Irk var mıdır? Varsa önemli midir?
Sanırım bugün Türkiye’nin
toplumsal bütünlüğüne düşman olanların tartıştığı iki ana soru bunlardır.
Neden böyle? Çünkü “Türk diye bir
ırk yok.” Diyenler, sözde Türk ırkçılığına karşı dururken aslında dünyayı, insanları
nasıl gördüklerini gayrı ihtiyari gösteriyorlar.
Evet ırk vardır. Çünkü aynı
hayvan türü içinde kalıtsal/ırsî/genetik özelliklerinin fizik görünüşlerine
yansımasıyla ayırt edilebilen alt türler,varyeteler vs. vardır. Söz gelimi at
türü için Ahılteke, İngiliz, Andaluzyen vs diye bahsedilen “at ırkları”
mevcuttur. Keza sığır türü içinde de mantafon, smental, holştayn vs. “ırklar”
mevcuttur. Ve fakat bu sınıflandırma bitkiler için pek yapılmaz. Çünkü “ırk”, marjinal
değeri nispeten daha yüksek olduğu kabul edilebilen türler için ayıt edici bir olgudur.
O halde insanların da ırkları var
mıdır?
Evet insan ırkları da vardır.
Çünkü insan türü içinde de kalıtsal özelliklerinin, fiziksel
görünüşü etkilemesiyle ayırt edebildiğimiz insan toplulukları vardır.
Söz gelimi Afrikalı siyahiler, çekik
gözlü Asyalılar, “Kafkasyalı” tabir edilen beyaz insanlar vs. Yalnız dikkat edilmesi
gereken nokta şudur: İnsan ırklarından bahsettiğimizde “belirgin ve neredeyse
değişmez” bir takım biyolojik unsurlardan
bahsetmekteyizdir. Söz gelimi siyahi ırkın ten rengi ve kas yapısı, “sarı”
(asyatik) ırkın düşük direnci vs.
Peki insanlar arasında ırka neden
dikkat edilmez ya da insan ırklarına dikkat etmek kötü müdür?
İkinciden başlayalım: İnsanlar arasında
ırka dikkat etmek kötüdür, çünkü insan kendi türüne “anlam ve önem” yükleyen
bir canlıdır. İnsan türünün kendi türdeşlerine yüklediği anlam ve önem, bir “değer”
olarak ortaya “insan haklarını” çıkarır. Yani hiç kimse bir başkasının
kalıtına, ırsiyetine, genetiğine, bir sığır türünün genetiğine bakar gibi
bakmaz, bakamaz. Peki ama insanlar bunu hiç mi yapmamışlardır? Pek yakın zamana kadar yapmışlar fakat bunun
bir çıkar yol olmadığını görmüşlerdir. Böyle yaparak yani birbirlerini kalıtsal
özelliklerine göre sınıflayarak davranmanın, mevcut toplum oluşumlarını
parçalayacağını görmüşlerdir.
O halde el yordamıyla tanıdığımız
“ırkçılığı” şimdi daha açık tanımlayalım:
Irkçılık, insan türü içinde, kalıtsal özelliklerin, değişmez, mutlak
belirleyiciliğine ve dahası üstünlüğüne inanmaktır.
Eskiden bu davranış bariz görüntü
farklılıklarına dayandırılırken “bilimin ilerlemesiyle” daha derin kalıtsal “kanıtlara”
dayandırılmaya çalışılmıştı.
Fakat görülmüştür ki “uluslaşma”,
sağladığı siyaset ve toplum yapısıyla insanlar arasındaki ayırt edilebilme
ölçülerini bir anda değiştirmiştir. Uluslaşmış toplumlarda artık “gözle görülür”
farkların bir önemi kalmamıştır. Uluslaşmış toplumlarda artık “benzerliğin”
ölçüsü artık ten rengi, kas kütlesi, alkol direnci veya akrabalık ilişkisi/kan
bağı değildir.
Neden böyle oldu? Çünkü insan toplumu
kendi fizik varlığını ve dahası “bilincini” sürdürebilmek için soyunu korumak
ister. Demek ki insan türünün devamında fizik varlığı kadar bir de ve belki
daha önemli olarak “bilinç” varlığı söz konusudur. “İnsanlığın” bir değer
olarak ortaya çıkmasıyla birlikte, insan toplumlarının ortaya konuşunda da
artık kas kütlesinden, ten renginden, alkol direncinden ve kan bağından daha önemli,
daha hızlı yayılabilen “değerler” ortaya çıkmıştır.
Uluslaşabilmiş toplumlar bunu
daha erken idrak etmiş toplumlardır. Uluslaşma,
kalıtlarla, genlerle kan bağıyla yeterince hızlı aktarılamayan “varoluş
bilincinin” yani insan toplumlarının kimliklerinin, ortak değerler aracılığıyla
yayılmasıyla meydana getirilmiş, yalnız insan toplumuna özgü olan bir
beraberlik biçimidir.
Ulusşlaşma bir kere başladı mı
artık “ayırt edilebilir” kan bağı ya da fizik görünüş farklılıklarına dönüp
bakılmaz, bakılamaz. Aksi takdirde, değerlerde ve “kültürlerde” birleşmek için
uzlaşmış bir toplum olarak ulus parçalanır. Ulus yalnızca eğreti bir değer ve kültür
beraberliği değildir. Uluslaşma, kendi varlığını sürdürebilmek için siyaset
birliği meydana getirmektir ki bu beraberliğin “silahlarla ve kan pahasına”
korunacağı ortaya konmuştur. Dolayısıyla bir ulusu, izlenebilir kan bağına,
görünebilir farklılıklara göre reddederek onu ırka dayanan bir şiddete boyun
eğdirmeğe kalmak, o ulusa göre ihanettir, suçtur.
Eğer çevremizde “Falanca Türk
değildi ama Türkçülük yaptı!” gibi cümleler işitiyorsak bu, kendisini gözle
görülür farklılıklara veya izlenebilir kan bağına göre tanımlayıp ulusun geri kalanından
ayırmak insan beraberliğini gözle görülür farklılıklara veya izlenebilir kan
bağına dayalı şekilde biçimlendirmek arzusunun ifadesidir. Bugün meselâ Türkiye’de
Türk Ulusu’ndan ayrı bir Kürt Ulusu olduğunu kan bağına, dile ve ırk
benzerliğine dayanarak iddia eden herkes bu yüzden ırkçıdır.
Kendi varlığını ortak değerlere, tarihe
ve bilince dayalı ortaya koyan Türk insanıyla, bunları reddeden, bunları
aşağılayan insanlar mukayese edilemez.
Umarız şimdi “Türk diye bir ırk
yok!” diyen insanın neden ırkçı olduğu anlaşılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder