Her gün bir şey yazmak lazım…
Kendi düşüncelerimi derleyip toparlamaya çalışırken
vaaz veriyor gibi oluyorum.
Bugün stajyerimle nefis sohbet ettik. Bir şeyleri
gerçekten öğrendiğini görmek beni çok sevindirdi. İyi bir eczacı olacak. Gerçi
iyi bir eczacı olmanın Türkiye’de ne anlamı var ondan da emin değilim ya… Çünkü
bunca derin ve disiplinler arası bir bilimin/ mesleğin uygulaması inanılmaz
derecede sığ ve işlevsiz.
Bugün eski arabamızı sattık, yeni bir araba aldık.
Hayır… Bunu övünmek için yazmıyorum. Bunu bir günlüğü doldurmak için yazıyorum.
Bugün cidden yoğundu.
Yeni arabayı kutlamak için çocuklarla annemi bir
kafeye götürdüm. Kuşaklar arası bir ilgi ve iletişim sorunu var galiba. Hayır…
Yeni gelen her kuşak eskilerin hiç bilmedikleri bir sürü yeni şeyle
yükleniyorlar. Şakaları, filmleri, şarkıları bile bambaşka oluyor.
Şahsen ben çocukların dağarcıklarına hayranlık
duyuyorum. Üzüldüğüm şey, teknoloji denen şey yüzünden okumaya ilgilerinin
azalması.
Evet… Bir gün içine bir sürü şey sığdırdık,
sonuçlandırdık. Yeni arabanın sürüşünün çok daha iyi olduğunu gördüm. Eskisini
de çok sevmiştik gerçi. Oğluşum arabaya binerken ayakkabılarını çıkarınca o
dakka bir paspas aldım.
Bugün bir şeyi fark ettim. Başkaları nasıldır bilmem
ama… Sanırım bizim aile sahip olduklarımıza cidden bağlanıyor.
Her gün bir şeyler yazmak lazım.
Bugün bir hikâye yazabilir miyim? Sanmam... Çok
yorgunum.
Amerikan yazarlarının bir özelliği mi bilmem ama belki
ukalalık olsun diye belki estetiğin bir gereği olarak en gerzek karakterlere
bile “alıntı” yaptırıyorlar. Ayrıca aşırı Amerikan kokan kendilerine göre ve
fazlasıyla yerel bir sürü abartılı
benzetme yapıyorlar. Amerikan yazarlarının sevmediğim yönleri bunlar. Ray
Bradbury’nin şimdilerde okuduğum “Ölüm Yapayalnız Bir İştir” adlı kitabında da
kulağını tersten göstermeye vara bir sürü benzetmeyi bazen peş peşe sıralaması,
“Karahindiba Şarabı’nın” o muhteşem
yazarından zaman zaman bıkmama sebep
oluyor.
Neyse… Bugün yeterince yazdık mı? Umarım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder