Bazen yoğunlaşamıyorum.
O zaman yoğunlaşabileceğim bir şey
yapmaya çalışıyorum.
Bazen bütün işim sadece okumak –
ve belki yazmak- olsaydı nasıl olurdu, diye düşünüyorum.
İnsan ne için yaşar? İş geliyor
bu soruda düğümleniyor.
İnsan sadece mutlu olmak için
yaşar. İnsanın nihai amacı mutlu olmaktır.
Böyle olmasaydı, neden telâfi mekanizmaları geliştirirdik ki? Pollyana her durumda bir mutluluk sebebi bulmaya
çalışmıyor muydu?
Peki mutluluğun indirgenmiş
tanımı ne? Çok basit: Dopamin, serotonin, oksitosin salgılayabilmektir.
“ Sevdiğin işi yaparsan bir ömür
boyu mutlu olursun.” Diyen Konfiçyüs
neden bahsediyordu?
Sevdiği işi yapan insan, sürekli
bir endokannabinioid kaynağı
keşfetmiş olur. Bu arada “ Cannabi sativa” esrar bitkisidir yani hint keneviri.
“Endokannabinoid” de vücudun kendisinin sentezlediği esrar benzeri etkiye sahip
vücut kimyasallar anlamına geliyor.
O halde mutluluk bize dışarıdan
mı geliyor? Yoksa biz onu kendimiz mi
üretiyoruz?
Anlayabildiğim kadarıyla olgun
insana/kâmil insana atfen mutluluğun, kendi kendimize bulmamız gereken bir
değer olduğu kabul ediliyor. Hadi gene
kolaycılık edelim: “Endokannabioidlerinizin
/ içesrargillerinizin salgılanması için durmadan dış kaynak aramayınız. Her
durumu içesrargil salgılanması için bir
sebep olarak kabul edin. Meselâ:
Trafik sıkışıklığının, arabanızda
güzel şarkılar dinleyebilmeniz için bir fırsat olduğunu düşünün ve güzel bir şarkı açın. Arabası olmayan yoksul
bir öğrenciyseniz ve sıkışık bir otobüsteyseniz, manzarayı, güzel arabaları,
güzel binaları seyredin. Bunların hiç birini yapamıyorsanız, hayal gücü TV’ye
müracaat edip güzel şeyler hayal edin.
Eğer “ Ben bunların hiç birinin yapacak
kadar iradeye sahip değilim.” Diyorsanız,
kendi kendinize iyi bir öğrenim görmek için üniversiteye giderken o sıkışık
otobüse bindiğinizi lütfen hatırlatın. Ya da arabanızda trafiği beklerken bu
gecikmenin muhtemel bir kazayı engellemiş olabileceğini, en nihayetinde
sevdiklerinize kavuştuğunuzda bu anın artık unutulacağını ya da o sıkışıklığın
sayesinde ne zamandır dinlemediğiniz bir şarkıyı dinleyebildiğinizi lütfen
kendinize hatırlatın. ( Çünkü bunları yazarak aslında kendi kendime de bir öğüt verdim.)
(Okumak ve yazmak neden önemli?)
1- Düşüncelerinizi
toparlayıp organize ettiğinizde kafanızdaki dağınıklık azalıyor.
2- Bunu
yapabildiğinizi görünce işleri yoluna koyabileceğinizi düşünüyorsunuz ve
telaşınız ve belki paniğiniz diniyor.
3- Ortaya
bir “eser” çıkardığınızda, muhtemelen kendinizi çok daha yararlı, üretken ve
biraz da “ölümsüz” hissediyorsunuz.
2 yorum:
Bana bunları sabırla anlattığınız için çok teşekkürler.
Ne yazık ki ben gerek teknolojik cehaletimden gerekse sabırsızlığımdan ayrıntıyla uğraşamıyorum.
Dediklerinizin an fazla %40'ını anlayabiliyorum. Daha önce de belirtmiştim: hayatta en hoşlanmadığım şey, bilgisayar oyunlarının ayarlar menüsüyle oynamaktır.
Ayar yaparak harcayacağım zamanı, öğrenerek ve düşündürerek harcayabilirim.
Küçük kızım da kanalımın ancak ilgilisi için önemli olduğunu, içeriklerinin ciddi olduğunu ama popüler olmadığını zaten söylüyor.
Ortaya konan iş önemliyse önemlidir, değilse makyajla hiçbir değer kazanamaz.
"Altın çöpe düşse değerin kaybeder mi?
Tenekeyi parlatsan hiç çeyrek altın eder mi?" demiş Barış Manço.
Verdiğiniz bilgiler altın değerinde ama ben altın değerinde değilim. Sorun bu. Yine de duygudaşlığınız , beceriniz ve vefanız için sonsuz teşekkürler.
Dediklerinizi inanılmaz önemsiyorum. Sorun "anlayamamak" . bu size garip gelebilir ama bir donanımın bir noktada yazılımın gerisinde kalması gibi bir şey... Belki yavaş belki geriden... Sözleriniz inanılmaz değerli, sağ olun var olun.
İdrakim sözlerinizin değerini anlamaya yetiyor ama içeriğini anlamaya yetmiyor. Maruzatım budur. Lütfen bilgilendirmekten vazgeçmeyin.
Yorum Gönder