Sanki memlekette demokrasiyi ve hukuku savunanlar ve bunlara karşı olanlar, “faşistler” varmış gibi bir hava yaratılıyor.
Siyaset toplumsal taleplerin kurumsallaştığı bir alan ise hiç kimsenin muhalefet partilerine” faşist” muamelesi yapmaya hakkı yoktur.
Bu aynı zamanda, iktidar partisi yandaşları dışındakilere “faşist” demektir.
Ama bu tavrın komünist eskisi liberallerden gelmesi şaşırtıcı değil. Onlar sırf Hitler’i yendi diye Stalin’e karşı olan herkesi de faşist diye suçlayabilecek kadar saldırgandı ne de olsa… İşin üzücü yanı içinden çıktıkları toplumu reddeden nevzuhur liberal okumuşlar.
Bunlara göre memlekette bir demokratikleşme çabası var ve muhalefet buna karşı.
Bu basit ve sığ ötekileştirmeyi, bir de ötekileştirmeye karşıymış gibi görünen liberaller yapıyor, işin garibi.
Bu basit ve sığ ötekileştirmeyi, bir de ötekileştirmeye karşıymış gibi görünen liberaller yapıyor, işin garibi.
Dağdaki düşmanımıza bile empati beslemeye çalışan bu hümanist grubun içinden çıktıkları topluma karşı en ufak bir empati gayreti yok.
Eğer olsaydı o toplumun kahir ekseriyetinin, içinde “Türk” adı geçen bir ülkede kendi aklı ve vicdanınca yaşama arzusuna “faşizm” demezdi.
Türkiye’de ifade hürriyetinin tanınmasına karşı toplumsal bir tepki var mıdır? Yani bir insanın istediği dilde iletişim kurmasına, veya kendi imkânlarıyla bir okul açmasına karşı çıkan var mıdır? Belki vardır ve demokraside yaşıyorsak olmalıdır da.
Ama görünen o ki Türk toplumunun genel kanaati, her türlü keyfi ifade hürriyeti kısıtlamasının kaldırılmasıdır.
Bir başka konu, toplumun, kendini tanımlama kriterleridir. Türk toplumu, milletleşmesini büyük ölçüde gerçekleştirmiş gerçekten heterojen bir toplumdur ve bundan dolayı Türk adının ifade ettikleri ile büyük ölçüde kan bağına ve yerelliğe dayalı etnik bir kimliğin taşıdığı kimlik unsurlarıyla karşılaştırılamayacak kadar derin ve karmaşıktır.
Peki bu iki farklı kimlik tipinin mukayesesi yapılmadan dürüst bir tartışma yapılabilir mi? Elbette yapılamaz. Zaten bu yüzden Kürt kimliğinin “tanınmasından” bahsederken, insanların kendilerini Kürt kabul etmesinin üzerinde duruluyor ama nedense kendini “Türk” kabul etmenin anlamına değinilmiyor ki bu en hafif tabirle ikiyüzlülük…
Eğer kendini herhangi bir şey kabul edenlerin kendilerini ayırma hakkından bahsedebiliyorsak diğerlerinin(çoğunluğun) bunu reddetme haklarının olup olmadığından nende bahsedilmiyor mesela? Demokrasi bütün taleplerin dile getirilebildiği ama buna karşılık hepsinin hayata geçirilemeyeceği bir sistemdir. Çünkü herkes her şeyi talep edebilir ama bu taleplerin meşruiyet testi ve çoğunluk talebiyle uyuşup uyuşmaması belirleyicidir. Şunu hemen belirtmeliyiz ki temel haklar bu tip bir çoğunluk iradesinden bağımsız şekilde vardır ve bunlara dokunulamaz. Yani bir insanın meselâ Malayca şarkı söyleme hakkı çoğunluğun iradesi ile belirlenemez.
Öyleyse sorun nedir?
Sorun demokrasinin ve hukukun anlamlarının konformistçe çarpıtılmasıdır.
Bir ülkeye adını veren ve o ülkede egemenlik hakkını kullanan bir milletin bu hakkının demokrasinin ve hukukun çarpıtılması yoluyla inkâr edilmesi ve kaldırılmaya çalışılmasıdır.
Herhangi bir etnik unsurun kendini ifade edebilmesi hakkı ile egemenlik alanından ayrılması aynı şey değildir. Bu ülkenin her karış toprağı, üç beş aşiretin kan bağından çok daha karmaşık ve derin ilişkiler barındıran, tarihi kökeni çok derin bir milletin egemenlik alanıdır ve bu topraklarda siyaseti, adına “Türk” denen millet belirler.
Tıpkı ABD’de Amerikalı’ların ( ki bu modern milletleşme tanımı için inkâr edilemez bir örnektir), İngiltere’de İngiliz’lerin (Neden British Museum vardır?), Almanya’da Almanların belirleyici oldukları gibi…
Memleketin önündeki tek engel, etnik ırkçılık ve onun terör örgütüdür.
Görünen odur ki “hak” kavramını vatandaşlığa değil de farklılığa dayandıran bir anlayışın faşistliği ve ırkçılığı nedense Türk düşmanı bir kısım liberal okumuşları hiç rahatsız etmemektedir.
Eğer mesele bir ahlâkî tutarlılık meselesi ise Türk adını inkâr ederek hak aramaktan bahsetmenin ve üstelik bunu yaparken şiddet kullanmanın da eleştirisi yapılmalıydı.
Kendini terör örgütüyle ifade edenleri reddetmeden bir hak mücadelesinin savunuculuğunu yapmak ahlâksızlıktır. Etnik şiddeti peşinen ve kökten reddetmeden ve üstelik onu taraf kabul ederek Türk devletini tadil etmekten bahsetmek çataldilliliktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder