4 Temmuz 2022 Pazartesi

Irk Ve Irkçılık Üzerine

 


Irk var mıdır? Varsa önemli midir?

 

Sanırım bugün Türkiye’nin toplumsal bütünlüğüne düşman olanların tartıştığı iki ana soru bunlardır.

 

Neden böyle? Çünkü “Türk diye bir ırk yok.” Diyenler, sözde Türk ırkçılığına karşı dururken aslında dünyayı, insanları nasıl gördüklerini  gayrı ihtiyari gösteriyorlar.

 

Evet ırk vardır. Çünkü aynı hayvan türü içinde kalıtsal/ırsî/genetik özelliklerinin fizik görünüşlerine yansımasıyla ayırt edilebilen alt türler,varyeteler vs. vardır. Söz gelimi at türü için Ahılteke, İngiliz, Andaluzyen vs diye bahsedilen “at ırkları” mevcuttur. Keza sığır türü içinde de mantafon, smental, holştayn vs. “ırklar” mevcuttur. Ve fakat bu sınıflandırma bitkiler için pek yapılmaz. Çünkü “ırk”, marjinal değeri nispeten daha yüksek olduğu kabul edilebilen türler için ayıt edici bir  olgudur.

 

O halde insanların da ırkları var mıdır?

 

Evet insan ırkları da vardır. Çünkü insan türü içinde de kalıtsal özelliklerinin,  fiziksel  görünüşü etkilemesiyle ayırt edebildiğimiz insan toplulukları vardır. Söz gelimi Afrikalı siyahiler,  çekik gözlü Asyalılar, “Kafkasyalı” tabir edilen beyaz insanlar vs. Yalnız dikkat edilmesi gereken nokta şudur: İnsan ırklarından bahsettiğimizde “belirgin ve neredeyse değişmez” bir takım biyolojik  unsurlardan bahsetmekteyizdir. Söz gelimi siyahi ırkın ten rengi ve kas yapısı, “sarı” (asyatik) ırkın düşük  direnci  vs.

 

Peki insanlar arasında ırka neden dikkat edilmez ya da insan ırklarına dikkat etmek kötü müdür?

 

İkinciden başlayalım: İnsanlar arasında ırka dikkat etmek kötüdür, çünkü insan kendi türüne “anlam ve önem” yükleyen bir canlıdır. İnsan türünün kendi türdeşlerine yüklediği anlam ve önem, bir “değer” olarak ortaya “insan haklarını” çıkarır. Yani hiç kimse bir başkasının kalıtına, ırsiyetine, genetiğine, bir sığır türünün genetiğine bakar gibi bakmaz, bakamaz. Peki ama insanlar bunu hiç mi yapmamışlardır?  Pek yakın zamana kadar yapmışlar fakat bunun bir çıkar yol olmadığını görmüşlerdir. Böyle yaparak yani birbirlerini kalıtsal özelliklerine göre sınıflayarak davranmanın, mevcut toplum oluşumlarını parçalayacağını görmüşlerdir.

 

O halde el yordamıyla tanıdığımız “ırkçılığı” şimdi daha açık tanımlayalım:

 

Irkçılık, insan türü içinde, kalıtsal özelliklerin, değişmez, mutlak belirleyiciliğine ve dahası üstünlüğüne inanmaktır.

 

Eskiden bu davranış bariz görüntü farklılıklarına dayandırılırken “bilimin ilerlemesiyle” daha derin kalıtsal “kanıtlara” dayandırılmaya çalışılmıştı.

 

Fakat görülmüştür ki “uluslaşma”, sağladığı siyaset ve toplum yapısıyla insanlar arasındaki ayırt edilebilme ölçülerini bir anda değiştirmiştir. Uluslaşmış toplumlarda artık “gözle görülür” farkların bir önemi kalmamıştır. Uluslaşmış toplumlarda artık “benzerliğin” ölçüsü artık ten rengi, kas kütlesi, alkol direnci veya akrabalık ilişkisi/kan bağı değildir.

 

Neden böyle oldu? Çünkü insan toplumu kendi fizik varlığını ve dahası “bilincini” sürdürebilmek için soyunu korumak ister. Demek ki insan türünün devamında fizik varlığı kadar bir de ve belki daha önemli olarak “bilinç” varlığı söz konusudur. “İnsanlığın” bir değer olarak ortaya çıkmasıyla birlikte, insan toplumlarının ortaya konuşunda da artık kas kütlesinden, ten renginden, alkol direncinden ve kan bağından daha önemli, daha hızlı yayılabilen “değerler” ortaya çıkmıştır.

 

Uluslaşabilmiş toplumlar bunu daha erken idrak etmiş toplumlardır. Uluslaşma, kalıtlarla, genlerle kan bağıyla yeterince hızlı aktarılamayan “varoluş bilincinin” yani insan toplumlarının kimliklerinin, ortak değerler aracılığıyla yayılmasıyla meydana getirilmiş, yalnız insan toplumuna özgü olan bir beraberlik biçimidir.

 

Ulusşlaşma bir kere başladı mı artık “ayırt edilebilir” kan bağı ya da fizik görünüş farklılıklarına dönüp bakılmaz, bakılamaz. Aksi takdirde, değerlerde ve “kültürlerde” birleşmek için uzlaşmış bir toplum olarak ulus parçalanır. Ulus yalnızca eğreti bir değer ve kültür beraberliği değildir. Uluslaşma, kendi varlığını sürdürebilmek için siyaset birliği meydana getirmektir ki bu beraberliğin “silahlarla ve kan pahasına” korunacağı ortaya konmuştur. Dolayısıyla bir ulusu, izlenebilir kan bağına, görünebilir farklılıklara göre reddederek onu ırka dayanan bir şiddete boyun eğdirmeğe kalmak, o ulusa göre ihanettir, suçtur.

 

Eğer çevremizde “Falanca Türk değildi ama Türkçülük yaptı!” gibi cümleler işitiyorsak bu, kendisini gözle görülür farklılıklara veya izlenebilir kan bağına göre tanımlayıp ulusun geri kalanından ayırmak insan beraberliğini gözle görülür farklılıklara veya izlenebilir kan bağına dayalı şekilde biçimlendirmek arzusunun ifadesidir. Bugün meselâ Türkiye’de Türk Ulusu’ndan ayrı bir Kürt Ulusu olduğunu kan bağına, dile ve ırk benzerliğine dayanarak iddia eden herkes bu yüzden ırkçıdır.

 

Kendi varlığını ortak değerlere, tarihe ve bilince dayalı ortaya koyan Türk insanıyla, bunları reddeden, bunları aşağılayan insanlar mukayese edilemez.

 

Umarız şimdi “Türk diye bir ırk yok!” diyen insanın neden ırkçı olduğu anlaşılmıştır.

Hiç yorum yok: