Zaman zaman
siyasetçilerimizin herhangi bir sorunda uluslararası akıldan bahsettiklerini
işitiyoruz.
Meali şu: Dünya bir köy olursa biri mutlaka ağa olmak isteyecektir. |
“Uluslararası” bir
meşruiyet veya adalet alanı mıdır? Ulusların
paylaştıkları “ortak” bir akıl var mıdır?
Galiba herkes, “uluslararası
ilişkileri” ilâhî bir mahkeme falan
sanıyor. Herkes uluslararası ilişkilerin tarafsızlıkla adaletle ve duygudaşlıkla yürütüldüğünü falan sanıyor. Peki böyle mi oluyor? Hiç ilgisi yok.
Daha 18. YY.’da John
Locke, “Uluslararası ilişkilerde doğa durumu egemendir.” demiş. Yani? Yanisi “Uluslararası
ilişkilerde gücü gücü yetenedir.” demiş.
Peki bu söz gerçekle bağdaşıyor mu? Mesele bu… Evet bu
söz gerçeği bütün çıplaklığıyla
gösteriyor.
Çünkü gerçekten de hiçbir
ulus bir diğerine duygudaşlıkla merhametle veya adaletle yaklaşmaz. İstisnalar da kaideyi bozmaz.
Bu ne demek? Bu şu demek:
Hiçbir ulus bir diğerinin toprak bütünlüğünü, egemenliğini “benimsemez” yani
kendi toprak bütünlüğü veya egemenliği gibi kabul etmez. Kulağa ne kadar korkunç geliyor, değil mi?
Yani şimdi meselâ bizim
ülkemizin bütünlüğü tehlikeye girse Yunanlılar “ Aman ha! Türkiye bölünüyor,
onu derhal koruyalım!” falan der mi? Ya da Suriyeli Araplar meselâ “Yahu
Türkler iyi komşumuzdur aman onların ülkesini koruyalım!” falan der mi? Böyle
diyeceklerini sanıyorsak ancak ahmağızdır. Böyle bir şey olmaz.
Her ulus, sahip
olabildiği en geniş sınırlara sahip olmak ister. Hiçbir ulus daha azıyla
yetinmez.
O zaman nasıl oluyor da
barış oluyor? Çok basit: Bütün uluslar diğer uluslar tarafından engelleniyor da
ondan. Yani hiçbir ulus “ Aman ha ağzımızın tadı kaçmasın!” diyerek öyle kendi
başına uslu uslu durmuyor.
İyi de neden böyle?
Çünkü ulusları aşan bir
ortak kimlik ve benlik oluşturmak mümkün değil. Çünkü hiç kimse komşusunu kendi
ailesi kadara sevemiyor.
Kaldı ki komşumuz bile ailemizle aynı dili konuştuğu,
ailemize benzediği için birazcık bizim sevgimizi kazanabilirken başka bir
ulusun bizi yetiştiren “ortak akılla” hiçbir ortak yönü bulunmuyor.
Ha şu olamaz mı? Bütün
uluslar bir gün ortak bir aile gibi yaşayamaz mı? Olabilir. Ama o zaman da o
aileyi kuracak bir araya getirecek ulus kim olursa onun dilini konuşmak onun aile
reisliğini kabul etmek zorunda kalırız ki hiçbir ulus bir başka ulusun ona böyle bir şey dayatmasını kabul etmez.
O zaman? Herhangi bir
konuyu uluslararası aklın çözeceğini sanmak ne oluyor? Herhangi bir sorunu uluslararası aklın
çözeceğini sanmak ya cehalet ve hamakat ya da bunların arkasına saklanmış bir ihanetten ibaret oluyor. Çünkü hiçbir
ulus kendisini diğerinden üstün
görmekten ve kuralları kendi başına belirlemek arzusundan vazgeçmiyor.
Vazgeçmemesi de normal…
Yani enternasyonal marşı
okuyarak “insan” falan olunmuyor sadece ailesini satan bir hain olunuyor. Olan
biten bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder