İnsanlıktan Kaçış
Eylem, iradeyle oluşmuş ve hedef
gözeten bir davranıştır. Yani insanın
iradesi dışında giriştiği eylemler birer davranış olabilirler ancak eylem vasfı
taşımazlar. Bu açıdan eylem aynı zamanda “sorumluluk” içeren bir davranıştır.
Bu açıdan hayvanların
eylemlerinden bahsetmeyiz; ancak onların davranışlarından bahsedebiliriz. Çünkü
onlar yaratılışlarının gereği dışında davranamazlar.
O halde insan ve hayvan
davranışlarını birbirinden ayırt ederken öncelikle irade unsuruna dikket etmek
gerekir.
İkinci unsur ise genellikle pek
dikkate değer bulunmaz. Oysa özellikle “suç” eyleminin yargılanmasında ikinci
unsur devreye girer ki o da “hedeftir”.
İnsan için hedef faydadan ibarettir. İnsanın özel fayda
saptaması ise onun menfaati anlamına gelir.
Fakat bu noktada temel hakların menfaat sınıflamasının neresinde
olduğunu düşünmemiz icap eder. Çünkü
hayat, mülkiyet ve hürriyet her insan için geçerli olan istisnasız menfaatlerdir.
Bu durumda menfaatler bağlamında temel haklar, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez
menfaatlerdir.
Bunlar dışındaki menfaatler,
kişinin fayda derecelendirmesiyle belirlenen, değiştirilebilir, aynı zamanda
vazgeçilebilir hedeflerdir.
Bu durumda yazının devamında
bahsedilecek menfaatler temel hakların
dışında kalan , birey tarafından
belirlenen menfaatler olacaktır.
İnsanların menfaatlerinde, bir
akıl yürütme süreci vardır ve bu süreç kaçınılmaz şekilde gereklidir. Çünkü
insanların, hayvanlar gibi doğuştan gelen hayatta kalma kodları yoktur.
Dolayısıyla insanlar hayatlarını sürdürmek için kendi yollarını, kendi
başlarına belirlemek zorundadırlar.
O halde neden bütün insan
toplulukları aynı seviyede ilerlememiştir? Neden bazı toplumlarda yaşamak daha
güvenli ve konforludur da diğerlerinde insan beraberlikleri aynı seviyeye
ulaşamamıştır?
Hatta gelişmiş kabul edilen toplumların
dışındakilerin yaşantısında temel hakların bile korunmadığı görülmektedir.
Ortadoğu denen bataklıkta sokağa çıkmak, ölmek için yeterlidir. Ya da Türkiye
dahil herhangi bir Ortadoğu ülkesinde, iktidar odağına karşı açıktan muhalif
olmak ortadan kaldırılmak için yeterli sebeptir.
O halde batıyla doğu arasındaki
gelişmişlik farkı gibi somut bir ölçü üzerinden bakacak olursak gelişmiş
toplumlarla gelişmemiş toplumlar arasındaki farkı belirleyen insani eylem nedir?
Bu, bu toplumlardaki bireylerin menfaate
dair kanaatlerini farklı oluşturmaları
veya farklı menfaatler geliştirmeleridir.
Sonuçlara bakarak yapılabilecek
bir mukayesede, gelişmiş kabul edilen toplumların daha fazla iş bölümüne ve
tasarrufa sahip olduklarını görebiliyoruz.
İş bölümünün gelişmesi belli bir
işin geleceğe yönelik olarak plânlanabilmesi becerisini gerektirir.
İş bölümü , iş gücünün
verimliliği açısından elzemdir. Ayrıca
yeni imkânların yaratılması da iş bölümü sayesinde daha kolay olur.
Bütün bu işlerin yapılabilmesi
için birikim de tüketicilerin ertelenmiş
tüketimlerinden yani tasarruflarından elde edilir. Tasarruf, şimdi elde
edilecek bir yararın ertelenmesi, zaman tercihinin, daha büyük bir yarar
beklentisiyle geleceğe yönelik yapılmasıyla oluşur. Böylece tüketici bu gün
bir kilo domates almak için harcayabileceği
para ile yapacağı bir yatırı sayesinde, yarın bir domates serası yapılabileceğini
düşünür.
Geleceğe dönük beklentiler, uygarlık geliştirebilen insana
özgüdür. Gelecekle ilgili bir menfaat geliştirme eylemi, düşünmeyi, tasarlamayı ve üretim yapmayı
gerektirir. Geleceğe dair ayrıntılı ve büyük ölçüde etkileşimli geliştirilen menfaatler, “insanî menfaatlerdir”.
İnsanî menfaatler, üretimle ilgili karmaşık süreçleri ve toplumsal hayatın sürekliliğini sağlayıcı, medeni düşünme alışkanlıklarını
içerir. Uygar bir toplumda bireyler menfaatlerinin maliyeti ve etkileşimi ile sürekli bir gözetim eylemi sergilerler. Bundan dolayıdır
ki uygar toplumlarda “bireyin menfaatiyle çelişen toplum menfaati” gibi hurafelere yer yoktur. Çünkü uygar bir
toplumda birey var olabilmek için etkileşmesi gerektiğini, dolayısıyla menfaatinin toplumsal düzenin korunmasında olduğunu bilir. Bunu
bilmek, geçmişten gelen sağlıklı davranış kodlarının nesilden nesle aktarılarak
aynı zamanda değişen toplumsal yapı için
kuralların en uygun şekilde tadil edilmesine etkin katkıyı yaratır. Geleceğe
dair kaygılar ve tasarılar, zararsızlık ilkesinin yarattığı ahlâk kurumuyla
korunur.
Hayvanların beklentileri yoktur. Onlar zamanı
geldiğinde, yaratılışlarının gereğini yerine getirmek dışında bir kaygı taşımazlar. Hayatın devamını sürdürmek dışında bir menfaati
olmayan hayvanların durumunu taklit eden insanların geliştirdiği, yalnızca
bugün için ayrıntısız ve büyük ölçüde etkileşimsiz menfaatlere de hayvanî
menfaatler diyebiliriz. Burada menfaat
kavramının yalnızca insanlara ait olduğunu ir kez daha hatırlatmalıyız.
Sorun, bazı toplulukların, etkileşimin arttığı bir zamanda dahi “gelecek”
kavramını idrak etmekteki
gönülsüzlükleri. Böylece bu tip topluluklar, gelecek hakkında kaygılanan gelişmişlerin,
akılları ve emekleriyle ürettikleri tüketim mallarını israf etmek dışında bir yaşam tarzı
geliştirmezler.
Türkiye için durum nedir?
Türkiye fiilî olarak bir
cemaatler/kabileler koalisyonu haline getirilmiştir. Türkiye’de ulusal devlet
yapısının şeriatçılıkla sistematik olarak yıpratılması, toplumda uygarlığa dair
uzlaşmayı ortadan kaldırmıştır. “merkez
sağ” seçmen, iş bölümünün hemen hemen olmadığı köy toplumundan vazgeçememiş
ve uygarlığı geliştiren kozmopolit şehir
yapısını da büyük ölçüde köyleştirmiştir.
Üretim biçiminin basitliği, uygarlığın
gerektirdiği kurumların yokluğu ile köy ve sonrasında kenar mahalle yaşantısını
kutsayan sağ siyaset, seçmeninin kısa
vadeli menfaatlerini güdülemek dışında hiçbir “proje” geliştirmemiştir.
Bugün milliyetçilerin de büyük
ölçüde dahil olduğu “sağ seçmen” , kısa
vadeli, etkileşimsiz, bundan dolayı
sorumsuz ve en nihayetinde kesinlikle yok edici hayvanî menfaatler geliştiren bir profil oluşturmuştur.
Sağ seçmen, devlet dairesinde bir kadronun, devlet eliyle
verilen bir ihalenin, kız çocuklarını din vasıtasıyla ezebilmenin, ordunun
işleyişinin bozulmasının vs. bir , iki veya on yıl sonra yaratacağı yıkıcı sonuçları
anlayamayan bireydir. Ona lâikliğin demokrasiyle neden koşut olması
gerektiğini, beşeri hukukun ekonomiyi nasıl koruduğunu, yaratıcı zekâların korunmasının, fikir
mülkiyetinin önemini vs. anlatamazsınız. Çünkü onun için şu anda gereken dışında bir
menfaat yoktur.
Bu durum, dinle meşrulaştırıldığı
için sağ seçmen bilincinde, gitgide yerleşik bir hal almakta ve Türk toplumu,
uygarlık düşmanı, kalabalık bir primat sürüsü haline geliyor. Kaldı ki evrimsel akrabalarımız
içindeki toplumsal uyum, bu gün bizim çok önümüzde görünüyor.
Din “ebedi bir ahiret menfaati”
için bu dünyayı küçümsediği için sağ seçmen
bu dünya ile ilgili hiçbir duyarlılık geliştirmeden, dahası bu dünya için
endişelenen insanları din adına
baskılayarak “ahiret menfaatini sağladığını” düşünmektedir. Çünkü bir yandan
dinin sürekli ve artan bir detayla emrettiği hayatı yaşarken diğer yandan banka
yoluyla tasarruf etmenin gereğini, geri dönüşümle sağlanan temizlik ve enerji
tasarrufunu, lâik öğretimle kazanılabilecek teknolojik ilerlemeyi
düşünememektedir. Sağ seçmen için “ahret hayatı için bu dünyadan vazgeçmek”, bu
dünya ile ilgili bütün maddi bağların kopartılması gibi görünse de çarpık bir
şekilde, din adına lanetlenen laik
düzenin her türlü yolsuzluk ve vahşetle yıkılması şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Bankadaki müşteri temsilcisiyle aylık faizi için pazarlık eden “hacı amca”,
kızının ya da torununun ilkokul yerine “sıbyan mektebine” gitmesini arzularken
ona faiz, otomobil veya klima sağlayan bir rejimin nasıl sürdürüleceğini hiç düşünmemektedir.
İşte bu tam anlamıyla “hayvanî menfaatin”
geliştirilmesidir.
Lâik bir eğitim sistemi, keyfilikten arındırılmış bağımsız ve tarafsız
bir beşeri hukuk ve yargı sistemi, kayırmacılıktan arındırılmış, asgari müdahaleli
bir ekonomik işleyiş, tartışılmaz ve bölünmez bir Türk ulusal egemenliği sağlanmadıkça Türkiye Türk toplumunun, insanlıktan
uzaklaşmasını önlemek mümkün görünmüyor.
2 yorum:
Din “ebedi bir ahiret menfaati” için bu dünyayı küçümsediği için sağ seçmen bu dünya ile ilgili hiçbir duyarlılık geliştirmeden, dahası bu dünya için endişelenen insanları din adına baskılayarak “ahiret menfaatini sağladığını” düşünmektedir.Demişsiniz.
Ama mal edinmek,daha çok para kazanmak söz konusu ise dünyevi hayatın tam ortasındalar.Varsın ormanlar yok olsun.Varsın dünya çölleşsin.Ne çıkar?
Selcen Hanım, bunu yeterince açıklayamamışım özür dilerim.
En nihayetinde bir küfür düzenine karşı her şeyi yapmanın caiz olduğunu düşündükleri için sanırım...
Dikkatli okumanız için çok teşekkürler. Yorumlarınız ve eleştirileriniz bizi aydınlatıyor.
Saygılar.
Yorum Gönder