İnsanın "mutlaklık" ihtiyacı bitmeyecektir. Ona ne kadar " Her şey değişiyor!" desek de değişmeyen şeylere ihtiyaç duyacaktır. İnsanlar sadece temel ihtiyaçlarının mutlaka karşılanmasıyla yetinmezler. Soylarının da mutlak şekilde korunacağını bilmek isterler
"İnsan soyu", biyolojiden ziyade bir kabul ve zihniyet ürünüdür. Yoksa biyolojik açıdan diğer türlerden hiç bir üstünlüğümüz yoktur. "Soyumuz" da bu açıdan salt biyolojik bir mesnet değildir. "İnsan" soyu, kanın yanında, değerler üzerinden de yürür.
İşte bu kan ve değer beraberliğinin "mutlaka" korunmasını sağlamak için "devletleşme" doğmuştur. İnsan soyunun hem doğaya hem de "düşman ötekilere" karşı "mutlaka" korunması ancak devletleşmeyle mümkün olmuştur.
(Buna karşılık bazı topluluklar "devletleşecek" seviyeye ne nüfus ne organizasyon gücü ne de fiziki cesaret ne kültürel üretim bağlamında ulaşabilmiştir.)
Toplumlaşabilen insanlar, devlet örgütlenmesiyle maddî, uluslaşmayla manevî olarak soylarının "mutlak" korunmasının yolunu bulmuşlardır. Bu yüzdendir ki "her şey değişse" bile devlet, ulus ve onların fiziksel yeri olan vatan "mutlaka" korunur.
Solun, liberalistlerin, ikisinin de desteğini alan etnik bölücülerin ve dincilerin saldırdıkları şey işte bu "mutlaklıktır". Her şeyi, sürekli değiştirmeye kalkarsanız söz gelimi, Almanlığı, Fransızlığı, Rusluğu, Türklüğü yıkmaya varırsınız.
Bu yüzden hiç bir ulus, "sürekli devrim" gibi Marksist bir "mutlaklığı" kabul etmez. Bunun yanında köksüz liberalistlerimizin dayattığı "kimliksiz demokrasi" de hiç bir ülkede yoktur. Etnikçilerin "her köye özerklik" hülyaları da en federal ülkelerde bile bulunmaz.
Türk Milleti, çağdaşı ulusların, yılların tecrübesiyle edindiği, sosyolojik olarak en kuşatıcı, hukuk egemenliğinin tek olası şekli ve askeri savunmaya en uygun devlet şekli olan ayrıca en fazla tecrübe sahibi olduğumuz "ulus devleti" ile mutlaklık tercihini yapmıştır.
Türk Milleti neyi "mutlak" kabul ettiğini, savaşta göstermiştir ve bu yüzden onun "mutlaklık" tercihi ahlâk ve siyasî meşruiyet açılarından tartışılamaz. Aynı şekilde hiç bir ulus da mutlaklık tercihini bir başkasına onaylatmaz.
Mutlaklık tercihini kendi topraklarında belirleyebilme durumuna egemenlik, egemenliği başkalarına kabul ettirebilmek gücüne de bağımsızlık denir. Bu yüzdendir ki yeni Anayasa tartışmaları doğrudan doğruya Türk Milletinin kanıyla belirlediği mutlaklarına bir saldırı teşebbüsüdür.