Mutluluk bir görev.
Mutluluk, sevdiklerimizle beraber
olabilmekten sevinç duymak. Bunun dışında bir mutluluk yok.
Mutluluğun bir görev olması
özgürlükle bağdaşmıyor mu? Eğer aklımıza
böyle bir soru geliyorsa o vakit kendimize şunu sormalıyız: Özgürlük hiçbir şey
yapmak zorunda olmamak mıdır?
Buradaki gözden kaçırılan şey şu:
Özgürlük “Başka birinin bizi bir şey yapmaya zorlamasından uzak kalabilmek.”
Fakat bu hale gene de bizi “yapmamız gerekenlerden” masun kılmıyor.
Am yazı burada kupkuru bir
felsefe çölüne doğru ukalâca ilerliyor, değil mi? Şunu en başta belirtmeliyim
ki okurların çoğuna kuru bir ukalalık gibi
gelebilecek satırlar aslında kendi kendime konuşmalarımdan, kişisel bir
disiplin arayışından ve derli toplu düşünmek çabasından ibaret.
Bu yüzden mutluluğun bir görev
olduğunu söylediğimde, hak etmediğimiz ve belki asla hak edemeyeceğimizi
iyiliklere ve güzelliklere olan borcumuz*dan bahsediyorum. Kendimize sürekli
şunu sormalıyız: “Sahip olduklarımızın ne kadarını hak ediyoruz?” Kazandığımız
okulları, eğitimimizi, mesleğimizi çabalarımızla kazanıyor olabiliriz. Peki ya
bizi seven ailemizi? Eşlerimizi hak ediyor muyuz meselâ?
Aklıma Stoacıların elimizde olanlar ve olmayanlar ayrımı geliyor. Elimizde olmayan şeyleri
değiştiremediğimizi için üzülmemek ve henüz elimizden çıkmamış şeyler için
sevinç duymak “yapılması gerekenler”. Peki ama neden? Çok basit bir sebepten:
Mutlu olmak için.
Neden blog yazıyorum?
Herhalde ne kadar akıllı olduğumu
okurlara göstermek için.
Ama daha kişisel bir sebeple düşünceleri derlemek toplamak,
onları kendime ifade etmek ve düşünürken zaman zaman beni kaygıya sürükleyen
duyguların akıntısını dizginleyebilmek için.
İşe yarıyor mu?
Biraz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder