1 Ekim 2021 Cuma

Akademik Şeyler

 

Çok değerli bir ağabeyim, “Artık kaynakçalı bilimsel makaleler yazmanın zamanı geldi..” demişti. Elbette bunu, benim böyle makaleler yazabileceğimi düşündüğü için söylüyordu.

 


Ben de bazen makale yazmak istiyorum amma ve lâkin…

 

Türkiye buna hazır değil.

 

 Şaka şaka… Aslında şaka değil. Türkiye artık gazetelerdeki üçüncü sayfa haberlerini bile okumuyor ki bloğu nerden okusun da… Ayrıca “bilimsel” makale okusun…

 

Türkiye artık  akıllı  telefonuna gelen mesajı bile okumaya üşendiğinde emojilerle  haberleşiyor.  Hani bir zamanlar  hiyeroglifler varmış diye   antik Mısırla  dalga geçeriz ya. Ulan o adamlar hiç olmazsa din diyanet, mitoloji, tarih marih bir şeyler yazıyordu. Biz ne yapıyoruz?

 

“ Çok sevindim!” “ Hayırlı olsun!” “ Allah analı babalı büyütsün” ( Bu çok uzun oldu yahu…) “Geçmiş olsun!” falan artık yok…  bayram kutlamasını bile bir siteden  dördüncü sınıf mani halinde kopyalayıp yapıştırarak yolluyoruz ki biri bundan yorulduğunu söyleyip ne zaman tazminat isteyecek, merak ediyorum.

 

Hal böyleyken benim, “ Vallahi ben de Edward Sait’in yalancısıyım..” türünden şahitli, delilli makale falan yazmam  çok fantastik geliyor.

 

Zaten arada  bir ahkâm kestiğimizde, nereye dayandığımızı, kimi şahit tuttuğumuzu belirtiyoruz. Daha ne  edek?

 

 Amma ve lâkin… Diğer yandan… “Akademik” denen makalelerin yazılış şeklini, bilgi oluşturma  yolunu düşündüğümde de azıcık bu işten soğuyorum.

 

Akademik bir makalenin bilgi oluşturması için  bir yargıya varması lazım. Durmadan “Vallahi ben demiyorum, o diyor..” diye yazan bir yazarın, neyi nasıl tanımlayacağı bana meçhul  geliyor.

 

Sanki önceden oluşturduğumuz yargılarımızı desteklemek için şahit ve  kanıt toplaya toplaya yazınca daha mı inanılır ya da güvenilir oluyoruz? Eğer bilgimizin kaynaklarına arada bir değinip de o bilgiyi nasıl edindiğimizi  söylüyorsak  her cümlemizi bir başka yazara dayandırdığımızda, akıl yürütmemizin her adımında  geriye dönüp bakarak “ Albert orada mısın?  Asteroidin su içeriğini görüyorum ama senin görüp görmediğini bilmiyorum! İleride kopek var mı,çok korkuyom!” diyoruz gibime geliyor.

 

Neden? Çünkü hem durmadan “bilimde belirsizlik” vardır deyip hem de durmadan başkalarının çalışmalarının, fikirlerinin üstüne basarak ilerlemek saçmalık.

 

Muhtemelen bir doktorant olmama rağmen ben bilimsel çalışmanın metodunu ve amacını anlayamamışımdır. Tamam ben anlamadım da...

 

 Sorularım şunlar :

Bilim yapılan güzel ülkemde “gerçek” nasıl anlaşılıyor?

 Cennet ülkemde  “bilgi” üretiliyor mu?

Hiç yorum yok: