16 Eylül 2025 Salı

Atatürk Devrimci Midir Faydacı Mıdır?

 

 

Konuya Atatürkle değinmemin bir sebebi var.

 

Çünkü en nihayetinde devletimizi kuran ve biçimlendiren bilinç onunkiydi.

 

Atatürk faydacı bir devlet adamıydı. Yeniliğe açık olması, yeniliği arzulaması hep onun faydacılığındandı.

 

Peki neden onu bir devrimci olarak nitelemiyorum? Öncelikle “devrim”, Marksist anlamda bir tarihi zorunluluk olarak görülen, “zorunlu bir kökten değişim” olarak benimsenmiştir. Bu açıdan “devrim” kelimesinin üstüne Marksizm’in yağlı lekesi neredeyse çıkmayacak bir şekilde işlemiştir.

 

Diğer yandan solun -kendisini başta “Atatürkçü” olarak tanımlayan kesimleri olmak üzere- anladığı manada devrim, “köktenci ve ne pahasına olursa olsun yapılması gereken bir değişiklik” anlamına geliyor (ya da ben onların böyle dediğini sanıyorum). Türkiye’deki devrimcilerin çoğu Marksizm’in de etkisiyle devrimi, “kendisi için” olması gereken bir zorunluluk olarak görüyorlar. Böylece onlar “değişmeden kalan” ya da “çok yavaşa değişen” her şeyin kötü olması gerektiğine dair güçlü bir önyargı taşıyorlar.

 

Oysa Atatürk’ün devrimciliği, “devrimin kendisi için” (devrim olsun da nasıl olursa olsun) gerçekleştirilen bir şey değildi. Atatürk’ün “devrimciliği”, “millet yararına/menfaatine, zamanın gereklerine göre gerçekleştirilen faydalı değişiklikleri kucaklamak” anlamına geliyordu. Bundan dolayıdır ki onun devrimciliği ne Rus devrimi gibi “mülkiyeti” ne de Fransız Devrimi gibi inancı kökten yıkacak bir yok etme eylemi gibi ortaya çıkmamıştı.

 

Atatürk İlkeleri, aslında Atatürk’ün Türk Milleti için düşündüğü ve gerçekleştirdiği şeylerin felsefi bir özetidir. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni, laik ( akılcı ve beşeri), milliyetçi (millet faydacılığı), inkılâpçı ( akılcı yenilikçi),  halkçı ( cumhuriyetin toplumsal zemini), cumhuriyetçi ( devletin siyasal zemini), devletçi ( toplumsal düzenin sosyo-ekonomik zemini) esaslarına göre şekillendirmişti.

 

Bunlar Türk Milleti’nin içinde yaşadığı dünyaya uyum sağlaması, hayatta kalması ve sürdürülebilir bir hayat tarzı edinebilmesi için elzem olan şartların bir özetiydi aslında.

 

Bu açıdan onun “devrimciliği” Marksistlerin/solcuların sandığı gibi bir “sürekli devrim” anlamına gelmiyordu. Atatürk’ün “devrimcilik” sanılan özelliği “ Türk Milleti’nin hayatiyeti için  için gerekenlerin sürekli gözetildiği bir sürekli faydacılık”tan başka bir şey değildi.

 

Dolayısıyla mesela devrimcilik adına, dini reddedip dini kurumları yok etmek yerine, onu Türk’ün faydasına çalışacak şekilde sınırlandırıp akılcı bir yönteme kavuşturmayı tercih etmiştir.

 

Mesela alfabe değişikliği, artık kendisiyle bir şeyin üretilmesinin çok zor olduğu anlaşılmış bir sistemin yerine çok daha kolay öğrenilebilen ve üretilen bir sisteme geçilmesinden ibarettir ki bu günlerde Suudi Arabistan’ın dahi alfabe değişikliğini düşündüğüne dair duyumlar alınıyor. Harf inkılâbı bu açıdan kökten bir değişiklik (devrim) olmakla birlikte devrim olsun diye yapılmamıştır, muhtelif faydalar arasında en büyüğünü elde etmek için gerçekleştirilmiştir ve toplumsal faydası çok kısa zaman içinde kendini göstermiştir.

 

Peki bütün bunlardan ne anlamamız gerekir?

 

Atatürk devrimleri, özne, amaç ve fayda gözetilerek yapılmış köklü değişikliklerdi. Atatürk devrimleri, kendileri için yapılmış fantastik değişimler değillerdi. Atatürk devrimleri, aslında Türk’e mal edilmiş, Türk için yapılmış, Türk faydası için gerçekleştirilmiş değişimlerdi. Türk için Türk’e göre ve Türk tarafından gerçekleştirilmiş devrimleri ile bu sebepten Atatürk, solun anladığı gibi “dünyevi bir devrimci” değildir, o bir “faydacı Türkçü” olarak tarihe damgasını vurmuştur.

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok: