Sol
Neoplazik Pseudo Entelektüel Kitlede Kafa Karışıklığı
Soner Yalçın’a Kısa Bir Cevap
İktisadın ilginç görevi, insanlara,
tasarlayabilecekleri şeyin hayali hakkında
ne kadar az şey bildiklerini göstermektir. |
Soner Yalçın “ Hayek’in
neoliberalizmi ölüyor!” demiş. Hiçbir liberal de çıkıp “Aga sen neo liberalizm
nedir, Hayek kimdir, bilir misin?” diye sormamış.
Bilmeyenler için azıcık açalım:
Hayek bir neo liberal değildir. Hayek, hukuk, iktisat, sosyoloji gibi sosyal
bilimlerin tamamının birbiriyle ilgisini savunarak bunların bir tür sosyal
bilimler disiplini düşüncesi altında beraberce incelenmeleri gerektiğini söylemiş, Nobel
Ödüllü bir iktisatçıdır.
Soner Yalçın, har zamanki solcu savrukluğu ve
sorumsuzluğuyla muhtemelen hayatında tek
bir kitabını bile okumadığı bir
iktisatçının “neoliberalizminden” dem vurabiliyor. Öncelikle onun bu sol ego
şişkinliğine değinmekte fayda var. Bu , solun, sağlıksız büyüyüp gelişen “entellektüelimsi”
ya da yalancı( pesudo) entelektüel bilincinin bir arazıdır, belirtisidir. Hemen hemen bütün solcularda olduğu gibi
Sayın Yalçın’da da “ Marx her şeyi
keşfetmişti. Dünyayı salt maddeye ve akla dayanarak açıklayabiliyoruz! Nihai
çözüm bulundu!” inancı, bir “kendiliğinden entelektüel” olmak yanılgısını yaratıyor, görebildiğimiz
kadarıyla. Sözde materyalist ve akılcı olduğunu düşünülen bir düşünürün sözleri,
ayetleştirilip bunlara iman edildiğinde, “entellektüeller
gibi okuyup yobazlar gibi inanan bir
yalancı (pseudo) entellektüel büyümüş kitle” meydana geliyor ki. Bu kitle
gerçek düşünceye ve entelektüel ahlaka yabancı olduğu için adeta bir “neoplazi” haline geliyor.
Bu neoplazik yalancı(pseudo) entelektüel
kitlenin Marx’tan ve onun "sahabesinden" ve "halifelerinden" başka hiçbir şeyi
okumağa ihtiyaçları da kalmıyor. Hayatıi imanlarını doğrulayan örnekler olarak
okuyup sürekli iman tazeliyorlar. Ama dünyada her şeye ilgi duyarak da entelektüel
olduklarına kendilerini kandırmayı da seviyorlar.
Sayın Yalçın’a ve hayran
kitlesine Hayekle ilgili öğretmemiz
gereken ikinci ve daha özel bilgiler
şunlar:
Hayek toplumsal bilimler
disiplininde “ Kendiliğinden doğan toplumsal düzen” fikrini en ayrıntılı ve
anlaşılabilir şekilde yerleştiren insandır. Marx’ın sözde “akılcı” materyalizminin
mantığını “kurucu rasyonalizm” olarak niteleyerek toplumsal düzenlerin nasıl
bir evrimsel rasyonalizmle kendiliğinden meydana geldiğini Marx ve sonrası
halife düşünürlerin hiç birinin aklının alamayacağı kadar vazıh bir biçimde
ortaya koymuştur.
Toplumsal felsefeleri, “ Evrimsel rasyonalist”
ve “ Kurucu rasyonalist” diye sınıflandırarak, toplumsal düzenlerimizi etkileyen
siyasetleri, nasıl tahlil etmemiz gerektiğine dair çok önemli bir fikirsel araç kutusu temin etmiştir. Peki meselâ Soner
Yalçın ağzına geldiği gibi “neoliberal” diyerek hakaret ettiği Hayek hakkında
bunları biliyor mu? Hiç sanmıyoruz.
Meselâ Hayek’in 1995’te çevrilmiş “ Kanun, Yasama
Faaliyeti Ve Özgürlük”(1. Cilt, İş Bankası Yayınları) adlı kitabının daha girişinde anayasacılığı nasıl
incelediği ve anayasal düzenleri muhtemel
zaafları ile ilgili yazdıkları hakkında, Soner Yalçın’ın veya herhangi bir solcu okumuşun bir fikri var mıdır? Hiç
sanmıyoruz. Çünkü eğer bu kitabı okumuş olsalar bu gün yaşadığımız anayasa
krizi hakkında Marx ve halifelerinin aklına bile gelmeyecek bir ferasetin ve derinliğin
nasıl sergilendiğini görebilirlerdi.
Bir röportajda muhafazakâr olup
olmadığı sorusuna, kendisini bir Whig
olarak tanımlayabileceğini söyleyerek cevap veren Hayek’i, “neoliberal” diye nitelemek cehalet
ötesi bir taassuba işaret ediyor. Whigler kısaca İngiltere’de
19.YY’da meşrutiyetin güçlenmesini isteyen gruptur.
“ Sınırsız bir demokrasidense,
hukuk devleti olan bir monarşiyi tercih ederim.”* sözünün altına, sahibini
bilmese imza atacağını düşündüğüm Soner Yalçın’ın Hayek’i neoliberal diye nitelemesi gerçekten
çok ucuz kahramanlık gibi görünüyor.
Bugün Türkiye’de başımıza gelenlerin “sınırsız demokrasi”
felaketi olduğunu idrak edebilecek tek bir Marksist düşünür bile yokken Hayek’e neoliberal demek utanılası bir
bilgisizliktir.
O halde neoliebralizmi de Sayın Yalçın’a ayrıca izah etmemiz icap ediyor. Neo
liberalizm, Smitgil serbest piyasa iktisadının
fırında ısıtılması değildir. Neoliberalizm, liberalizmin, “üretim ve paylaşımla”
ilgilenen daha kolektivist koludur ki
Soner Yalçın ve benzerlerinin içine dahil edilebileceği “sosyal demokrasinin” neredeyse yapışık
ikizidir. Neo liberaller “ gerektiği
hallerde” mülkiyete devlet müdahalesini mazur gören, gelirlerin daha adil
paylaştırılması gerektiğini savunan ve özde liberal falan da olmayan bir sözde liberal koldur.
Neoplasitk yalancı entelektüel sol kitle, “piyasa”, “arz-talep”,
“marjinal değer”, “ mukayeseli üstünlük”, “sübjektivite”, “ fayda”, “menfaat”, “
temel haklar” gibi kavramları hiç
bilmediği için toplumsal düzen denen şeyle hukukun ve iktisadın ilişkisini de
anlayamıyor. Dolayısıyla Marx’tan mülhem “ Devlet
eline bir rende alıp bütün pürüzleri ortadan kaldırsa adalet yerini bulur…”
tarzı bir hayalcilikle önlerine gelene, ağızlarına geleni savurmakta sakınca
görmüyorlar.
Ama Sayın Yalçın’ı kırmayalım,
kısa bir başka cevap verelim: Neoliberalizm ölmüyor! Aksine kollektivist hümanist sömürünün elinde, günden güne temel
haklara ( Bilmeyeceğini düşünerek onları da sayalım: Hayat, mülkiyet ve
hürriyet) daha güçlü saldıracak bir şekilde semirtiliyor.
Sayın Yalçın’ın kemikleşmiş
egosunu değiştirmemiz mümkün değil ama hayranı olan genç arkadaşlara Hayek’i, teleolojik(kasıtçı,
erekçi, amaççı, amaç/faydacı) “devrimci” magazin yazarlarının dedikodularıyla değil de kendi
eserleriyle tanımalarını salık veririz.
*Yanılmıyorsam “ Hukuk, Yasama Ve
Özgürlük” 3. Cilt)