20 Eylül 2020 Pazar

Kimin Sorunu?

 


Sürekli bir sorunla karşılaşıyoruz canım ülkemde. Kürt sorunundan tutun da Ermeni sorununa kadar ne çok sorunumuz var, değil mi?

 

Tamam da bu ne demek? Meselâ sürekli söylenen “Kürt sorunu” ne demek? Sorun, “Kürt” diye ayrı bri mileltin bu topraklarda egemenlik hakkının olduğunu kabul etmemiz talebinden ibaret. Yani… Kürtleri yrı bir millet sayıp da “ Aha burası Kürdistan, topraklarınızı işgal ettiğimiz için özür dileriz. Şu kadar tazminat bu kadar bilmeme ne alın da ne olur, bizi affedin.” Dersek hallolacağı düşünülen bir sorun.

 

Ya da meselâ “Ermeni sorunu”. Ne bu Ermeni sorunu? O da şöyle: Ermenilerin bu toprakların asli unsurları olduğunu, bizim onlara soykırım yaptığımızı, haklarını gasp ettiğimizi, canları istediği zaman topraklarımızın  istedikleri kadarını alabileceklerini, aslında  devletimizin soykırımcı, işgalci ve yağmacı bir devlet olduğunu kabul edip özür dileyip bir de tazminat ödeyerek tatlıya bağlayabileceğimizi bize dayatan meşhur sorun. Aslında aynısını Kürtlerin bir kısmı da talep ediyor.

 

Ya da meselâ Kıbrıs sorunu… O nasıl bir şey? O da Kıbrıs’ta Türkiye’nin hakkı olmadığını kabul edip Kıbrıs Türklerini Yunanistan’ın insafına terk edersek sorun kalmayacağını bize dayatan meşhur söylem.

 

Şimdi bazılarımız “Ama canım, Ermenilerden de özür dileyelim artık.” Ya da…” Canım Kürtlerin hakkını yemedik mi yani?” falan diyebilir ve zaten medyada bunlardan başka bir şey söylenmiyor.

 

Tamam da bize dayatılan sorunlar gerçekten var mı?

 

Yani bir ülkeyi kuran ulusun, hele bunu bir savaşla başarmışsa, neyi nasıl tanımlayacağını ona dayatabilecek uluslararası  yaptırım gücüne sahip bir adalet Tanrısı falan  var mı? Ya da ulusların egemenlik haklarının ötesinde bir Tanrısal ahlakla falan mı yönetiliyoruz? Şüphesiz hayır. Bazı uluslar egemenlikleriyle yetinmeyip de savaş çıkarıyorlar diye ulusal egemenlikler ortadan kalkmıyor ya da  onların kategorik kötülüklerinden falan bahsedilmiyor.

 

Peki o halde egemenlik ne anlama geliyor? Egemenlik, “belirleyicilik veya tanımlayıcılık yetkisi” anlamına geliyor. Bu ne demek? Bu, bir ülkeyi kuran, kurucu ulusun, kuruluş ilkelerini, kurucu özneyi, kuruluş coğrafyasını tanımlama yetkisi anlamına geliyor. Yani? Bir ulus, kan dökerek elde ettiği topraklarda, kimin nasıl davranacağını, kimin kimi nasıl yargılayacağını, kimin vergi  toplayacağını daha da önemlisi, toprağın sahibinin kim olduğunu, hiç kimseye sormaksızın, hiç kimseye danışmaksızın, hiç kimsenin zorlamasına uğramaksızın belirleyebiliyorsa o ulusa “egemen ulus” deniyor. Demek ki bağımsızlık aslında  egemenliğin çocuğu.

 

Bu durumda şunu sormamız gerekiyor: “ Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ulus “Türk” olarak tanımlanmış mıdır?” Evet! Peki bu  tanımı yapan kurucu iradenin, kurucu öznenin egemenliğinin meşruiyetini sorgulamak hakkının  meşruiyetinin ve geçerliliğinin herhangi bir  kişi veya örgütçe sorgulanması  hakkı ve yetkisi var mıdır? Hayır, yoktur. Böyle bir işe kalkışan herks doğrudan doğruya Türk Milleti’nin düşmanı haline gelir.

 

Neden? Çünkü ülkeler laboratuar şartlarında  kendiliğinden yürüyen kimyasal tepkimelerin sonucunda ortaya çıkmazlar. Onlar “yaratılmalıdır”! ve hiçbir insani yaratım doğanın kendi içinde yürüyen kanunlarıyla meydana getirilemez.

 

Dolayısıyla egemen ulusun tanımlama yetkisi, o ulusun neyi sorun kabul edip neyi sorun kabul etmediği  sorununu da içinde taşır.

 

Dolayısıyla bu gün “Türk’e karşı Kürt egemenliğini zorla veya siyasal müzakere ile dayatmak ve kabul ettirmek” olarak  tanımlanabilecek Kürt sorunu denen sorun, öncelikle ahlak  dışı bir siyasal çarpıtmadır. Bu ülkede Türk egemenliği altında yaşayan hiçbir ulusaltı topluluğun, ulusa denk bir egemenlik hakkı iddia etmesi mümkün değildir. Egemenlik yalnızca ulusun bir parçası olan bireyler için vardır.

 

Dolayısıyla da bu gün Türk Milleti’ne “sorun” adıyla dayatılan durumlar, aslında onun egemenlik hakkını ortadan kaldırmak arzusunun bir ifadesidir.

 

Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Kürt kökenli vatandaşlar, diğer Ortadoğu ülkelerindeki gibi “toplumsan uzlaşmaz bir kültürel farkla ayrılan bir etnik azınlık” olarak tanımlanmamış, aksine Türk Milleti’nin ayrılmaz parçası olarak görülmüşlerdir. Dolayısıyla biz Türkler için herhangi bir “Kürt sorunu” yoktur. Aynı şey Ermeniler için de geçerlidir. Biz topraklarını Ermenilerin açık düşmanlık ve ihanetlerine rağmen ve savaşarak edindiğimiz için Ermenilerle herhangi bir sorunumuz, Ermenilere herhangi bir borcumuz yoktur.

 

Kıbrıs sorunu denen şey de KKTC’nin kuruluşuyla bizim için çözülmüştür.

 

Neden? Çünkü hiçbir egemen ulus “başka bir ulus veya topluluk  için geçerli olanlar” takımını benimsemez. Çünkü bunu  bir egemenlik hakkı olarak görür ve bu hakkın tartışılmasına asla izin vermez.

 

Demek ki  kendilerini nereye koyacaklarını bilemeyen kimliksiz ve vatansız  bir kısım medya mensuplarının sürekli tekrarlamalarıyla gerçek oldukları sanılan “sorunlar” aslında ancak tehditlere veya şantajlara oyun eğmemiz için bizi ikna etmeye çalışan düşmanların uydurdukları şeylerdir.

 

Örneğin İngilizler başkalarının onlara herhangi bir “sorun dağarcığı” dayatmasına izin vermediklerinde bu durum nasıl normal karşılanıyorsa Türk Milleti de  kendi egemenlik hakkından doğan eylemlerinin “herhangi bir sorun tartışmasına” feda edilmesine razı olmayacaktır.

 

Dolayısıyla Türkiye’de Türk olmayan herhangi birinin “sorunu”  Türk Milleti’ni asla bağlamaz.

 

 

 

Hiç yorum yok: