9 Ekim 2009 Cuma

Kimin Rahatsızlığı?

“Artık bu iş çözülmeli!”, “Türkiye rahatsız!” benzeri bir sürü lâf ediliyor.

Türkiye bir çözüm bekliyor mu? Kesinlikle bekliyor! Ama nasıl bir çözüm bekliyor? Belki şöyle sorulmalı: Türk toplumu neden rahatsız?

Veya gerçekte rahatsız olan kim?


“Sorunun tarihine bakılmadan..” demek artık hem iyice tavsadı hem de etik duyarlılığı sömürmek halini aldı.


Sorunun tarihine saplanıp kalmak dışında bir şey söylenemediği gibi tarihi bir tür “kurucu” mekanizmaymış görmenin doğal sonucu olarak Türk milletine bir bedel ödetmek arzusu gün ışığına çıkıyor ki o bedel de ayrılık.


Etnik ırkçı siyasetçiler birbirleriyle hiç tutmayan sayısız beyanlarının arasında bazen ülkenin bütünlüğünden yana olduklarını söyleseler de ayrılmak ihtimalini bir tehdit olarak hatırlatmayı da ihmal etmiyorlar.


Ülkede bir rahatsızlık var ama bu rahatsızlık etnik terörün dağdan inip toplumun içinde yayılması tehlikesinden kaynaklanan bir rahatsızlık. Bu da kendini doğal olarak toplumda bir güvensizlik, tedirginlik halinde gösteriyor.


Etnik ırkçılık, büyük Türk kimliğinin bir parçası sayılabilecek Kürt toplumunu silâhlı propaganda denen alçakça yöntemle ayrıştırmaya çalışıyor ve bu da ülkenin egemen gücü Türk milletini rahatsız ediyor, bütün mesele budur.


Türk Milleti’nin baş rahatsızlığı terör ama bunun yanında etnik ırkçı siyasetin “haklar” adına yaptığı hukuk istismarının bir toplumsal çatlağa yol açması ihtimali daha derin bir endişe olarak bir köşede bekliyor.


Dolayısıyla bir yandan Türk Milleti üzerindeki terör tehdidi ortadayken ondan “hak” talep etmek tam bir ikiyüzlülük…


Etnik ırkçılar ve sözde liberal okumuşlar nedense empatiyi sadece büyük kültürün mensuplarına ait bir sorumluluk gibi gösteriyor.


Etnik ırkçı siyasetçiler ve sözde liberal okumuşlar toplumda belirgin farklarla ayrışmayan, egemen çoğunluğun içinde benimsenmiş, kabul görmüş bir etnik grubun, ayırt edilebilir bir hale getirilmesinin, bu etnik grubu benimsemiş, içselleştirmiş büyük kültür mensuplarını nasıl rahatsız edeceğini nedense düşünmek istemiyor.


Etnik ırkçılar ve sözde liberaller, önceden sorun teşkil etmeyen ve büyük kültürün bir rengi olarak varlığı hep bilinen nüansların, bir siyasî ayrılık aracı haline getirilmesinin, Türk toplumunda nasıl tedirginlik ve öfke yarattığını görmek istemiyor.


İsteniyor ki “Halk PKK , PKK halk!” diye Diyarbakır sokaklarında pankart açılıp bütün bir etnik grup terörün destekçisi olarak gösterildiğinde İstanbul’da yaşayan bir büyük kültür mensubu, bugüne kadar kendinden farklı bir yönünü görmediği Diyarbakırlı komşusunun aslında bir muhtemel terörist olduğunu düşünmesin. Allah’tan hâlâ düşünmüyor. Çünkü küçük kültürün “aynilik” ölçüleriyle büyük kültürün benzeşme ölçüleri ve oluşumu çok farklı.
Etnik ırkçılık zaten doğal olarak bütün etnik grubun terörün doğal destekçisi olduğunu her gün haykırırken, “PKK’ya terörist diyemeyiz!” diyerek bütün Kürt topluluğunu terörün içine çekmeye uğraşırken bir de “Türkiye rahatsız, sorun çözülmelidir!” dediğinde, ikiyüzlülüğün dik âlâsını yapıyor.


Büyük kültürün içinde daima var olmuş bir tonu resmî araçlarla ondan ayırmaya kalktığınızda toplumsal “doku” yırtılır ve bu da acı verir.


Kürt komşumuzun kimliğinde bize yabancı olduğu yazıldığında, çocuğumuzla arkadaşlık eden çocuğu resmî bir Kürt okuluna, resmî bir Kürt servis aracıyla gittiğinde, çocuğumuzla Kürt olduğu için Türkçe konuşmadığında veya konuşturulmadığında, okulunda, komşusunun aslında işgalci bir yabancı olduğu öğretildiğinde, resmî bir Kürt Üniversitesi’nde hiç Türkçe konuşmayarak okuduğunda, acaba ne düşünmeye başlayacaktır?


“Madem o kadar farklıyım neden dili bana yabancı hele ki işgalci bir toplumun içinde yaşıyorum ki?” diyecek midir, demeyecek midir? Etnik kimliğin sürekli tahrik edilmesi acaba resmî olarak ayrılmış etnik grup üyelerinde kendiliğinden bir “ötekileştirme” tepkisi ve öfkesi yaratacak mıdır, yaratmayacak mıdır?


“ O kadarını düşünmeye gerek yok, bunlar haklardır, verilmelidir!” denebilir. Eğer bunlar hak olarak düşünülüp silâha hiç el uzatılmadan Türk vatanına bağlılıkla talep edilseydi sorun şimdiye kadar çoktan çözümlenmiş olabilirdi. O zaman zaten etnik ırkçı bir söylem yerine liberal değerlere bağlı bir ton farklılığını korumak tavrı ortaya konmuş olur ki Türk toplumu bunu büyük bir sempatiyle de desteklerdi.


Ama hem eli silâhlı adamların bir etnik ordu gibi sürekli dayatılması hem terörün etnik grubun temsilcisi olarak gösterilmesi hali ortaya çıktığında kimse Türk toplumundan aynı sempatiyi ve empatiyi beklememelidir.


Evet Türkiye’de bir rahatsızlık vardır ve bu rahtsızlığın sebebi de etnik ırkçılığın tehdit siyasetidir. Şurası açıktır ki etnik ırkçı siyaset ne liberal demokrasinin meşru hakları hakkında konuşabilir ne de farklılıkların meşru temsilciliğini yapabilir.


Evet Türkiye’de bir rahatsızlık vardır ve o rahatsızlık gayrimeşru eylemlerin temsilcilerinin, temel hakları istismar ederek millî egemenliğin içinde kendine yer etmiş olabilmesidir.
Evet Türkiye’de bir rahatsızlık vardır ve rahatsız olan da kendi egemenlik hakkını paylaştığı insanlarca aldatılan Türk Milleti’dir
.

2 yorum:

selcen dedi ki...

Kimin rahatsızlığı olacak,elbette en başta AB nin rahatsızlığı.
Baksanıza,AB ilerleme raporundaki uyarıya."2008 de kurula Hak ve Eşitlik Partisi isimli bir parti ilerlemenin önünde engeldir.Gerekli işlem yapılmalıdır" diye küstahça adı geçen partinin kapatılmasını ve engellenmesini istiyor.Akabinde necip medyamız parti genel başkanını ekranlara çıkarıp en azgın etnik bölücülerin önüne attı.Adeta" alın parçalayın, bu daha büyümeden icabına bakın" dedi.Olan budur.

Afşar Çelik dedi ki...

Haklısınız Selcen Hanım, bölücülüğün istismarlarına karşı sesini yükseltmenin "faşizm" diye dayatıldığı, vicdanlara kara çalınan bir ülkede hangi demokrasi?