10 Ocak 2010 Pazar

Ya Reklâm Alamazlarsa?

TRT Şeş, reklam alamıyormuş. Sabah yazarı Mahmut ÖVÜR*, bundan yakınıyor.
Eskiden özel sektör yatırım için hep "önce devlet öncülük yapsın" diyordu. İşte devlet yaptı siz ne bekliyorsunuz? Reklam vermemeniz için nasıl bir gerekçeniz olabilir? Yoksa iş dünyası demokrasiye inanmıyor mu? "
Şimdi özel TV izni de çıkıyor. Böyle devam ederse onların yaşama şansı olabilir mi?”
diyor yazısında.

“Böyle giderse onların yaşama şansı olabilir mi?” Bu soru çok ilginç aslına bakılırsa.
Özel televizyon, özel bir market veya kasap dükkânı gibidir. Yani piyasanın işleyişine, hadi daha doğrudan söyleyelim talebe , yani müşteri teveccühüne tabidir.
Bir işletme müşteri bulamazsa kapanır. Kimse de neden ondan alışveriş etmediğimizi bize soramaz!

Şu kısacık alıntıdaki zihniyet “demokratik açılım” denen teşebbüse etnik ırkçı bakışın mantığını aslında gayet güzel özetliyor.
Yani aslında arzulananın temel hakların kullanılması değil, açıkça pozitif ayrımcılık olduğunu ortaya koyuyor. Neden böyle olduğuna bakalım…
Millî hassasiyet ile Türkçe’den başka bir resmî kanal açılmasına karşı çıkanlarımız da kıyametin kopmadığını gördüler, buraya kadar tamam! Hatta o kanalın vergilerle finanse ediliyor olmasına karşı çıkanlar da zamanla azaldı, buna da kabul…

Mesele şu ki yazısını Kürtçe bir cümleyle bitiren köşe yazarımız, böyle bir kanalın giderlerinin ondan hiç yararlanmayan milyonların cebinden karşılanmasını bile yeterli görmemiş!
İşte bu etnik ırkçılığın “hak” kavramını nasıl istismar ettiğinin güzel bir örneği… “Hak”, kullanıldığında diğerlerine bir maliyet yüklemeyen doğam ve temel bir “menfaattir”. Hakkın varlığı, o olmaksızın, insanın varlığının da imkânsız oluşuyla belirlenmiştir. Elbette bir memlekette Urduca gazete çıkarmak isteyenlerimiz olacaktır ve çıkarmalıdırlar da. Ama Urduca gazete çıkaranlar bu hakları için gazeteleriyle ilgilenmeyenlerin de kendi maliyetlerine iştirakini isterlerse bu durumda iş temel hakların kullanımı mecraından çıkıp kayırılma talebi olarak bence daha doğru ifade edilebilecek, pozitif ayırımcılık noktasına gelir.

Hiç kimse bir hakkın kullanılmasına kızamaz. Ama hiç kimsenin, o hakkı kullananların geleceklerini veya refahını veya arzularını teminat almak gibi bir mecburiyeti de yoktur.
Yarın, öbür gün açılacak özel Kürtçe televizyon kanalları, pek çok yerel televizyonumuz nasıl reklâm gelirleriyle ayakta kalıyorsa aynı şekilde ayakta kalmak mecburiyetindedir. Hiç kimsenin onların yaşatılmasını bizim boynumuza borç etmesine razı olmayız.

Devlet eliyle bu televizyonların yaşatılması düşünülürse bu da demokrasi değil, en hafif tabirle devlet kapitalizmi olacaktır. Bir demokrasi de iktidar ancak çoğunluğun, “temel haklara “ saygı çerçevesindeki talepleri ve eğilimleriyle sınırlıdır. Bir demokraside iktidar insanların talep endekslerini belirlemeye kalkamaz.

Dolayısıyla herhangi bir iktidarın, insanlara tutup da hangi kanalı izlemeleri gerektiğini veya yaşatmaları gerektiğini devletin zor kullanıcılığını istismar ederek dayatmaya hakkı yoktur! Herhangi bir yazarın da varlıkları piyasaya, talebe bağlı özel işletmelerin devlet eliyle kayırılmasını veya toplumun taleplerinin bazı işletmelere kaydırılmasını istemeye hakkı yoktur!
Demokrasiyi, “devleti, herkesin her şeyi”, haline getirmek zanneden kolektivist görüşün etnik ırkçılıktaki bu zihnî egemenliği ne yazık ki ülkemiz demokrasisini ve millî egemenliğimizi de istismar etmeye devam ediyor.
Yazının bağlantısı:*
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ovur/2010/01/10/trt_sese_neden_reklam_verilmiyor

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Sayın yazar görüşlerinize katılmakla beraber Urducaya ilgili vermiş olduğunuz misalde bir zayıflık var. Ülkemizde Urdu dilini kullananlar varmı bilmiyorum. Kürtçe ise kullanılan bir dildir.

Afşar Çelik dedi ki...

Ahmet Bey,
Bir hakkın kullanılışı, hak sahiplerinin sayısından bağımsızdır, anlatılmak istenen budur. Ama temel haklardan öte talepler de gene kişi sayısıyla "hak" saydırılamaz. Maruzatımız budur. Gene bekleriz.