9 Haziran 2019 Pazar

Üsluba Feda Edilen Türklük



Siyaset tartışmalarının en büyük problemi üslup. Herhangi bir politikacının muhataplarına tam  ve kesin bir yumuşaklıkla hitap etmesi ya da sorunları  kesinlikle alçak sesle dile getirmesi, neredeyse bir iman sorunu.

saz çalan demirtaÅŸ ile ilgili görsel sonucuAmma ve lâkin ülkemizde bu sorun tam bir iki yüzlülükle ele alınıyor. Muktedirler   hadlerini istedikleri kadar aşabilir, karşıtlarını istedikleri gibi tehdit edebilirlerken karşıtlarına kendilerince bir terbiye dayatabiliyor ya da dayatabileceklerini sanıyorlar. Aziz basınımız da bu hoyratlığa çanak tutuyor.

Bunun sonucunda karşıtlar bir ölçüde bastırılırken meselâ Kürtçü ayrılıkçılık ve Kürtçü terör, bu hoyratlığa karşı şiddet kullanmayı, meşru bir hak olarak görüyor. İşin daha da kötü tarafı, sözde hakkın tarafında olduğunu söyleyen bütün enternasyonalist sağ ve sol örgütlenmeler bu durumda silâhlı Kürtçü terör örgütünün davasını meşrulaştırmağa dahası aklileştirmeğe çalışarak bebek katillerini, vatan hainlerini toplum nazarında makbulleştiriyor.

Ama bu yazının asıl konusu bu değil.

Asıl konu bu üslup tartışmaları arasında gerçek akıl ve ahlâk sorunlarının artık tartışılamaz oluşu….

Üslup bir estetik sorundur, bir şekil işidir. Üslup şüphesiz bir inceliktir ve fakat her şey değildir, bir öncelik de değildir.

Estetik aklın tartışma sahası değildir. Estetik, zevke ve sübjektiviteye dayalı bir belirsizlik alanıdır.

Toplumsal düzenle ve onunla ilgili  siyasetle ilgili tartışmalar ise aklın konularıdır. Aklın konuları ise belirsizlikten en uzak bir halde tartışılması gereken sorunlardır.

Estetik okumalar sınıfsal ya da dinsel inançlardan etkilenebilen entelektüel birikimlerin konusu iken siyasal , toplumsal tartışmalar açık bilgiye en çok ihtiyaç duyulan, mantığın en sıkı denetimine açık olması gereken konulardır.

Bu yüzden üslup ikincil  bir insani sorunken akıl ve mantık insanlığın temel dayanaklarıdır.

Üslup, estetik belirsizliğinden, estetik tartışmaların  birikime dayalı otoriter dayanaklarından ve bu yüzden de  bir ölçüde güce dayanmasından dolayı daha “hayvansal” bir ihtiyaçtır.

Oysa mantık yalnız ve ancak insanî bir ihtiyaç ve araçtır. Çoğu zaman mantığın gerekleri estetik yönümüze hitap etmez ve estetik/hayvansal zevklerimizi tatmin etmez. Soyut dışavurumcu bir resim, zihnimizde şekilsiz ve dile gelmez bir izlenimler yığını tomurcuklandırabilir  ama meselâ bize bir ulusun neye benzediğini, nasıl oluştuğunu veya nasıl korunması gerektiğini söyleyemez. Oysa biz genellikle “güzellikleri izlemeyi”, herhangi bir mantık metnini, akılcı bir tahlili okumaktan daha fazla severiz.

Bu yüzdendir ki güzellik kraliçelerinin fikirlerini televizyondan seyretmek dururken kel ve şişko  bir felsefecinin fikirlerini dinlemeyiz. Ya da… Dini inancımızın  el verdiği bir estetiği sergileyen bir din adamını dinlemeyi, “kâfirlre benzeyen” bir felsefeciyi dinlemeğe tercih ederiz.

Bütün bu estetik şartlanmalar “üslup tartışmalarının” temelini oluşturuyor.

Hiç kimse  “kitlelerin hoşuna giden bir üslubun” , aklın ve mantığın yerini tutamayacağını söylemeğe cesaret edemiyor.

Hiç kimse kitlelerin hayvansal dürtülerini harekete geçiren beğeniler oluşturmanın,  gerçeklere dayanma çabası kadar değerli olamayacağını söylemeğe cesaret edemiyor.

Bu yüzden üslup tartışmaları aslında güçlünün  egemenliğini  meşrulaştırmak gayretinden öteye gidemiyor ki ülkemiz özelinde bu durum, silâhlı propaganda denen sosyalist haydutluk ve katliam politikasıyla  kendi egemenliğini millete kabul ettirmeğe çalışan Kürtçü kampın da sözüm ona kendi edebiyatını ve halkla ilişkiler alt kurumlarını kurmasına imkân veriyor.

gülümseyen pkk'lılar ile ilgili görsel sonucu
Bir katilin ve vatan hainin aklımızda kalması istenen hali bu...
Üslup tartışmaları, “eli sazlı, gözleri yaşlı”, katil yardakçılarını “güzelleştirirken”  Türk egemenliğini, akla, ahlâka ve tarihe dayanarak savunan herkesi de tukaka ediyor.

Kitlelerin hoşuna giden siyasal üslupların dayattıkları içeriklerin, akılla veya ahlâkla ne kadar örtüştüğüne hiç kimse dikkat etmiyor ve zaten bu çelişkiler tartışılamıyor bile. Gülen bir yüzle ve alçak sesle “Türk’lerin katil, işgalci, inkârcı ve asimilasyoncu” olduklarını söylemek yaygın/popülist estetik algıda kendisine rahatlıkla yer bulabiliyor. Bu yüzden de meselâ bebeklerimizi, askerlerimizi, polislerimizi, öğretmenlerimizi şehit eden Kürtçü katillerin, vatan hainlerin mütebessim fotoğrafları çok demokrat basınımızca sürekli servis edilerek yok ettiklerimizin aslında “insan” oldukları imajı kafamıza kazınmağa çalışılıyor.

Gülümseyerek Güven Park'ı havaya uçurmak, kaşları  çatık ve sert bir biçimde ulusal egemenliği savunmaktan daha fazla seviliyor.

Eli sazlı Kürtçü faşizmle gözü yaşlı ümmetçi Arapçılığın ortak Türk düşmanlığı, üslup inceliği tartışmalarıyla  Türk çocuklarına  tatlı zehirler olarak sunuluyor.

Kısacası Türk adı ve Türk egemenliği ne idüğü belirsiz  bir takım estetik tartışmaların ve üslup takıntısının gölgesinde yürütülen neofaşist bir ihanetin eliyle yok edilmeğe çalışılıyor.

Hiç yorum yok: