Dün eski bir arkadaşım aradı.
Uzun zamandır konuşmamıştık. Tuhaf bir biçimde beni özlediği için aradığını
öğrendim. Oysa arkadaşlarım beni pek
özleyip de aramazlar. “ Sen arıyor musun
da aranmayı bekliyorsun?” diye soracak ilk müşterimizi kocaman kucaklayacağım.
Ne yalan söyleyeyim, ben
arkadaşlarımın yanında kendimi pek başarısız bulurum. Dolayısıyla onları aramayı
vakitlerini çalmak gibi görürüm.
Onlara bakınca… Sahi ben zamanımı nasıl geçirmişim diye epey hayıflanırım.
Başarılı insanların çevresinde farklı bir arkadaş halesi oluşur. Bu, aynı şeyleri yaşamış insanlar arasındaki sağlam bir duygudaşlıkla beslenir. Başarısızlığın, özenilecek bir yanı yoktur ve zaten pek bol bulunur. Bu, bir şaraplık üzüm yetiştiricisinin ebegümecine ilgi duymaması gibidir. Ebegümeci davetsiz bir misafirdir.
Hayatın içinde böyle gelip geçeriz. Başarılı olanlarımız kendi çalışkanlıklarının ve zekâlarının ışıltısıyla hayran olunası bir fener alayı gibi yaşarken başarısızlarımız, üzüntülerin yağmurunda ıslanır, komplekslerin ağırlığı altında ezilir, pişmanlıklarının rüzgârıyla oradan oraya savrulur.
Evet… Zaman hepimiz için aynı
akmaz.
Bazılarımızı semizotlarının aylaklık
yataklarına sürükler. Daha doğrusu bizi sürüklenmek istediğimiz yerlere
bırakıverir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder