Avrupa’da “aşırı sağ” yükseliyor,
diye herkes korkuyor, üzülüyor. Sanırım “aşırı sağ” denen partiler iktidara
gelince artık hiç birimizin Avrupa’ya turist olarak bile gidemeyeceğimizden
falan korkuluyor.
Öncelikle şunu anlamamız gerekiyor. “Aşırı” nitelemesi, solcular
a ait. Solcular siyasetin, etiğin, demokrasinin kısacası insani olan her şeyin ölçüsünün üstüne oturdukları için normları da kendilerine göre belirliyorlar.Şunun anlaşılması lazım: “Aşırı sağ”
diye marjinalize edip karikatürleştirmeye çalıştıkları partilerin oyu
yükselirken bu partiler, muhtemelen kendilerini sola eğilimli gören
seçmenlerden de oy aldılar. Yoksa aşırı sağcı yeni bir nüfus doğmadı.
Bu kısım seçimlerin aritmetiği ve
magazinidir.
Peki yıllarca “seçmece” göçmen
kabul edip hümanizm taslayan Avrupa’da herkes birden faşist falan mı oldu?
Dediğimiz gibi Avrupa iki şekilde göçmen kabul ediyordu.
a İşine yarayan nitelikli insanları
b İşine yarayan “aparatları”.
Sorun şuydu ki doğudan başlayan
ve Ümit Hoca’nın gayet mantıklı izah ettiği büyük göç dalgasıyla insan çöplüğü olması
için taşeronlaştırılmış Türkiye bile baş edemedi. Dolayısıyla AB artık absorbe
edemeyeceği, entegre demeyeceği büyük bir nüfus baskısıyla karşı karşıya kaldı.
Bu kaya sertliğinde bir gerçekti
ve AB’nin hiçbir partisinin ideolojisi bu gerçeği öretecek kadar güçlü değildi.
Dikkat edilirse AB’de vara yoğa tepki
gösteren en entipüften ( Yeşiller gibi) partiler bile “sığınmacı-göçmen” akını
konusunda hükümetlere muhalefet edemiyor. Bu konu da en muhalif partiler bile
zımni bir rıza gösteriyor.
Kısacası AB’de “aşırı sağ” falan
yükselmiyor. AB’de AB çatısını oluşturan ulusal egemenlikler artın kendi seslerini
çıkartıp birbirlerinin arasındaki ve yanı sıra onlarla dünya arasındaki “yasa
sınırlarını” kalınlaştırıyorlar. Kısacası AB ülkelerini ulusal niteliklerinin
tehdit edildiğinin farkına varıyorlar. Dolayısıyla hiç biri de kendi
egemenliklerini aşan, ulusal egemenliğe âmir bir uluslararası hukukun var
olmayacağını dünyaya ilan ediyorlar.
Dolayısıyla yapılan işin “aşırılığı”
falan yok. Seçmenler artık kendi emekleri ve kanları pahasına kurulmuş ulusal
sınırlarında başkasına taabi olmaksızın “tam
bağımsız” olmak istediklerini söylemiş oluyorlar.
Ama tabii dünyaya sömürge aydını
olarak bakan sağcı ve solcu okumuşlarımız, Türk’ten üstün saydıkları
toplumların kendi başlarına düşünüp taşınmasına hele de “hümanizmin” önüne
kendi ulusal egemenliklerini koymalarına şaşıp kalıyorlar.
AB’nin “göçmen karşıtlığı”, bu insansı tsunamisinden korunmak için aslında geç
bile kalınmış bir karar… (“İnsansı” dememizin sebebi ne? Kendi ülkelerinde
kendi zihniyetlerinin, güdülerinin, vahşetlerinin yarattığı ilkellikten,
fakirlikten, zorbalıktan kaçarak aynı zihniyeti uygarlığını göbeğine taşımak isteyenlerin “insan” olarak
nitelenmesi mümkün değil…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder