Çok değerli bir ağabeyim, “Artık kaynakçalı bilimsel makaleler yazmanın zamanı geldi..” demişti. Elbette bunu, benim böyle makaleler yazabileceğimi düşündüğü için söylüyordu.
Ben de bazen makale yazmak
istiyorum amma ve lâkin…
Türkiye buna hazır değil.
Şaka şaka… Aslında şaka değil. Türkiye artık
gazetelerdeki üçüncü sayfa haberlerini bile okumuyor ki bloğu nerden okusun da…
Ayrıca “bilimsel” makale okusun…
Türkiye artık akıllı
telefonuna gelen mesajı bile okumaya üşendiğinde emojilerle haberleşiyor.
Hani bir zamanlar hiyeroglifler
varmış diye antik Mısırla dalga geçeriz ya. Ulan o adamlar hiç olmazsa
din diyanet, mitoloji, tarih marih bir şeyler yazıyordu. Biz ne yapıyoruz?
“ Çok sevindim!” “ Hayırlı olsun!”
“ Allah analı babalı büyütsün” ( Bu çok uzun oldu yahu…) “Geçmiş olsun!” falan
artık yok… bayram kutlamasını bile bir
siteden dördüncü sınıf mani halinde
kopyalayıp yapıştırarak yolluyoruz ki biri bundan yorulduğunu söyleyip ne zaman
tazminat isteyecek, merak ediyorum.
Hal böyleyken benim, “ Vallahi
ben de Edward Sait’in yalancısıyım..” türünden şahitli, delilli makale falan
yazmam çok fantastik geliyor.
Zaten arada bir ahkâm kestiğimizde, nereye dayandığımızı,
kimi şahit tuttuğumuzu belirtiyoruz. Daha ne
edek?
Amma ve lâkin… Diğer yandan… “Akademik” denen
makalelerin yazılış şeklini, bilgi oluşturma
yolunu düşündüğümde de azıcık bu işten soğuyorum.
Akademik bir makalenin bilgi
oluşturması için bir yargıya varması
lazım. Durmadan “Vallahi ben demiyorum, o diyor..” diye yazan bir yazarın, neyi
nasıl tanımlayacağı bana meçhul geliyor.
Sanki önceden oluşturduğumuz
yargılarımızı desteklemek için şahit ve
kanıt toplaya toplaya yazınca daha mı inanılır ya da güvenilir oluyoruz?
Eğer bilgimizin kaynaklarına arada bir değinip de o bilgiyi nasıl
edindiğimizi söylüyorsak her cümlemizi bir başka yazara dayandırdığımızda, akıl yürütmemizin her adımında geriye dönüp bakarak “ Albert orada
mısın? Asteroidin su içeriğini görüyorum
ama senin görüp görmediğini bilmiyorum! İleride kopek var mı,çok korkuyom!”
diyoruz gibime geliyor.
Neden? Çünkü hem durmadan “bilimde
belirsizlik” vardır deyip hem de durmadan başkalarının çalışmalarının,
fikirlerinin üstüne basarak ilerlemek saçmalık.
Muhtemelen bir doktorant olmama rağmen
ben bilimsel çalışmanın metodunu ve amacını anlayamamışımdır. Tamam ben anlamadım da...
Sorularım şunlar :
Bilim yapılan güzel ülkemde “gerçek”
nasıl anlaşılıyor?
Cennet ülkemde “bilgi” üretiliyor mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder