Simge bir özetleyicidir.
Çok mu sıkıcı bir felsefi giriş oldu?
Hadi daha anlaşılır yazalım: Simge bir şeyleri anlatmanın en kısa yoludur. Yani Fenerbahçeli olduğunuzu göstermek isterseniz bir Fenerbahçe forması giyersiniz. Hiçbir
Beşiktaşlı, sevdiği renkleri taşıdığı için FB forması giymez.
İyi de birilerine bir şey göstermek zorunda mıyız?
Evet… Yani bunun kaçarı yoktur… Neden
kaçarı olmasın ki ama değil mi? Duvar gibi suratlarla tek tip elbiselerle
dolaşsak olmaz mı meselâ?
Cık! Olmaz! Neden mi çünkü biz toplumlaşmaya ihtiyaç
duyan bir türüz. İnsan yanında biri olmadan çok yaşayamıyor. Bunu o muhteşem
ekonomik Marksist analizlerle falan açıklamayacağım.
İnsan yalnız olamıyor. Kendisine benzeyen başka
insanlarla bir arada olunca mutlu oluyor. Bence bundan daha derin bir izaha
girişmenin gereği yok.
Tamam da kendisine benzeyenleri nereden bulacak, değil
mi ya? Evvelâ kendisinin neye benzediğini göstermeli ki benzerlerinin olup
olmadığını görebilsin değil mi ya?
O yüzden de inandığı şeyleri gösterecek İncil, Tevrat,
Mızraklı İlmihal, Risale, yemek kitabı, emlak rehberi gibi şeyleri yanında
taşımamak için bunlara inandığını gösteren küçük şeyler taşır. Böylece meselâ
boynuna haç takmış birinin vakt-i zamanında Kudüs için savaşan Haçlıların
haklılığına inandığını anlayabiliriz.
Eh… Tabii bunları böyle gösterirken de yaşantımızla da
simgelerimizi destekleriz ki aynı simgeleri taşıyan benzerlerimizin
hakkımızdaki beklentilerini boşa çıkarmayalım. Neden? Çünkü onlara “Yahu ben
amuda kalkarak yürüyorum ya siz de öyle yürüdüğünüz için sizinle beraberim. Ayaklarım
üstünde yürürsem, sizden ayrılmış olurum!” demiş oluruz.
“Hukuk devleti” denen kurallar devletinde, insanların
popolarının üstünde mi yoksa amudda mı yürüdüklerinin bir önemi yoktur. Bu
onların seçimidir. Amutta yürüyenler cemaatini oluşturmaları da onların
seçimidir.
Amma… Bir kere amutta yürüyenlere katılırsanız artık
onların arasında başka türlü davranamazsınız. Çünkü amutta yürüyenlerin benzerliklerini
korumak onların kendi içlerindeki görevidir.
Eğer herkese benzerlerse artık ayrı bir
cemaat/topluluk olamayacaklardır. O zaman da “benzerliğin” bir önemi
kalmayacaktır. Çünkü o zaman cemaati, diğerlerinden ayırt etmek ama
cemaattekiler için daha önemlisi cemaati diğer herkesten ayırmak mümkün
olmayacaktır.
İşte bu benzerlik/farklılık ikileminde kime benzeyip
kime benzemediğimizi birbirimize simgelerle anlatırız.
O yüzden dolayıdır
ki hiçbir simge bağlamsız olamaz. Bağlam nedir? Bağlam simgenin gösterdiği ve
birbiriyle bağlantılı unsurlar bütünü. Bu yüzden de meselâ hiçbir Hıristiyan
şimdi Ortadoğu’da Müslüman üniforması olan türbanı takmaz.
Geçenlerde diskoda kendinden geçerek dans eden Türbanlı bir kızın
videosuna rastladım. Olaya temel haklar açısından bakınca sorun yok. Sorun,
kızın kabullendiği normların ve değerlerin, onun yaptığıyla bağdaşıp
bağdaşmaması. “Sana ne kardeşim? Bağdaşır bağdaşmaz!” diyebilirsiniz ama o
hanım kızımız inandığını yaşamak istediğini gösteren bir simge takıyor: Türban.
Daha da önemli sorun şu ki onun inandığı gibi
yaşamasını simgeleyen türbanla yaşadığı şey çelişiyor. Oysa kızımız o simgeyi,
kendisini başkalarında ayıran, başkalarına dini gösteren bir şey olarak
takıyor. Dahası bu simge, onu taşımayanları "gayrımüslim" olarak ayırmaya
yarıyor.
Yine de “Sana ne? Seni Müslüman saymıyorsa bu onun
sorunu!” diyebilirsiniz. İşte orada zurnanın zırt dediği yere geliyoruz.
Çünkü türbanlı hanım abla sadece inandığı gibi yaşamak
istemiyor. Başındaki simge bize, onun
inandığı gibi yaşamamız gerektiğini söylüyor.
Yani artık o simge salt bir benzerlik arayışını
göstermiyor, o simge, Türk Milleti’ni akılcı, beşeri, ulusal bir devletten
koparmak arzusunun aleni ifadesi haline geliyor.
Üstelik de hanım ablamız bunu diskoda, simgenin dışladığı “gayrımüslimler” gibi yaşayarak yapıyor.
Dini simgelerin içinde bizim anladığımız şekilde bir
insan hakları, özgürlük, hukuk devleti bağlamı yok… Yani Türkçesi: Şeriatçılar
inandıkları gibi yaşadıklarında, şeriatçı olmayanların yaşamaları artık mümkün
olamıyor.
Ulus devletini, laikliği, hukuk devletini boğmayı
inancının gereği sayanların bunu açıkça belli eden simgelerle dolaşarak yok
etmek istedikleri laikliğin getirdiği inanç
hürriyetinden yararlanması, size tuhaf gelmiyorsa sorulacak başka bir soru
kalmıyor.