İnsan davranışlarının doğasını
anlamak önemli.
Düşünen insanın davranışı:
E, eylem vektörlerini, D, davranış yörüngelerini gösteriyor.
Her vektör bağımsız bir eyleme işaret ediyor.
|
“Öncelikle insan davranışlarının
doğası” ile doğal hareketlerin özü aynı değil. Doğal hareketler doğanın
kaçınılmaz ve değiştirilemez düzenlilikleriyle yürüyor.
İnsan davranışlarının doğası
ise her insanda değişmez biçimde var olan bazı güdülerden etkileniyor.
Bunlardan biri de “ İnsanın, çok olanı,
az olana tercih etmesi…”
İnsanın en akıldışı
davranışlarında bile yönelimi “çok olana” doğrudur. Mal mülk edinmekten imtina
eden zahitler en nihayetinde sınırsız bir ilâhi “zevki” hedeflerler. Yani “çok
olanı az olana tercih etmek” insan davranışının “doğasının” bir parçasıdır.
Bunun yanı sıra insan çeşitli
ahlâkî değerlere de sahiptir ve bu değerler kurallara kaynaklık ederek “neyin
yapılmaması gerektiği” konusunda sınırlar oluştururlar.
Dolayısıyla “düşünen insan” için “eylem”, belli sebeplerle girişilen ve
belli bir sonucu hedefleyen bir “davranıştır”. Dolayısıyla her eylem bir
davranıştır ama her davranış bir eylem olmayabilir.
Düşünen insan için eylemin
istikametini/yönelimini belirleyen şeyler
ahlaki uygunluk ( ki ahlâk dışı davranışları gizlemek, bunlardaki zararı
asgariye indirecek şekilde bunları sınırlamak ve sonrasında özür dilemek dahi
bu bağlamdadır…) ve daha sonrasında amaca uygunluktur.
Bu iki uygunluk ölçüsünün sürekli
denetimlerle gözlenmesi ile eylem belli bir “düzenlilik” arz eder ki bu içsel düzenliliğin “katılığı” onu “doğrusal”
bir hale getirir. Bu doğrusallıkta eylemin
ahlâki ve aklî doğruluğuna duyulan inançla sürdürülme müddeti de önemli
bir etkendir.
İşte insan eylemlerindeki
düzenlilik fikri, sürekli denetlenen akılcı eylemlerin doğasının bize ilham
ettiği bir fikirdir. Bu da bize eylemin “vektörel” bir davranış olduğu
izlenimini verir. Eylemin başlangıcının ve belli bir ahlâkî ve akılcı yönünün
olması, vektörün yön okunu, eylemin süresi de onun uzunluğunu verir.
Eylem vektörü içinde kalan mikrovektörel sapmalar; E1den En'e kadar |
Şunu da göz önüne almalıyız ki
eylemin içindeki küçük sapmalar vs eylemdeki
kararlılık ve doğruluk inancı devam ettiği müddetçe eylemin yönünü
değiştirmez.
İnsan ne zaman farklı bir amaca yönelir
veya fikirlerinin kökten değiştiğini
düşünürse eyleminin yönü de ona göre değişir.
Bu durumda insan hayatı boyunca
değişik istikametlere sahip ve değişik şiddetlerde vektörel eylemler gerçekleştirir.
Burada bütün bu benzetmelerin “düşünen
insan” için geçerli olduğunu belirtmeliyiz. Düşünen insan dahi davranışlarında
akılcılığın ve ahlâkî sınırlamanın dışına çıkabilir, bu insan olmanın
kaçınılmaz sonucudur. Burada önemli olan düşünen insanın davranışlarına “genel
olarak” aklın ve ahlâkın egemen olmasıdır. İçkinin zararlarını bilen akılcı
insan, zararlarını bilse bile rahatlamak için içki içebilir. Meselâ filozofların,
sataçıların, akademisyenlerin vs. eşlerini aldattıkları vakidir. Buna rağmen
onlar bize kendi davranışlarının yargılanmasını da içeren ahlâkî ve akılcı
yargılama ölçüleri sundukları için “örnek” insanlar sayılmışlardır.
Toplumun çoğunluğu ise genellikle
kısa süreli “eylemlerde” bulunurlar. Bu çoğunluğun hayatı, çoğunluğunu geri
kalanına uyarak onların davranışlarını taklit etmek ve böylece kendiliğinden
refaha ve zevkle ulaşmakla ilgilidir. Dolayısıyla çoğunluğun davranışları genel
olarak “ vektörel bir eylem” olmaktan
daha doğrusu bir eylem olmaktan uzaktır.
Çoğunluğun davranışları içindeki
refah ve zevk güdüsünü insan varoluşundan almakla beraber genellikle sürü
hayvanlarının “hayatta kalma” davranışından pek de farklı değildir. Sürü hayvanlarının
davranışları nasıl yiyeceğe, kaçınmaya ve çiftleşmeye yönelik otomatizmlerden
ibaretse, çoğunluk(kitle) insanının davranışları da bunlara yöneliktir.
Dolayısıyla kitle insanının
davranışlarında akılcı kesintilere pek
az rastlayabiliriz. Kitle insanının
davranışlarında yön değişikliği
genellikle hayvani güdülerin yönlendirmesiyle meydana geldiğinden, onun
davranışlarında “doğrusallık” ancak anlıktır.
Bu tahlillerin Türk toplumu için
önemi nedir?
Kitle insanı davranış yörüngesi |
“Kitle insanı”, merkez sağda
ifadesini bulan seçmen tipidir. Merkez
sağ seçmeni, hayatındaki seçimleri, konuyla ilgili uzmanların kararlarına
dayandırarak her türlü akılcı sorumluluktan kaçan ve duyusal/ duygusal seçimler
için de en yakın zevk odağını hedefleyerek yaşamayı, adeta bakteriyel düzeyde
bir “maliyet hesabıyla” amaç edinmiş bir kitledir. Dolayısıyla bu kitlenin hayatında, herhangi bir tutarlı ahlâki ve akılcı eylem
bulmak son derece zordur.
Peki ama merkez sağ seçmenine
hakaret mi etmeye çalışıyoruz? Elbette hayır. Yalnız şu unutulmamalıdır ki
içlerinde felsefeciler, sanatçılar vs olan bir toplumun topyekûn düzeni ve
yaşam tarzı “merkez sağ seçmenin” güdülenimiyle
belirlenmektedir.
Bütün bunlar ne anlama
gelmektedir? Bütün bunlar merkez sağ seçmeninin adeta sürü hayvanına yakın
akıldışı zevk ve kaçınma yönelimlerinin, ancak akılla yaşatılabilecek bir
devlet düzenine hükmetmesinin ne deni tehlikeli olacağını anlamamız gerektiği,
anlamına gelmektedir.
Çünkü ülkemizde cari olan “sınırsız demokrasi” bizi,
davranışlarında en ufak bir sorumluluk hissetmeyen, davranışlarında en ufak bir
akılcı amaç ve ahlâkî denetim taşımayan, başkalarından dolayı yaşayıp
başkalarını yok etmekten çekinmeyen “asalak” bir kitle insanı tipine esir
edilmeye götürüyor.
İnsan davranışının doğasına inmekten sakındığımız müddetçe ahlâkımızın ve
toplumsal düzenimizin bu iki yüzlü ve istikrarsız
kitlelerce sömürülmesini engelleyemeyiz.
Ulusumuzun geleceğe bırakacağı sağlam davranışsal bir miras olmadıkça ülke
bütünlüğünü korumamız da zorlaşacaktır. Çünkü ülkeyi tehdit eden etnik ve dinci
ayrılıkçılığı ve şiddeti kullanan her gücün en temel aracı, davranışlarımızın güdüleri üzerinde
yürütülen kışkırtma ve çarpıtmadır.
Eğitimimizin temel amacı bu
yüzden, çocuklarımıza “doğru davranışsal güdüleri” kazandırmak olmalıdır. Bu
da sorumlulukta kaçarak zevke ulaşmayı
hedeflemiş bedavacı bir merkez sağ seçmeni kitlesiyle başarılabilecek bir iş
değildir.
4 yorum:
Merkez sağ seçmenin davranışlarına ilişkin irdeleniz daha çok su kaldırır gözüküyor. Sayın yazar bilimsel temellendirmeleriniz ile birlikte fiziksel koşulları da yönlendirici olarak ele almalısınız. Atlamış olabilirim ancak sizin yazınızın benzeri bir yaklaşımla bu konu ele alınmamıştı. Ellerinize sağlık.
Sağ seçmenin davranışlarındaki fiziksel etkiler, onu rasyonel açıdan değil anlaşıldığı kadarıyla ancak refleksif olarak belki bbu yüzden daha ziyade "animal" bir biçimde etkiliyor. Öte yandan dağ başlarındaki köylerde bile uydu çanaklarının bulunması, fiziksel etkiyi daha ihmal ediyor gibime geliyor.
Elbette her akıl yürütme yoruma eleştiriye muhtaçtır. Bütün delikleri kapatılmış, su geçirmez bir yazı yazmak ancak "ayet kudretinde" olursa mümkündür.
Yorumunuz için teşekkürler. Yazınızı da sabırsızlıkla bekliyoruz.
Saygılar, değerli yazarımız.
"Sağlam davranışsal miras" bırakmak ve "doğru davranışsal güdüleri" kazandırmaktan gireceğim konuya hocam.
Naçizane; yukarıdaki kavramlar ahlaki bir temel üzerine dayandıkça ve o temel sallanmadıkça sapasağlam işliyor. İyi-kötü son 30 seneye gelene kadar da işliyordu yahut işlediği izlenimi veriyordu.
Bu noktada basit bir muhalefetim var: Ahlaki temelli davranışlarınızın "somut sonuç" getirmediği, daha kötüsü getirme ümidi kalmadığı yerde, "davranışsal miras"ın sürekliliği nasıl sağlanacak?
Örnek; 10 yıldan beri özel sektörde iç denetimde çalışıyorum. Yazdığım veya yazdırdığım raporlar hemen hemen hiç dikkate alınmıyor hatta alınmış gibi bile yapılmıyor. Kendimce ahlaki temellerden mülhem "düzeltme amaçlı" davranışım ne kendime ne de kuruma somut bir sonuç üretmiyor. Herşey dostlar alışverişte görsün / yasak savmak kıvamında yaşanıyor.
Açıkçası bu durumda davranış rotasındaki netlik kayboluyor. Siz de günü doldurmaya çalışıyorsunuz.
Tekrar etsem: Somut sonuç olmayan davranışları -ne kadar iyi olursa olsun- ne kadar sürdürebilirsiniz?
Saygılar, selamlar.
Orhun Bey,
Ben yorumların yazıyı desteklemesinden ziyade dikkatli okumalara dayanmasından hoşlanıyorum. Sizin yorumlarınız da böyle. Bu açıdan çok teşekkür ediyorum.
Sorunuza ve "muhalafetinize" gelirsek. Ahlâk bir lüks değildir. Ahlâk insanın hayatta kalabilmesinin, toplumlaşabilmesinin tek yoludur.
Diyelim ki sizin raporlarınız dikkate alınmıyor. Bu sizin raporlarınızın ortaya koyduğu gerçekleri ortdan kaldırıyor mu? Elbette hayır. Yarın sizin raporlarınıza gösterilen ahlâkî ilgisizlik, gerçeklere göz yummak ve böylece de muhtemel bir kaza olarak ortaya çıkabilir mi? Evet!
Peki o zaman sizin o raporları yazmamış olmanız mı yoksa yazamamış olamnız mı önem arz edecektir. gereği yerine getirilmemiş bile olsa o raporlar "Ne yapılması gerektiğine" dair gerçeğin birer anıtı olarak geleceğe kalacaktır.
O halde kendinize şunu sorabilirsiniz. " Dikkate alınmayan ama alındıkları takdirde kazaları önleyecek raporları yazmaya devam etmek mi daha ahlâkîdir? Yoksa zaten umursanmadıklarını düşünerek kaza ihtimallrini gizleyen raporlar mı yazmak daha ahlâkîdir?
Unutmayınız, ahlâk başkalarına zarar vermemek iradesidir fakat bunun sorumluluğu ve kaynağı insanın kendisindedir.
Başkalarının sizi umursamamasından dolayı nsıl hırsızlık yapmıyorsanız, ahlâklı iş yapmaktan da bu yüzden vazgeçemezsiniz. Yani? Yani ahlâkınızın somut sonuçları başkalarından gelmez, sizden gelir.Ahlâkınızın somut sonucu raporlarınızdır. Başkasının ahlâksızlığı bizi ne ahlâksızlık yapmak için teşvik edebilir ne de herhangi bir ahlâksızlığımız için emsal teşkil edebilir.
Sıkmayın canınızı.
Her zaman bekliyorum, saygılar.
Yorum Gönder