Ülkemizde bir ayrımcılık uygulanıp uygulanmadığı gerçekten çok tartışılıyor.
Ülkemizin sicilinin, devletin fert üzerindeki vesayeti konusunda pek parlak olmadığı malum…
Gene de bu konuda düzelmelerin yaşanmadığını söylemek de haksızlık olur herhalde.
Nitekim 90’ların başında CMUK’ta yapılan düzenlemelerle belirli bir standardın yakalandığı söylenebilir.
Şimdi gelelim Aysel TUĞLUK’un durumuna ve sözlerine. Çünkü etnik bir grubun temsilcisi olmak iddiasından dolayı bundan öte, etnik terörü açıkça meşrulaştırmaya çalışmasıyla fikirleri daha bir önem kazanıyor.
TUĞLUK, bir mahkemenin kendisine tebliğ edilmiş sorgulama kararına karşı direndi, evinde kendisini, millet adına karar veren Türk mahkemelerinin emriyle gelen polislere karşı geldi.
Şunu unutmamalıyız ki TUĞLUK bir “vatandaş” olarak haklarını kullanmayı ısrarla talep etmektedir.
Ne yazık ki şunu unutmaktadır. İşin kötüsü bunu sadece o değil, sözüm ona hukuk devleti diye bağıran liberallerimiz de unutmaktadır.
Vatandaşlıkla ilgili haklar, “vatan” ile ilgilidir. Yani bu vatana ve üzerindeki değerlere, o vatanın sahibi olan milletle beraber bağlılık duyulmuyorsa, vatanı paylaşmaktan kaynaklanan haklardan yararlanmak söz konusu olamaz! Peki ama “vatan” nedir o halde? Üzerinde kendi değerlerini özgürce yaşamak için sahiplenilmiş ve bedeli de kanla ödenmiş toprak parçasıdır.
Bundan dolayı, vatan haline getirilmiş toprak parçasını, bu hale kim getirmiş ise, vatan onun adıyla anılır ve vatanı paylaşmak da vatanı sahiplenen toplumun adıyla yapılır. Alman vatandaşlığı, Fransız vatandaşlığı, İngiliz vatandaşlığı, Amerikan vatandaşlığı gibi…
Aysel TUĞLUK bu vatanın Türk vatanı olduğu konusunda bizimle mutabık değildir. Oysa kendisi, Türk Milleti adına karar veren, Türk milletvekillerinin yasalarını yaptığı, bayrağına “Türk bayrağı,” ordusuna “Türk Ordusu” denen bir ülkenin, vatanı paylaşmaktan dolayı parçası olan ve vatanı paylaşmaktan dolayı da – fakat asla ırkî kökenine bakılmaksızın- Türk olarak nitelenen bir politikacısı ve eski bir yasama organı üyesidir.
Bunlardan dolayı bu ülkenin kanuni ve hukukî sınırlamalarıyla hepimiz kadar bağlanmıştır.
Aysel Tuğluk meşru mahkemelerimizin ve bu organın emrindeki kolluk kuvvetlerimizin iradesine karşı gelmiştir.
Herhangi bir ağır ceza mahkemesi duruşmasına gelmeyen sanık, mahkeme emriyle derhal tutulur ve mahkemeye zorla getirilir.
Bir hukuk devletinde usul herkes için ve her zaman geçerlidir, kanunların tanıdığı bazı muvakkat dokunulmazlıklar dışında ki bunlar da bazen ciddi şekilde istismar edilebiliyor…
Onun direnişine karşı polis ne yapmıştır? Hiçbir şey! Yani Aysel TUĞLUK açıkça direndiğinde evine girilerek, polis zoruyla mahkemeye getirilememiştir!
Peki onu sıradan bir Türk vatandaşından ayıran nedir? Yasama organı üyeliği son bulduğundan bu yana hiçbir şey!
Peki devletimizin meşru kolluk güçlerinin kanunu uygulamasına engel olmuşken mahkeme getirilmesi nasıl olmuştur? Bizim vergilerimizle bakımı yapılan ve yakıtı konulan yasama organın idare âmirliği makam arabasıyla!
Makam arabası, makamın hizmetlerine tahsis edilmiş bir araçtır. O halde yasama organın üyesi olmayan, kanunlar karşısında herhangi bir Türk vatandaşı gibi eşit durması gereken Aysel TUĞLUK bu makam aracıyla nasıl mahkemeye getirilebilmiştir?
Sorgulama çıkışında kendisine “Kürt olduğu için” ayrımcılık uygulandığını söylerken acaba TUĞLUK, kanunlarını, ( egemenliğini) tanımadığı bir milletin yasama organında görev yaparken, o göreve gelmesine kimsenin engel olmadığını, ırkını, etnik kökenini sormaksızın, şartları yerine getirilmiş bir seçimle, kürsü dokunulmazlığını kullanmasına izin veren düzenin ve egemenliğin sorumluluğunu taşımış mıdır? Elbette taşımamıştır.
Bu sorumluluğu taşımanın ötesinde, kendisine seçme ve seçilme hakkı tanıyan ve bunu ırki kökenine hiç bakmaksızın yapan bir millî oluşuma sürekli saldırmış, Türk Milleti’nin açık bir düşmanını övmüş ve buna destek çıkmıştır.
Şimdi merak ediyorum. Açıkça etnik terörü destekleyen, bunu etnik grubun “meşru savunma gücü “olduğunu söyleyen, buna rağmen Türk Milleti’nin bir parçası sayıldığı için onun yasama organına rahatlıkla girebilen bir insanın kendisine ırkçı ayrımcılık uygulandığını söylenmesi ahlâkla bağdaşmakta mıdır? Herhalde bağdaşmamaktadır…
Peki hukukun zorlayıcılığına açıkça direnebilen ve bu açıdan diğer vatandaşlardan “daha eşit” duran, milletin imkânlarını sorumsuzca kullanabilen insanların durumuna ne demek icap eder? Bu duruma sanırım “ayrımcılık” demek en doğru cevaptır.
Evet, Aysel TUĞLUK doğru söylemektedir. Türk mahkemelerinin ve Türk kolluk güçlerinin kararlarını istediği gibi görmezden gelebilmek açık bir ayrıcalıktır. Onun bu reddinin hiçbir resmi soruşturmayla veya kovuşturmayla incelenmemesi açık bir ayrımcılıktır!
Bu, Türk vatandaşlarının aleyhine uygulanan, bir terör destekçisinin yararına uygulanan bir ayrımcılıktır!
Kanunların kendilerine hiçbir imtiyaz tanımadığı ve tanımaması da gereken sıradan Türk vatandaşlarının şu saten sonra hükümetin çıkarmak istediği ayrımcılığı önleme yasası gibi tasarılara güvenle bakması mümkün olabilir mi? Korkarım ki bu yasa ile Aysel TUĞLUK gibilerin kanun tanımazlığı resmi bir statü kazanacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder