5 Haziran 2025 Perşembe

Medeniyet Hakkında Bir İki Savruk Fikir

  


“Medeniyet nedir?” diye düşünüp duruyordum.

 

Sanırım medeniyeti tek kelimeyle tarif edebilecek olsak o kelime “idrak” olurdu.

Şimdilerde buna “farkındalık” da deniyor.

 

Peki ama ne menem bir şey bu idrak?

 

Bu, sebep sonuç ilişkilerinin sürekli farkında olmak demek.  İdrak, en azından şu anda benim anlayabildiğim kadarıyla sebep sonuç ilişkilerinin farkında olmak demek.

 

Peki bu ne demek? Bu, attığımız her adımın yol üstünde bildiğimiz ya da bilmediğimiz bir iz bıraktığının farkında olmak demek.

 

Çok sıkıcı oldu, değil mi ya? Şimdi yapay zekâ ile seslendirilmiş bir sağlık veya felsefe videosu seyretmek dururken kim ne yapsın benim kartondan felsefemi, değil mi?

 

Elbette… Ama… Ya biri burada yazılan tek bir cümleden ilham alırsa… Ya buradaki tek bir cümle tek bir kişinin bir şeyleri fark edebilmesini, kavrayabilmesini sağlarsa? “Güzel olmaz mı?” (Son soru cümlesi canım büyük yeğenimden, doğrudan çalıntıdır).

 

Peki peki anladık… ( Na’ bu da MFÖ’den çalıntı) Muhteşem felsefe yapıyorum da… Sadede gelmeyelim mi gari?

 

Gelelim…

 

Medeniyeti sağlayan, ona annelik eden bu idrak nasıl sağlanır? Bunun tek bir yolu var: Eğitim.

 

Haydaaaa! E bunu bilmeyecek ne var, değil mi? Çocuklara neyin doğru neyin yanlış olduğunu, “bir şekilde” öğretirsek onları eğitmiş ya da terbiye etmiş  olmaz mıyız?

 

İşte zaten sorun burada başlıyor.

Bir çocuğu iki şekilde eğitebiliriz.

 

Ya onu ödül-ceza ikilemiyle şartlandırarak ona belli alışkanlıklar kazandırırız…

 

Ya da yaptıklarının sonuçları konusunda onlara sorumluluk duygusu aşılarız.

 

Birinci eğitim yöntemi, hayvanlara uygulanır. Kısa zamanda sonuç almamızı sağlayan bir yöntemdir ama özellikle menfaat, zevk gibi güdülerle rahatlıkla bozulabilecek bir alışkanlıklar binası inşaa eder.

 

İkinci yöntem ise çocuğa yani eğitilecek bireye varoluşun sorumluluğunu aşılar ki bu ömür boyu bitmeyecek bir vicdan gözetimi sağlar.

 

Birinci yönteme göre herhangi bir çocuğu, kendisini bir bombayla patlatmanın ahlaki olduğuna, çünkü bu şekilde “sonsuz zevk” bahçesine layık görüleceğini söyleyerek ikna edebilirsiniz.

 

İkinci yönteme göreyse sabırlı ve uzun bir çalışma ile ortaya muhteşem şeyler çıkarabileceğine onu ikna edersiniz. Ayrıca ikinci yöntemle çocuğu, başkalarının takdirinden öte, kendi gelişimini görmekten zevk almaya teşvik edersiniz.

 

“Cennet hurileri -cehennem zebanileri” yönteminin bizi götürdüğü yer en nihayetinde büyük ihtimalle intihar bombacılığı olurken varoluş sorumluluğu yönteminin son durağı büyük ihtimalle kanser araştırmalarında yararlı bir aşamadır.

 

“Batının tekniğini alıp ahlakını almamak” meşhur bir muhafazakâr ezberdir ama sadece şu iki eğitim yönteminin arasındaki farka baktığımızda bile bu sloganın ne kadar saçma olduğu anlaşılır. Batı, uzay teknolojisini sınırsız bir zevk düşkünlüğü ile yaratmadı. Daha kötüsü, biz “cennet-cehennem şartlanmasıyla” hiçbir şey yaratamadık.

 

“Cennet- cehennem şartlandırması”, hatasız otomatlar yaratmak ister. “Varoluş sorumluluğu” anlayışı ise “zararsızlık iradesini” benimser.  Aradaki fark koskoca bir “medeniyettir”. “Medeniyet”, doğunun ve batının inşa etme biçimleri değildir. “Medeniyet”, insanın varoluşunu sürdürmesini sağlayan gelişmişlik düzeyidir. Eğer doğunun “medeniyetinin” gelebildiği son nokta, heykel kırıp kafa kesen bağnaz militanlarsa, birbirine denk ve kıyaslanabilir medeniyetlerden bahsetmiyoruz demektir.

 

 

 

Hiç yorum yok: