Orhan Türkdoğan’ın “Etnik
Sosyoloji” adlı kitabı özellikle “görünür
farklılıklarıyla” Amerikan etnik toplulukları
hakkında örneklemleri ile dikkat çeken bir eser.
Kitapta “etnikliğin” tanımı yapıldıktan sonra son on yılda liberallerin kullanıma soktukları “
görünürlük” ve “ayrımcılık” terimleri hakkında aydınlatıcı bilgiler veriliyor.
Buna göre bir etnik topluluğun “görünürlüğü”
onun taşıdığı bir özellik olmaktan ziyade, onu tanımlamaya ya da “ayırmaya”, “ayırt
etmeye” yönelik bir çoğunluk davranışı
olarak ortaya çıkıyor. Yani görünürlük bir etnik topluluğun iradesinden ziyade
bir çoğunluğun ona bakışıyla ilgili bir durum.
“Görünürlük” durumunun en trajik
ve belirgin örneği belki de Nazi Almanyası’ndaki Yahudi’lerin “işaretlenmesi”
olayıdır. Bu olayda Yahudileri görünür kılan Alman çoğunluğunun siyasi iradesi
olmuştur. Yahudiler, adları, gelenekleri, kültürel farklarıyla bir ölçüde zaten
bilinmekle birlikte Alman toplumunun genel yaşayışına ve egemenliğine adapte
olmuş, kendi aralarında bile Almanca’yı
işlek kullanan bir topluluktu. Onlar “bilinmelerine” rağmen “görünmeyen” bir
topluluktu. Naziler, onları “görünür” kılarak bir tür
“duygusal hedef” haline getirdiler.
Bu durumun bir başka örneği Irak,
Suriye ve İran Kürt’leridir.
Bu üç ülkede Kürt’ler, “istemedikleri
halde” görünür durumdadırlar. Çünkü bu ülkelerin egemen ulusal çoğunlukları,
onları, ülkenin anadilini akıcı konuşabilmelerine rağmen kendi ulusal
çoğunluğuna dahil etmemek, kendi kültürel yapılarına dahil etmemek ve ayrı
tutmak istemiştir. Bu durumda da bu üç ülkede Kürt’ler kesin bir şekilde ayı
toplumsal kompartımanlar haline yaşamışlardır ve bu durum günümüzde de
değişmemiştir.
Almanya’da Türk’ler, Yahudilerin
durumundadır: bilinirler ama bir ölçüde “görünmezdirler”. Çünkü Nazi sonrası Almanya’da resmi ayrımcılığın
tabu haline gelmesinin yanında Türk toplumunun,
uluslaşma tecrübesi ile kazandığı inanılmaz “uyum yeteneği” ile Türk
azınlığın, Alman ulusal çoğunluğuyla bütünleşmesi mümkün olabilmiştir. Buna
rağmen Türk’lerle Almanlar arasında bir ölçüde “uzlaşmaz bir kültürel” fark her
zaman var olacaktır. Çünkü bu iki toplum “ulusal” düzeyde birbirlerinden ayrı
iki toplumdur.
Türkiye’de Kürt’lerin “görünmezliği”
ise İran’dan, Irak’tan ve Suriye’den farklı olmak üzere , onların “benimsenmesinden”
kaynaklanmaktadır. Atatürk tarafından, Hun’lardan beri sürdüregeldiğimiz “siyasal
uluslaşma” tavrının modernize edilmiş uygulamasıyla Kürt’ler, tarihi beraberliğimizin ve bundan
kaynaklanan yoğun toplumsal geçişliliklerin doğurduğu kültürel benzeşmeler de göz önüne alınarak Türk
toplumunun ayrılmaz bir parçası sayılmışlardır.
Dolayısıyla Türk toplumu, Kürt’leri,
“görünür” kılmak istememiştir. Türk toplumu
Kürt’leri toplumsal, siyasal ve kültürel anlamda “ayrıştırmak”
istememiştir.
Oysa Kürt’ler İran, Irak ve
Suriye’de siyasi irade eliyle toplumsal, siyasal ve kültürel olarak resmen
ayrıştırılmış ve “ görünür” kılınmıştır.
Bu ülkelerde Kürt’ler “görünür”
kılınarak o ülkelerin egemenlik hakkının kullanımından mümkün olduğunca dışlanmışlardır.
Bugün Kuzey Irak yönetiminin Amerikan destekli
bir zorlama egemenlik alanı olduğu açıkça ortadadır. Suriye’de Kürt’ler
resmen vatandaş bile değildir.
Türkiye’de süreç tersine
çevrilerek Kürt’ler PKK eliyle “görünür” kılınmak istenmektedir.
Yani PKK eliyle yürütülen Kürtçülük, PKK eylemleriyle Türk toplumunda
Kürtler aleyhinde bir duygu durumu yaratarak onların, toplumsal, siyasal ve
kültürel olarak “ayrıştırılmasını” istemektedir.
Bu mümkün olabilir mi? Yeterince
Türkleşmemiş, Türklüğün siyasal, tarihsel ve kültürel anlamını yeterince idrak
edememiş siyasal iradelerin, Türk Devleti’ni Kürtçülerin istekleri
doğrultusunda yönetmeleri, son on yedi yılın genel karakteristiğidir. Doğu’da
Ve Güneydoğu’da yerel yönetimlerdeki Kürtçü baskıya ve propagandaya, ülke
geneline yayılmış , resmi kabul görmüş ayrılıkçı Kürtçü söylemlere ve eylemlere rağmen Kürt’ler hâlâ “görünür”
değildir. Çünkü Türk toplumsal yapısına kabul edilişleri, Türk toplumu
tarafından uluslaşmaya dahil edilmeleri, bunun inanılmaz bir yaygınlıkla
görülen aile birleşmeleriyle ortaya konması, Kürt’lerin “görünür” kılınması
gibi bir problemimiz olmadığının en önemli kanıtlarıdır.
Üstelik bu durum, Türk dışı ve
açıkça Türk düşmanı bir siyasal İslamcılık egemenliğinde, devletin bütün
imkânlarının, Kürt ayrılıkçılığının emellerine dolaylı olarak hizmet etmesi
yönünde kullanılmasına rağmen gerçekleşmemiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti devletiyle hesaplaştık”. “Abdullah
Öcalan’ın fikirleri bizim de fikirlerimizdir.” “ Elhamdülillah Türk olmaktan
kurtulduk.” gibi ifadelerle Kürt ayrılıkçılığının söylemlerini benimsemenin, toplumsal
bütünleşmeyi sağlayacağını sanan resmî egemen siyasal İslamcılığa rağmen Türk
toplumsal yapısının ahlâkî, tarihi ve kültürel derin kökleri Kürt’leri, ayrılıkçılığı besleyecek bir
ayrımcılık tavrı olarak “görünürlük” durumunu desteklememiştir. Umarız asla da
desteklemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder