15 Haziran 2009 Pazartesi

Olması Gerekenin Unutulan Önemi I

Neden parasını vermeden herhangi bir şey almaya gönlümüz el vermez? Neden ancak çok samimi olduklarımızdan hediye kabul ederiz?

Neden karşılıksız alınan ve verilen şeyler hepimizi tedirgin eder? Neden buna değecek şeyleri düşünür dururuz?


Neden durup dururken yanımızdan geçenlerin gözünü morartmayız? Neden bunu alışkanlık edinenleri kınarız?


Çünkü bütün bunlar için kafamızda bir “olması gerekenler” muhakemesi biteviye işler, durur…
Çünkü hareketlerimizde muhakemenin belirleyiciliği olmazsa hayvandan farkımızın kalmadığını biliriz ve bu yüzden psikopatlara “psikopat” deriz. Yani psikolojik olarak normalden sapmış ve davranışları konusunda “olması gerekenler” muhakemesinin hükmünün kalmadığı insanlar…


Nedense, günlük davranışlarımızı, “iktisadî” , “siyasî” davranışlarımızdan ayırmak eğilimi gösteririz. Sanki siyasî veya iktisadî olan davranışlarımız, diğerlerinden farklı Saiklerle yürütülmekte gibi konuşuruz. Oysa böyle değildir.
Böyle olsaydı, sokaktakileri darp etmeyen insanın, siyaseten, iktidarın önüne geleni öldürebilmesini savunabilmesi gerekirdi, meselâ. Oysa böyle değildir.


Demek ki davranışlarımız ( fiillerimiz, eylemlerimiz) her zaman ama her zaman belli muhakeme ölçütlerine ( normlarına) taabidir.
Dolayısıyla bu muhakemenin herkes de hemen hemen aynı şekilde işlediğine dair ekseriyet mutabakatı sayesinde sokağa çıkabilir, darp edilmek, gaspa uğramak endişelerinden âzâde yaşar, gideriz.


Bu durumda, refahları, statüleri farklı insanların, birbirlerinden farklı davranış şekillerine sahip olduğunu söyleyen Marksist kuram çökmektedir.
İnsan toplumlaşmasının, tahmin edilebilir” davranışın kuralları konusundaki asgari ve kendiliğinden mutabakatının, geçici statülerin sözde psikolojik şartlamalarından uzak ve bunları aşkın olduğu hakikati olmasaydı, öldürmenin, gaspın önünü alamazdık.


İşte bu yüzden her tartışma bir “olması gerekenler” kategorisi çatışmasıdır.
Zira, geçici şartların üstünde bir “olması gerekenler” takımına sahip olmak demek, davranışlarımın düzenliliği ve, tahmin edilebilirliği ve neticede toplumsal düzen açısından elzemdir.


Felsefenin insan tabiatı üzerinde bu kadar durmasının sebebi de budur. Çünkü insan tabiatına aykırı bir olması gerekenler takımı bizi yıkıma götürebilir.

2 yorum:

taubars dedi ki...

Değerli Afşar kardeşim bir şeyi marksistler söylüyor diye veya sen onlardan duydun diye o ne marksist teorinin söylemi olur ne de sır bu nedenle yanlış olur. Mesela eski bir Sivas atasözü der ki, "sen elbiseyi giy, o sana yürümeyi öğretir". Buradaki elbise köylü ya da işçinin giyemediği kalitede kallavi bir takım elbisedir. Eğer o elbiseyi giyecek statüyü kazanırsan ona uygun da bir yürüyüş, tavır tutturursun. Aha da bunu deyen Divriğili Hasan Pazarbaşıoğlu amca Komünist miydi? Yook. Değil. Amma iyi tüccardı, kapitali vardı, çekip çevirirdi, mal alır satardı. Serveti ona sosyal statü kazandırırdı o da statüsüne uygun davranır ve tüketirdi. Mesela çöp kutularından kola kutusu bile toplamazdı. İkinci, üçüncü sınıf lokanta da yemek yemezdi. Konuştuğunda dinlensin isterdi değilse usulca kalkar giderdi.
Sen ne komünist komşumuzdun Hasan Amca.

Afşar Çelik dedi ki...

Dükkâna dönmene sevindim hocam, hoşgeldin.

Sana soru: Divriğili Hasan Bey, elbise giymeden öne ezik mi davranıyordu? Veya iyi elbise giyenlere düşman mıydı?

İyi elbise giyenleri ayrı bir zümre olarak mı görüyordu?

Yoksa hayatı boyunca hep onlar gibi olmak mı istemiş idi?

Buradaki davranış sınıf davranışı veya sınıf bilinci değil... "Kârı maksimize etme" davranışı.

Gördüğümüz gibi Divriğili tüccar amcamız da imkânlarını ve aklını kullanarak servet edinmiş ve bu servetin yarattığı yeni imkânları kullanmış.

Marx'ın dediğiğ şey çok farklı. O sınıf mensubiyetinin, bilinci doğrudan doğruya değiştirdiğini söylüyor. Yani? Davranışlarla iilgili iddialı psikoloizm yapıyor, ak sakallı nur yüzlü ihtiyar amcamız.

Yani? Proletersen, burjuvanın ahlâkını tutarsız bulacak kadar "bilinçlenirsin" diyor. Ona göre mülkiyet hakkı, doğal değil, burjuva sınıfıın kendi egemenliğini sürdürmek için uydurduğu bir üst yapı kurumu.

Oysa burada Divriğili amcamız mülkiyetin dokunulmaz olduğunu bildiği için mülk edinerek statü kazanmaya çalışıyor.

Yani?Marksistler her söylediklerini, işin tabiatına değil de Marx'a dayandırdıkları için hayal dünyasında narkoza girerler...

Evet, işte tam da buyüzden, bir şeyi Marksistler dediği için yanlış kabul etmem mantıklı... :) Eğer senin söylediğin kadar iddialı konuşuyorsam...