Sevgi üzerine yapılan
güzellemelerin vardığı en üst noktadır, sevgililer günü..Bu güne ilişkin olarak
en sık dile getirilen eleştiriler ticari bir araç olarak kullanıldığı ve sevgiyi
ifade etmenin günü olmadığı şeklindedir.Bu eleştirilerin kendi içinde doğruluk
payı olabilir; karşı görüşlerde mutlaka vardır.Bu gün sevgi üzerine yazacakken ‘sevgililer
günü’ ile başlamasam olmazdı.
Sevgi kavramı yüzyıllar boyunca
insanoğluna ilham kaynağı olmuş, uğruna ne eserler yaratılmış, ne trajediler
yaşanmış, ne savaşlar verilmiştir. Sevgi uğruna verilen savaşlar evet savaş! Ne
ironik değil mi? Hatta Tanrı sevgisi, din sevgisi gibi sevginin boyut
değiştirdiği durumlarda çok daha ironik!! Tanrı’nın işe karıştırılmadığı
durumlarda ülke sevgisi devreye girer! Benim favorim insanlık adına verilen
savaşlardır(!)
İnsanlara daha özgür, daha yaşanabilir bir hayat götürmek;
demokrasi, hak hukuk için Orhan Gencebay’ın şarkısında olduğu gibi daha güzel
bir dünya için, ‘Batsın bu dünya’ kıvamında verilen savaşlardır…
Sevgi ile ilgili ilginç
benzetmeler vardır; sevgiyle ezmek, sevgiden öldürmek.. Adam karısına şiddet
uygular neden sorusuna onu çok sevdiğim için kıskandım; çocuğuna şiddet
uygular, severim de döverim de der. Bu sevgi ne acayip kavramdır ki içinde yok
yoktur. Oscar Wilde, ‘The Ballad of Reading Gaol’ şiirinde ‘Herkes öldürür
sevdiğini’ diyecek kadar ileri gitmiştir ya da sevgi üzerine en gerçek itirafı
dile getirmiştir. https://youtu.be/fkJXBLhxS0k
Sevginin türleri ve familyaları vardır. Micro milliyetçilik türü, macro milliyetçilik familyasıdır. Şöyle ki Kasımpaşalı olmak türü, tek millet olmak familyası gibi. Arkadaş sevgisi türü, aşk familyası gibi. Şekilleri vardır;yapış yapış sevmek,onurlu sevmek, adam gibi sevmek, öldüresiye sevmek..Sevginin ortak bir dili olduğu iddiası vardır.Bu dilin henüz bir alfabesi bile oluşturulamadığı halde.
Biz seksen küsur milyon artı 5-6 milyonu
bulan Suriyeli sığınmacı nüfusu ile Hollandan’ın 6 katı, İsviçre’nin 10 katı
nüfusa sahip bir ülkede yaşıyoruz. Bizler sığınmacılar yok iken zaten bir birimizi
sevmiyorduk, seviyor gibi yapıyorduk. Üstüne kendi ülkelerinde bile sevilmeyen,
devletleri tarafından ötekileştirilen sevgisiz bir sığınmacı topluluğu da
eklendi, içimize. İşin ilginç yanı birbirimizi sevmezken nerdeyse bizim
dışımızda Avrupalı Devletler başta olmak üzere dünya tarafından sevilmeyen,
istenmeyen bu insanları aramızdan bazıları çok sevdi..Sığınmacıları
sevmeyenlerde birbirlerini çok sevdi(!)
Birbirini sevmeyen insanlara,
hatta kendinden başka kimseyi sevmeyen insanlara sevecekleri bir şey vermelisiniz
ki bir arada yaşamaya çalışsınlar. Ya para
ya da gidecekleri başka bir ülke olmadığı için vatan sevgisi..Tek başına
vatan yetmez, bayrak, toprak millet gibi bezemelerde olmalı. Bir zamanlar
atların ve kılıçların kullanıldığı ‘Kızıl
Elma’ mitinin olduğu devirlerde nerenin elması güzelse oraya konulduğu,
birbirini sevmeyenlerin, sevdiklerini bulup devlet kurduğu zamanlarda sevmek
için daha çok seçenek vardı, mutlaka.
Sevgi üzerine sevgili üzerine
yazılanlar söylenceler sevgi adına yapılan fedakârlıkları konu alır. Neredeyse
sevgiden kazanan hiç yoktur. Öyle ki dinler bile Tanrı sevgisinin mükâfatını bu
dünyada değil hep vaat edilen diğer dünyaya bırakmışlardır.
Sevmenin zorluğu değerini artıyor
mu yoksa değersizleştiriyor mu? Başa dönersek, sevgi yüzünden bu kadar acı,
ıstırap çekiliyorsa sonunda herkes sevdiğini öldürüyorsa senede bir gün
birilerinin sevgiden fayda sağlamasına(Hoş siyasetçiler bolca sağlıyor ya o
başka yazının konusu) para kazanmasına, bir günde olsa öldürmeden sevdiğini
söylemesine izin verelim..
1 yorum:
Oldukça ağır ve dolu bir yazı... Hafife alınan vatan sevgisinin varoluşsal önemine dair nefis bir akıl yürütme.
Milliyetçilerimiz, keşke milliyetçiliğin, taşra siyaseti esnaflığının oy defteri yazma işinden başka bir iş olduğunu anlayabilse... Ama o zaman yazarımızın bunları yazmasına gerek kalmazdı, değil mi? Bir kere daha okuyacağım...
Yazarımızın eline, aklına sağlık...
Yorum Gönder