Sosyal medyada bir abonemiz, neden durmadan uluslardan bahsettiğimizi sormuş. “Ulus ötesi” ya da “ulus dışı” yapılardan neden hiç bahsetmiyor muşuz?
Aslında güzel soruydu.
Sahiden de… Bu dünyada ulustan
başka bir şey yok muydu? Mesela…
Hâlâ meselâ… Meselâ…
Nedense tek bir misal
bulamıyorum. Ama gene de aramaktan vazgeçmiyorum.
İsviçre? Birleşik Krallık? ABD? Almanya?
İspanya? Rusya? Tamam! İşte size bir
sürü federasyon örneği! Abonemizin tam da istediği örnekler bunlar olsa gerek. Yoksa Kongo’yu, adını henüz öğrenemediğimiz
Afrika ülkelerini falan mı örnek göstermeliydik? Belki Ruanda iyi bir örnek olabilirdi,
bilemedim şimdi.
Yukarıda örnek verdiğimiz ve
genellikle turist olarak gezdiğimiz zaman bile kendimizi neredeyse hacı olmuşuz gibi
hissettiğimiz o ülkelerin hepsi
federasyon. ( Rusya’yı fazla ş’ettiremedim ama…)
E bunlar federasyon olduklarına
göre “ulus ötesi” bir yapıya ulaşmış olmaları gerekir, öyle değil mi ama?
Meselâ Dakota’da Lehler mutlaka
bir özerk bölge kurmuş olmalı, orada öğretim dili Lehçe olmalı. Herhalde orada
Leh olmayanların oy vermeleri mümkün değildir ve orada Lehler Amerikan ulusal
marşını falan da okumuyor, saygı duruşunda da bulunmuyorlardır.
Ya da İspanya’da Basklar
İspanyolca’nın resmi dil olmasını kabul etmemiş, kendi ordularını ve
polislerini kurmuş hatta Katalonya’ya giriş Bask milislerce denetlenmiştir,
değil mi?
Almanya’da Saksonların, Bavyera’ya
girişleri eminim ki izne taabidir. Muhtemelen Hamburglu bir milletvekili, bir Aşağı
Saksonyalı milletvekiline “ Sıkıyorsa Hamburg’a girmeyi deneyin bakalım!” diye
posta koyuyordur.
Turk ve Caicos adaları,
kahramanca bir bağımsızlık savaşıyla sömürgelikten kurtulmuşlar ve herhalde
memleketlerinde majestelerinin askerlerinin ve polislerinin görev yapmasına
izin vermiyorlardır. Ya da muhtemelen İngiliz İşçi Partisi “ Adı İngiltere diye
hepimiz İngiliz olmak zorunda mıyız? Yaşasın halkların kardeşliği! Yaşasın Bröton,
Gal, İskoç haklarının kardeşliği! “Hükmet Britanya” marşı faşist bir söylemdir!”
falan diyerek ortalığı toza dumana buluyordur.
Dünyanın “barış adası” İsviçre’de
neredeyse her kantonda ayrı bir dil konuşulurken, federasyondan ayrılma
talebinin “savaş sebebi” sayılabileceğini biliyor muydunuz?
Peki ama bu örneklerin hiçbirinde
federasyonun bozulması mümkün görünmüyor. Hiçbir Leh kökenli Amerikan vatandaşı
ulusal marşı reddedemiyor ve Amerikan ordusuna saldıramıyor. Hiçbir İngiliz
milletvekili majestelerinin gücünün deniz aşırı ülkelerde dahi kısıtlanmasını
düşünmüyor ve dahası İngiltere’nin bölünmesinden yana oy kullanmıyor. İspanyol yüksek mahkemesi, aslında parçalanma imkânı
taşıyan bir federasyonun referandumla dahi parçalanmasının mümkün olmayacağına
hükmediyor.
Peki ama neden?
Eğer ulus devletleri bitmişse,
ulus ötesi yapılar artık daha önemliyse, uluslar eskimiş kaka şeylerse bu ülkelerde neler oluyor?
Bu ülkelerde olan, biten şu:
Bu ülkelerde egemenliğin
kullanılmasından araba üretimine kadar hayatın her anında toplum, bir ulus olarak
yaşamak istiyor. Çünkü yılların tecrübesi şunu gösteriyor ki bir ülkede
uluslaşma sağlanamazsa o ülkede insanı insan yapan varlıkların korunması mümkün
olamıyor.
Neden? “Ulus ötesi” bir hümanist
beraberlik sağlanamıyor mu? Sağlanamıyor, ne yapacaksınız?
Hâlâ “Neden ama?” diye sormakta
ısrar edenlere açıklayalım:
Ülkeler genellikle savaşlarla,
mücadelelerle kurulur. Bir toprağı elde etmenin bir yolu satın almaktır ama genellikle topraklar
savaşla elde edilir. Sevimsiz bir yol gibi görünebilir ama herhangi bir toprak
üzerinde gönlünce yaşamak isteyen her toplum bunu hep savaşla kazanmıştır.
Toprağını savaşla elde eden hiçbir
toplum da o toprakta kendisinden başkasının dilinin konuşulmasını, başkasının
sözünün geçmesini falan istemez. Hah1 Ama bunu yapabilmek için de önce o
toplumda uluslaşma yeteneğinin ve bilincinin ve dahası başarılı bir uluslaşma
tecrübesinin olması gerekir.
Yani? “Ulus ötesi” bir beraberlik
biçimi henüz icat edilmemiştir ve bundan sonra da icat edilemeyecektir. Çünkü canımızın
istediğini üretebildiğimiz, istediğimizi gibi gezebildiğimiz, okullarında kendi
dilimizin okutulduğu toprakların yani “vatanların”
var olabilmesi ancak ulus olabilmemizle mümkündür.
Çünkü ancak her yerinde aynı
dilin konuşulduğu ve o dille yazılmış kanunlara herkesin uyduğu bir toprakta,
hayatımızı ve varlıklarımızı güvende tutabiliriz. Eğer aradığınız bunlarsa şunu
biliniz ki bunları ancak bir ulus devletinde sağlayabilirsiniz. Yani? Kuzey Irak
gibi bir yerde, astığı astık bir Kürt ağasının, eline silah almış gezen hempalarının
boyunduruğunda, siz gidip de idari mahkemede eş durumundan tayin dilekçenizin
dikkate alınmamasıyla ilgili bir dava açamazsınız…Çünkü orada böyle bir yüksek mahkeme” bulamazsınız.
Peki canı isteyen, eline silah
alıp herkesi öldürüp korkutarak kendisine üç dönüm arsa kapatan her aşiretin
uluslaşması mümkün değil midir o halde?
Olup olmadığına da başka bir
yazıda bakalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder