24 Eylül 2009 Perşembe

Bölünme Paranoyasını Kim Yaşatıyor?

Bir toprak parçasının egemen milleti, o toprak parçasının kaderinin nihaî belirleyicisidir. Kimse ona sormadan, o toprak parçasındaki egemenlik hakkını paylaşamaz veya devralamaz, velev ki kaybedilmiş bir savaş olmasın…

Israrla Türk adını telaffuz etmekten kaçınıp Türkiyelilik sun’i kavramını empoze edenler, bu toprakta Türklerden başkalarının da yaşadığından bahsediyorlar. Bu, yarısı doğru olan bir yalanın doğru kısmıdır.

Yalanın diğer yarısı ise bunun, Türk’ün egemenlik hakkının bu tespitle yok sayılmasıdır.
Bir toprakta bir egemen milletin olması ve onun dilinin resmen konuşulması, onun kültürünün başat olması, onun egemenlik hakkının ta kendisidir.

Bu, diğer varlıkların yok sayılmasını gerektirmez. Ama diğer varlıkların egemenlik hakkında farklılıklarından dolayı “eşit” belirleyici olmasını da gerektirmez. Eğer ortada bir farklılık var ise bu farklılık, kendi varlığı ile ilgili haklar takımının korunması için çaba sarf eder, ama bu haklardan dolayı egemenin belirleyiciliği ile eşitlik iddiasında bulunamaz.
Eğer bir toprak üzerindeki azlık grupların varlıkları tehdit altında ise, zor ile cevap vermeye kadar varan fevkalâde haklar silsilesi hasıl olabilir. Bunun dışında azlık grupların varlıklarına yönelik tehditler dışında çoğunluğa şiddet ile talepte bulunması gayrimeşrudur.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de hiç kimse etnik grupların varlıklarına yönelik bir tehditten bahsedemez.

Türk devleti etnik köken farkından dolayı hiç kimsenin devlet hizmetlerinden yararlanmasını kısıtlamamakta, devlet idaresinde görev yapmasını kısıtlamamaktadır.
Etnik grupların, vatanımızın her yerinde istedikleri gibi yerleşip iş kurduklarının, iş bulduklarının, yerleştiklerinin, okuduklarının altını ne kadar çizsek azdır.

Eğer bu özgürlükler devletin resmi politikasıyla kısıtlansaydı dahi, etnik grupların ellerine silah almaya hakları olmazdı. Silâhla mukabele ancak varlığın kendisine yönelik bir şiddet uygulamasıyla meşrulaşabilir.

Bu durumda ülkemizdeki etnik terör örgütü ve onun destekçileri gayrimeşrudur.
Bölünmeden kasıt sadece toprakların ayrı siyasi sınırlarla bölünmesi değildir. Fiilen Türk devletinden özerk ve kendi başına karar alabilen bir bölgenin oluşması dahi, ülkenin bir grup vatandaşının diğerlerinin uyduğu kurallardan ayrı kurallar ihdas edebildiği ve çoğunluk belirleyiciliğinden koptuğu anlamına gelir.

Dolayısıyla, federasyondan vs bahsedenlerin “bölücü” sayılması bir paranoya değildir.
“Federasyon”, ülkenin(çoğunluğun) vergi gelirlerinden federal hükümet aracılığıyla yararlanıp çoğunluğa tabi olmaksızın hükmetmek demektir.
Oysa egemen milletin, egemenliği zaten üzerinde bayrağının dalgalandığı her yerde kendi kanunlarını ayrımsız uygulayabilmesi demektir.

Türkiyelilik taraftarları, sürekli “Türk’ü” bir tür mütecaviz, işgalci, ayrılıkçı kavram olarak göstermekte buna mukabil, Kürt adının doğallığından ve özerkliğinden dem vurmaktalar.
Türk, bu ülkeye adını vermiş egemen milletin adıdır. Bu toprakların egemeni Türk’lerdir. Bu toprakların her yerinde Türkiye Büyük millet Meclisi’nin yasama erki geçerlidir. Bu erk bölünemez ve vazgeçilmezdir.

Türk devletinin tarihten gelen felsefesi gereği Müslüman etnik gruplar, büyük kültürün şemsiyesi altında ve ona benzerliğiyle tanınmışlardır. Bu cumhuriyetle öğrendiğimiz bir şey de değildir. Nazi özentisi tek parti bürokratları dışında da dini dinimizden olan etnik grupların “el” kabul edilmemesi en derin kazınmış kültürel kodlarımızdandır.

Bu durumda ülkenin egemeninin Türk’ler olduğunu söylemek ırkçılık mıdır?
Bunun ırkçılık olarak kabul edilebilmesi için Kürt’lerin ırksal farklılığını zımnen kabul etmek gerekmektedir. Tartışmaları ırksal farklılığa çekenler sürekli etnik siyasetçiler ve destekledikleri etnik terör örgütüdür. Olaya onların açısından bakarsanız evet yapılan ırkçılıktır ama bunun sebebi, etnik siyasetin ırkçı söyleminin alternatifinin veya eleştirisinin de kendiliğinden zıt bir ırkçılık olması gerektiği yanlış kabulüdür.

Siyasi Kürtçülük doğası gereği ırkçıdır, çünkü üzerine inşa edildiği “farklılık asabiyetinin” elle tutulur bir gerçeğe dayanması, büyük kültür karşısında kompleks duyan ve onu yok saymaksızın var olamayacağını sanan sözde siyasetçiler için elzemdir. Aksi takdirde sadece yöresel bir küçük kültür dili olan bir iletişim vasıtasına dayanılarak farklılığın mutlaklaştırılması mümkün olamaz.

Oysa Türk milliyetçiliğinin siyasî yönü dahi ırk bağlılığını esas almaz. Alçakça bir saptırmayla, Nazi özentisi tek parti bürokratlarının kötülüklerinin Türk milliyetçiliğine yamanma gayretlerine rağmen bu hakikatin üstü örtülememiştir.

Siyasî Kürtçülük’ün karşısındaki nüfusu üç yüz milyona yakın, gerek ırken gerekse kültürel olarak büyük bir çeşitliliği barındıran, büyük kültürün yaratıcısı Türk milletinin, teşekkül ettiği soyut kurallardan kaynaklanan doğal milliyetçiliği kısır etnik ırkçı mülahazalarla tanımlanamaz.
Dolayısıyla siyasi Kürtçülüğün eleştirisine ırkçılık denemez.
Vatansızlığı hümanizm sanan bir kısım zevat etnik ırkçı siyasete verilen tepkileri “bölücü” olarak nitelerken hem Türk milletinin egemenliğini tanımamakta hem de bölünme inisiyatifini etnik ırkçılarn eline vermektedir. Etnik ırkçı siyasetin de onun desteklediği terör örgütünün de böyle bir inisiyatifi olamaz! Hatta etnik terörle bağlantılı herhangi bir siyasi veya sivil örgütlenmenin de ülkenin geleceği konusunda söz söyleme hakkı olamaz. Onlar, Türk milletinin hukuk birliğine karşı çıkarak zaten Türk ile aynı vatanda yaşamaktan kaynaklanan haklarını kaybetmişlerdir.
Dolayısıyla mesela Osman Pamukoğlu gibi siyasetçilerin sözlerine “İşte ülkeyi böyle söylemler böler!” demek, etnik ırkçı siyasetin eleştirilmesini bölünme tehdidiyle susturmaya teşebbüstür ve açıkça etnik terör destekçiliğidir. Bu, Türk Milletini, “Etnik ırkçı siyasetin şiddetle veya şiddetsiz her istediğini kabul etmezsen, topraklarını silahla bölerler!” diye tehdit etmek demektir.

Irkî ve lisanî farklılık korunması gereken bir değerdir şüphesiz ama bunun korunması için egemen milletin egemenlik hakkının bölünmesi veya yıpratılması gerekmez. Buna teşebbüs edenler vatandaşlık haklarını kaybeder. Düşmanların da Türk hukukundan faydalanmak hakları yoktur.

Türk Milleti’nin kendi ülkesinin bölünmesi tehdidi karşısında suskun kalmasını istemek, mütecavizlerle işbirliği etmektir, ihanettir.





4 yorum:

bilge dedi ki...

Teşekkürler Afşar abi. Yazı öz ve tesbitler tam yerinde olmuş. Zaten bir milletvekilinin "bölünme dahi tartışılabilir" dediği bir ortamda bölünme paranoyası diye bir kavramdan bahsedemeyiz; bu, artık paranoya değil, algılanan bir tehdit haline gelmiştir.

Afşar Çelik dedi ki...

Ben teşekkür ederim Bilgeciği'm, ilgin için.

Bölünmeyi sürekli gündemde tutan hatta bir sopa olarak kullanan kimdir?

Hem böyle söyleyip hem de terörist muamesi görmekten şikâyet etmek ya bönlüktür veya ahlâksızlık.

Gene beklerim Bilbo can.

selcen dedi ki...

Bunlar zaten Türkiyede Türkler de vardır diyenlere paranoyak muamelesi yapmıyorlar mı?Eğer öyleyse bu memlekete asırlardır gavurlar niye Türkiye dediler kardeşim diyen bir yetkili ağız açılmayınca,biz söyleyince faşistlikle suçlandığımızda olacak olan budur.

Afşar Çelik dedi ki...

Türkiye kelimesinin izahjını yapamıyorlar kıvranıyorlar Selcen Hanım.. Biz yaparız siz merak etmyiniz.