12 Aralık 2013 Perşembe

Doğruyu Bilmek İmkânsız mıdır?

Doğruluk nedense bilgelik namına en korkulan kavram haline getirilmiş durumda  son zamanlarda.

“Doğrunun  herkse göre değiştiği ifadesi” o kadar kolay benimseniyor ki birinin çıkıp herhangi bir hurafenin yanlış olduğunu söylemesi bile an hafif tabirle kabalık olarak kabul ediliyor.

Doğru gerçekten bu kadar “muğlâk” ve bilinmez mi?

Eğer  doğrunun ne olduğuna dair hiçbir fikrimiz olamazsa neye göre “hüküm” veriyoruz?

Hüküm  hukuk profesyonellerinin kararlarından ibaret değildir. Eğer günün yarısında namusumuzla çalışıp diğer yarısında hırsızlık etmeden geçiniyorsak bu, hırsızlığın doğru olmadığını biliyor olmamızdandır.

Biri şunu sorabilir: “Hırsızlık sana göre yanlış olabilir ama ya bir başkasına göre doğruysa?” Bu mümkündür. Eğer öyle olmasaydı hırsızlar var olmazdı.

İyi de niye hırsızlar azdır? Yani birinin malını izinsiz almak neden çoğumuz tarafından “yanlış” kabul edilir? Belki de herkes hırsızlık yapsa artık hırsızlık yanlış olmaktan çıkardı? Olamaz mı?

Böyle bir soru insanın muhakeme yeteneğini yok sayarak onu deneme yanılmayla öğrenen bir primat saymak demektir.

İnsan belli eylemlerin düzenliliklerini her zaman gözlemiş ve bu düzenliliklerden arzu edilenleri benimseyerek toplumlaşmış bir  canlıdır.

Bir hırsızın eyleminin, kurbanda yarattığı hoşnutsuzluğun ve daha ötesi gözle görülür zararın genelleşmesinin, topluma zararlı olup olmayacağını muhakeme edebilmiştir. Herkes hırsız olabilir mi? Herkes hırsız olsaydı varlığımızı sürdürebilir miydik? Bunu anlamak için böyle bir düzeni tecrübe etmemiz gerekmemesi bazı şeylerin “doğruluğunu” mutlak kabul etmemiz sonucunu doğurur.

Dolayısıyla “Sosyal bilimlerde mutlak  doğrular yoktur!” cümlesi hurafeden ibarettir. Esasen en kesin doğrular genellikle sosyal bilimlerdedir. Neden? Çünkü öyle olmasaydı hukuk ortaya çıkmazdı.
“Hukukta zaman göre doğrular değişiyor!” demek doğruların varlığını ortadan kaldırmaz sadece genişleyen algımız ve  değişen şartlara uygun yeni doğruların ortaya çıktığını söyler. Biz  dünkü insanlar olarak kalıp da bugünkü doğrulara ulaşmamışızdır. Dünkü insanlarken dünkü doğrularla cevaplanamayan yeni sorunların ortaya çıkmasıyla gerçeğin arayışında yeni yollar bulmaya yönelmişizdir.

Doğrular gerçeğin parçaları/cüzleridir. Ancak ve yalnız gerçeğe en yakın varlık parçasına “doğru” deriz. Gerçek kendisinden başka bir şey olamayacağı anlaşılmış şeydir.

Bu noktada, gerçek daima vardır. Asıl sorun,  bizim onun varlığını anlayıp anlayamamamızdır. Bizim gerçeği anlamak konusundaki çabamız ve birikimlerimizdir ki doğruya ulaşmakta bizi, diğerlerinden daha başarılı veya daha geri yapar.

Her düşünce okulunun kendine göre bir gerçeğe yaklaşma tarzı vardır. Bu da “farklı doğruların” ortaya çıkmasına sebep olur. Bu gene de gerçeği ne yok edebilir ne de değiştirebilir.

Bu yüzden bir insanın gerçeğe  diğerlerinden yakın olduğunu iddia etmesi muhakeme edilebilir bir iddiadır.

Bir şeyleri tartışıyor olmamız bile bir gerçek olduğu ve bizim o gerçeğe yakın olduğumuz iddiasını güttüğümüzü gösterir. Bundan dolayıdır ki “ Bu doğrudur!” diyen insana verilecek cevap “Doğrunun bilinemeyeceği” değildir. Ona verilecek en güzel cevap, savunduğu  “doğrunun” gerçeğe en yakın olup olmadığını muhakeme etmektir.




2 yorum:

Temren dedi ki...

Eyvallah hacı!
"Dolayısıyla “Sosyal bilimlerde mutlak doğrular yoktur!” cümlesi hurafeden ibarettir. Esasen en kesin doğrular genellikle sosyal bilimlerdedir. Neden? Çünkü öyle olmasaydı hukuk ortaya çıkmazdı." diyorsun. Sana ne diyeyim bilmiyorum.

En iyisi
sana Atsız cevap versin ben değil!:
"Hukuk ve ilim... Gülünç yakıştırma... İttifakla idam kararı... Yargıtay bozdu... Bu sefer ittifakla beraat... Aynı suç, aynı sanık, aynı yargıçlar, aynı kanun kitabı ve önce idam, sonra beraat... Bu ne güzel idam böyle? Sen herhangi bir yılın herhangi bir ayında, yüz derecelik ısıda kaynayan bir suyun, birkaç ay sonra aynı hararette donduğunu işittin mi?"

Afşar Çelik dedi ki...

Doğrunun varlığı onun uygulanmaması veya inkârıyla ortadan kalkmaz.

Apaçaık gerçeklere rağmen hukuk profesyonelleri kasıtlı davranabilir. Ama meselâ "doğrunun uygulandığı bir yerde sahte delillerle" mahkûmiyetin olmayacağını bildiğimiz için hâlâ bazı siyasi davaları reddedebiliyoruz, farkında mısın?

Senin muhakemen şurada hatalıdır: "Hırsızlar var olduğuna göre hukuk yoktur!" demiş oluyorsun. "Eğer hırsızlar varsa doğruluk ne işe yarar? Doğruyu UYGULAMAYAN insanlar varsa doğruluk yoktur!" demiş oluyorsun :)

Demek ki doğruluğu uygulamamak onun bilinmesine engel olmuyor. neden biliyor musun? Çünkü GERÇEK var! Eğer doğru yoksa, buna gerçekten inanıyorsan dürüst ve namuslu çalışarak aslında enayilik ettiğini düşünmen gerekmez mi?