonuçlarına göre kıyasıya yargılayan Dawkins ateizmin resmi rejim
olduğu SSCB’de, ateizmin neye yaradığını hiç sorgulamıyor mesela…
Dawkins daha kitabın başında “Tanrı
ile barışık insanlara” o kadar hırçınca saldırıyor ki hayatında bir umut ve
merhamet için Tanrı’nın düşüncesine sığınan herkesi, birer “intihar bombacısı”
yerine koyuyor sanki… Dawkins’in bu hırçınlığı onu, bütün nüktedanlığına ve
akılcılığına rağmen kibirli ve saldırgan
bir “değer yoksunu” gibi gösteriyor.
Kaldı ki çarpıcı bir biçimde dinden
kaynaklanan şiddeti eleştirdiği ilk sayfalarında, “Ahlâk nedir, nereden kaynaklanır? Bir ateistin daha
merhametli ya da daha anlayışlı olacağının garantisi nedir?” gibi soruların hiç
birinin herhangi bir cevabı yok. Ateizmde “değerler”, “değer yargıları” nasıl
oluşturulur, bu konuda ilk elli beş sayfada hiçbir bilgi yok.
Dinlerin akıl yoluyla
yanlışlanması mümkün olabilir ama “Tanrı” kavramı ile din aynı şey midir?
Dawkins dinin kurumsal yapısının tutarsızlıklarını, insanın, içinde merhamet ve
ümit kaynağı olabilen Tanrı düşüncesiyle bir tutarak “inancın” kendisini en
kibirli biçimde aşağılayabiliyor. Bu hırçınlık ve kibir, şeriat rejimlerinde
her şeyi bilen ruhban egemenlerin tavrından pek de farklı görünmüyor.
Dinleri ve Tanrı inancını bir
kefeye koyup bunları alaya almak herkese
çok eğlenceli gelebilir. Ancak insanların “anlam arayışlarının” saçma olduğunu
söylemek da bir o kadar “saçmadır.” İnsanlar hayatlarını deney sonuçlarına göre düzenleyen
robotlar değildir. İnsanlar değer yoksunu, ayaklı hesap makinesi “Vulcanlı
Spcoklar” da değildir.
Oysa Dawkins ateizm dışındaki her
şeyi kınadığı teizmle bir kefeye koyup aşağılarken merhamet, ümit, değer, değer
yargıları gibi kavramları nasıl yeniden kurabileceğimizi anlatmaya tenezzül
bile etmiyor.
İşte bu noktada kibirli, hırçın
ve saldırgan davranıyor.
Kısacası sanırım Dawkinsin “ateist
şeriat rejiminde” de “Tanrı” diyenin kellesinin uçurulmasına herhalde şaşırmazdık…