Eh… Toplumun genelinin sevgisine
ve ilgisine sahipseniz sizi kim sorgulayabilir ki? Kim nerede yanlış
yaptığınızı söylemeğe cesaret edebilir?
Şöhret aynı zamanda bir mekanizma
galiba... Henüz işleyişini çözemedim.
Sadece görebildiğim kadarıyla kendi kendisini sürekli üretebiliyor.
Çalışmaksızın para kazanmamız
mümkün değil. Bu yüzden sürekli çalışmak zorundayız. Yani değere karşılık değer
üretmek zorundayız.
Peki şöhret “değer üreten bir
mekanizma” mı?
Kendi kafamda bu soruya “Evet”
diye cevap veremiyorum.
Şöhretle ilgili kafamda oluşan
mekanizma kabaca şöyle:
Mekanizmanın başında birkaç görevli
var. Onlar mekanizmayı, besleyip ondan büyük kitlesel gelir elde eden
insanların emrinde çalıştırıyorlar. Bu mekanizma üretime beslenmiyor, sadece “taleple”
besleniyor. Mekanizmanın başındaki insanlar da onu yeni talepler üretmesi için
ayarlayıp duruyorlar.
Böylece makinenin ürettiği
şöhretlerin aslında ne iş yaptıklarına artık hiç kimse dikkat etmiyor. Bütün
istenen şöhret makinesinin sürekli çalışması oluyor.
Bu makine iki işe yarıyor.
Öncelikle yeni şöhretler
yaratıyor.
Sonra da yarattığı şöhretlerin
sürekliliğini sağlamak üzere şöhret yan ürünleri, yedek parçaları,
haberler ve dedikodular üretiyor.
Şöhret, müşteriler için bir
mükemmellik sanısı yaratıyor.
Zaten şöhret tutkusunun en önemli
ateşleyicisi de bu sanırım. Böylece meselâ bir yazar, geçerli referanslarla
piyasaya girdiğinde “olduğunu” sanmaya başlıyor. Oysa asıl işin edebi olgunluk
konusunda kendi kendisine hesap verebilmek olduğunu çabucak unutuyor. Asıl sorunun, edebiyatın kendi hayatının ta
kendisi olduğunu göremeden sadece beğenilmek için yazıyor.
Böylece aslında kim olduğunu,
daha da önemlisi kim olmak istediğini düşünemez oluyor. Sonra yaşarken tek bir
eseri bile basılmamış Kafka hakkında ucuz felsefeler yumurtlarken onun kadar cesur ve olgun
davranıp davranamayacağı sorusunu aklına
bile getirmiyor.
“ Olmak ya da olmamak… “derken
Shakespeare elbette varoluşçu bir ders
veriyordu. Fakat bu noktada… Tam da şöhret tutkusuyla mükemmelleşmenin
ıstıraplı yol ayırımında herhangi bir yaratıcı zekânın kendisine bu soruyu “ Olmak
mı meşhur olmak mı?” diye uyarlaması
sanırım yerinde olurdu.
Çünkü bu soruya verilecek cevap
insanı bambaşka noktalara sürükleyecektir. Şöhret yolunda ömrü harcayan insan,
hedefe varamadığında, geride işe yarayacak pek bir şey bırakmayacaktır.
Oysa “olmak” yolundan giden insan
attığı her adımda, olgunlaşmasının meyvelerinin tohumlarını serperek ilerler.
Ve bu yolda ölse bile geride nesiller boyu yetecek bereketli meyveler bırakır.
Şöhret yolu, başkasının
arabasıyla sürat yapmayı gerektiren bir yoldur. “Başkasının” becerisine ve
hızına muhtaç olanın hedefine ulaşıp ulaşamayacağı ya da nereye kadara
gidebileceği belirsizdir.
Oysa olmak için yürüyenlerin
gittikleri her yol onların adımlarının izini taşır.
Evet….. Belki şimdi tekrar
düşünmeliyiz: “Olmak mı olmamak mı?”
2 yorum:
Şöhret kimileri medya maymunu diyor, tam da söz ettiğiniz gibi.
Maymuna öğretirsin ya da öğretmeye çalışırsın, şöhretliye yapıldığı gibi. İşin acınası yanı
Şöhretin sadece maymun beyinlilerin derdi olmaması. Önünde koca koca prof. ünvanı yazan ezbercilerin
küçük haplar şeklinde bilgileri yutturacağını sanan tiplerinde gailesi.. Aklınıza sağlık..Uzun uzun tartışılması
gereken bir konuya harika bir giriş yapmışsınız. Lütfen biraz daha tartışın.
Birbirinden dolu, zaman zaman aykırı yazılarla aklımızı harekete geçiren değerli yazarımızın yazıyla "halleşerek" getirdiği eleştiriye çok teşekkür ediyorum.
Evet... Aslında bu konu daha çok su kaldırır gibi görünüyor.
Siz de bir yazıyla katkıda bulunursanız sevinirim sevgili yazarımız.
Sağlıcakla...
Yorum Gönder