Bugüne kadar Ortadoğu sorunu
hep bir İsrail-Filistin sorunu olarak
ele alındı.
Olayın tarihçesi içinde, gerek
popüler Amerikan sinemacılığında gerekse Amerikan diplomasisinde sorun, temel
olarak “terörist Arap” olarak karikatürleştirildi.
Camp David toplantısıyla bu imge
eskidi ve ciddi anlamda yıprandı. Artık
Ortadoğu eskisi kadar içine kapanık bir yer değildi. Teknoloji gelişmiş,
ülkeler daha tanınır hale gelmiş ve daha da önemlisi yeni petrol yataklarının
denetimi konusundaki ihtiyaç daha da büyümüştü.
Sorun ABD’nin arzuladığı petrol
yataklarının SSCB güdümündeki Arap diktatörlüklerinin elinde olmasıydı.
İşte bu noktada Kürtler “duvardaki
çatlak” olarak yeniden keşfedildiler. Ortadoğu’da Amerika’nın kontrolü
dışındaki yönetimleri “adam edecek” silahlı güç Kürtlerdi.
Ortadoğu’daki en büyük sorun
Türkiye idi. Çünkü bürokrasinin içine doğrudan yerleştirilmiş ajanlarına rağmen
ABD, Atatürk’ün mirasını bir türlü
aşamıyordu. Ve fakat ülke içinde, bir
rivayete göre Çin eliyle bölerek kontrol ettiği işbirlikçi sol militanlarını
ve solun tarihi enternasyonalizm sapkınlığını
kullanarak ülkede aslı esası olmayan bir Kürt efsanesi yarattı.
Kürtlerin kullanışlı hırçınlar
olduğunu, SSCB de düşünüyordu. Nitekim Barzani ailesi açık bir Rus piyonu
olmayı, Molla Mustafa Barzani’nin Moskova’da misafir edilmesinden sonra kabul
etmiş görünüyordu.
Nitekim ‘70’lerin başında Mesut Barzani’nin İsrailli istihbarat
yetkilileriyle çekilmiş bir fotoğrafı, bu kullanışlı hırçınların sadece ABD’nin
ve SSCB’nin ilgisini çekmediğini de gösteriyordu.
Türkiye’de Kürtçülüğün solcu
olmanın gereği sayıldığı bilinen bir gerçek. Kürt etnik terörünün tırmandığı
son on beş yılda ise solda, Türk
olmanın yaşamsal önemine dair bir
basiret gelişmeğe başladı.
Bu gelişimde “devrim” kelimesi
artık “eline silah alan her köy ahalisinin adam öldürerek kendi kaderini tayin
edebilmesi” veya “Eline silah alan herkesin kendi komününü kurabilmesi” hayalinden
yavaş yavaş Atatürk inkılaplarının akılcı dönüşümcülüğüne doğru evrildi. Ama bu ayrı bir tartışma konusu.
Bizi ilgilendiren nokta Kürt silahlanmasının
Ortadoğu’daki yaygın vatana ihanetinde izlenen temel yöntem.
Türkiye’de Kürt etnik bölücülüğü
yıllardır bir “kirli” savaş söylemi kullanır. Bu söylem, Türk Ordusu’nun,
bölücü Kürt ihanetine karşı sözüm ona “gayrı
nizami” bir savaş yöntemi benimsediğine işaret eder. Kürt etnik bölücülüğüne
göre Türkiye’de bir iç savaş yaşanmaktadır ve Türk Ordusu bu iç savaşta “centilmenlik”
göstermemektedir.
Suriye’nin, Türkiye’nin şeriatrçı
politikalarının da işbirliğiyle zaafa uğramasının ardından bölücü Kürt
silahlanması, anında Suriye’de de , saha önce zayıflatılmış Irak’ta olduğu gibi
palazlandırıldı. İran Kürt bölücülüğüne
karşı nispeten sert davranmasından dolayı belki orada bu güçlenme yaşanmadı.
Ve fakat silâhlandırılmış Kürt etnik ihaneti, başta
Türkiye olmak üzere Ortadoğu’da derhal
algı sapmasına yol açan bir çatışma
stratejisi benimsedi ki buna “Bulanık Savaş Konsepti” diyebiliriz.
Bulanık Savaş Konsepti iki öğeye
dayanıyordu. Bunlar “bulanık özne” ve “bulanık hukuk” idi.
Bunlardan birincisi olan “bulanık
özne”, karşınızda resmen muhatap alarak
savaşacağınız bir özne olmaması durumuydu. Eğer karşınızda “resmi bir düşman”
olduğunu kabul ederseniz, kendi ülkenizde bir iç savaş olduğunu da resmen
kabullenmeniz gerekiyordu. Böylece kendi elinizle “haklılığı ulular arası
ilişkilerde araştırılabilecek” bir resmi düşman edinmiş oluyordunuz.
“Bulanık hukuk” ise “bulanık
öznenin” hukuki durumundaki belirsizliğin sömürülmesi anlamına geliyordu.
Silâhlı Kürt hainleri ve onların silâhsız işbirlikçileri, taabi oldukları
vatandaşlıkların hukuksal bağlamını alabildiğine istismar ediyorlardı. Eline
silâh alıp asker, öğretmen, çocuk öldüren hainler, “vatandaşlık” bağı sayesinde
usul hukukuyla korunmaları gerektiğini iddia edebiliyorlardı. Öte yandan Türk
hukukunun yargı kararlarına “düşman ülke
söylemiyle karşı çıkıyorlardı. Bulanık hukuk, vatandaşlık “hakkı” ile yargısal sorumluluk arasındaki bağın
koparılmasına dayanıyordu. Buna “ silah kullanmayı bir siyaset biçimi olarak”
kabul eden bir kısım sol hukukçular da doğrudan ve dolaylı olarak destek
verdiler.
Bulanık savaş konsepti veya stratejisi
, Kürt etnik silahlanmasına ve ihanetine, gerektiğinde başka bayraklar altında çatışabilmek
imkânı da sağladı. Bu hile , büyük bir
ülkenin resmi düşman sayılmasının
tehlikesinden dolayı herkesi
caydırırken Kürtlerde de büyük
devletlerin, su ve petrol coğrafyasındaki, kayırılan küçük kardeşleri oldukları
izlenimini uyandırdı.
Bulanık savaş konsepti, yurt
içinde hukuksal belirsizlik ve yurt dışında da diplomatik açmazlar yaratarak
egemen ulusların egemenliklerinin yıpratılmasını hedefliyor. Bu sayede Kürtler
ucuz bir “ulusal bağımsızlık” savaşı verebileceklerini düşünüyorlar.
Bugün artık Ortadoğu’nun temel
problemi Kürt silâhlanması ve onun bulanık savaş konseptidir. Bu konsepte karşı
bölge ülkeleri, derhal bir güvenlik
işbirliği anlaşmasına giderek Kürt silâhlanmasını, “ulusal güvenlik”
konseptiyle derhal ortadan kaldırmalıdır. Sonrasında Kürt kökenli yurttaşların
bölücü siyaset yapmalarının ve her türlü silahlanmasının önüne kalıcı biçimde
geçilmelidir.
Ulusal egemenliklerin bulanık
savaşla yıpratılmasına derhal son verilmezse Ortadoğu’da patlamağa hazır bir
Kürdistan her an ortaya çıkabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder