Sömürge zihniyeti, sömürülen
topluluğun ya da ulusun sahip olduğu zihniyet demektir.
Sömürge zihniyeti, sömürücü
ulusun sömürdüğü topluluğa ya da ulusa
telkin/empoze ettiği
hiyerarşidir.
Bu hiyerarşi, düşünceden
başlayarak siyasal yönetime kadar her konuda sömürücünün mutlak önceliğini ve
belirleyiciliğini tartışmasız ve doğal
olarak kabul etmek demektir.
Burada temel sorun şudur ki
sömürge toplumu bunu “doğal” kabul eder ve sömürge zihniyetinin özünü de bu
oluşturur.
Meselâ İngilizce’nin bir “dünya”
dili” olduğunu kabul ettiğimizde,
fazladan İngiliz kraliçesine biat etmemize gerek kalmaz. Bu zaten İngiliz’lerin
yarattığı düşünce biçiminin kabul edilmesi gerektiği anlamına gelir. Bu, daha
fazla insana ancak İngilizce ile ulaşılabileceğini kabul etmek anlamına gelir.
Bu durumun tartışılmaz olduğunu,
bu durumu tartışmanın ilkellik veya ırkçılık olduğunu söylemek, günümüzde en
kolay iştir. Çünkü en nihayetinde teknoloji İngilizce konuşan uluslar
tarafından geliştiriliyorsa buna uyum sağlamak için İngilizce bilmek elzemdir.
Sorun buradaki ters bakış
açısında yatmaktadır.
İngilizce dünyaya teknolojik
gelişmelerle yayılmamıştır, sömürgecilikle yani silah zoruyla yayılmıştır.
Aynı durum Rusça için söz konusudur. Bu gün Türk Dünyası’nda Türk
toplulukları arasındaki “ortak dil”,
sanıldığı gibi Türkçe değildir, Rusçadır. Şivelerimizin en yakın olduğu
Azerbaycan’da dahi dedeler torunlarıyla Rusça konuşmakta, çocukların Rusça
öğrenmesi, “Daha medeni bir dille, daha “büyük” bir dille konuşmak” olarak
kabul edilmektedir.
Türk Dünyası’nda ortak dil
problemi hakkında yaklaşık iki yüz
yıldır kafa yorulmakta.
Görüldüğü kadarıyla İsmail Gaspıralı ve Ali Bey Hüseyinzâde gibi
cesur Türk aydınları, Türk Dünyası’nın ortak dilinin “İstanbul Türkçesi” olması
gerektiğini savunduklarında, bunun diğer Türk şivelerine bir işgal ya da o
şivelerin reddi anlamına geleceği savunmak bugüne kadar sürdürülmüş ciddi ve
fakat anlamsız bir itiraz olmuş.
Türkiye Türkçe’sinin ortak edebi
dil olması en çok Rus’lar için bir endişe sebebiydi. Ortak bir dille anlaşan
Türk halklarının Rusça’nın ortak dil olmasını artık kabul etmeyecekleri, Rus
üstünlüğünü reddedecekleri kesindi. Kendi ülkesinde Türkçe tek tabela asmayan Rus’ların,
gittikleri her Türk ülkesinde zorlanmadan kendi dillerinde anlaşmaları Rus
hiyerarşik üstünlüğünü kabul ettirmek amacıydı.
Bu amacı da silah zoruyla
gerçekleştirmişlerdi.
Rus’ların ve İngilizlerin birlik
ve “üstünlük” fikrin, silah zoruyla kabul ettirmeleri, sömürgeciliğin aklileştirilmesi/rasyonelleştirilmesi veya
içselleştirilmesi idi. Bu şekilde
sömürülen Türk toplulukları, üstün dil hangisi ise onu benimsemek gerektiğini
düşünüyorlardı.
Beylikler, hanlıklar halinde
kalarak “bağımsız ve şerefli” olacaklarını düşünüp de Rus Çarı’nın atı önünde
diz çökmeyi, ona asker olmayı benimseyen Türk toplulukları, Türkiye Türkçesi’nin
başat dil olmasına karşı çıkıyor, onu
benimsememeyi bir bağımsızlık ve şeref meselesi olarak ele alıyorlardı ve sanırım
meseleyi hâlâ böyle ele alıyorlar.
1991’de Tataristan seyahatimizde,
daha sonra Türkiye’de de okumuş milliyetçi bir arkadaşımız, Türk dilinin
birliğinde Türkiye Türkçesi’nin esas alınması konusundaki fikirlerimize “
Biz Türk değiliz!” diyerek cevap vermişti. Keza Azerbaycan’da okumuşlar
arasında Rusça’nın yaygınca kullanılması ve hâlâ “Rus’ların, Azerbaycan dilinde
eğitime izin verdiklerinin”
düşünülmesi, Rus’ların ve Rusça’nın egemenliğinin ve üstünlüğünün kabul
edildiği anlamına geliyor.
Türkiye Türkçesi’nin ortak dil
olması ile dilde, işte , fikirde birliğin kurulmağa başlanacağı basit
gerçeğinin önündeki en büyük engel, Rus’ların, Türk topluluklarına dayattığı
sömürge zihniyetidir. Bu zihniyet de Rusça’nın, tartışmasız ortak dil olarak
kullanılmasıyla sürdürülmektedir.
Bu noktada en üzücü şey, Türk
Dünya’sının Türkiye’ye bakışının Türkiye Türk’leri tarafından
paylaşılmamasıdır. Türkiye Türk’leri soğuk savaş dönemi korkularıyla içe
kapanık, yerel ve küçük bir topluluk olmak zihniyetiyle sömürgeciliğin
sömürgelerine kabul ettirdiği “geri ve ilkel” topluluk olmak bilincini
sahiplenmektedir.
Türkçe Türk Ulusu’nun bayrağıdır.
Bir bayrak, sömürge zihniyetini benimseyerek ve aklileştirerek elde tutulamaz
ve yükseltilemez.
Türkiye’nin bir “halklar mozayiği”
olduğunu ya da “vatanın seccadenin ebadı kadar bir yer olduğunu” düşünerek bu
bayrak savunulamaz.
Türkiye Türkçe’sinin Türk Dünyası’nın
ortak dili olması tavizsizce savunulmalıdır. Çünkü Türkiye Türkçesi’nin “
şivelerden herhangi bir şive olduğunu dolayısıyla hiçbir üstünlüğünün
olmadığını” söyleyerek buna itiraz edenlerin, Rus’ların kendilerine silah
zoruyla dayattıkları dillerini kayıtsız şartsız bir medeniyet dili olarak
benimsedikleri acı bir hakikattir.
Bana öyle geliyor ki sömürgecilerinin silahlarına boyun eğenlerin, soydaşlarının diline, sözde akılları ve vicdanları
ile karşı çıkmaları, sömürgeciliğin en
büyük başarısıdır.