Bunlar gerçekleşen olaylar. Bir insanı
öldürdüğünüzde insan ölmüştür, sizin bahaneleriniz onu geri getiremez.
Bir insanın kolunu kestiğinizde
de sayısız bahaneler öne sürebilirsiniz
ve eğer o insan size açıkça saldırmamışsa yaptığınız işin sonucu “her şey”
demektir.
Rusya Ukrayna’yı işgal ediyor mu?
Evet. Bunu yapmaya hakkı var mı? Sorun burada ortaya çıkıyor.
Açık bir saldırı, fiilli bir
işgal olmaksızın, herhangi bir ülkeye saldırmanın bir bahanesi olabilir mi?
Ne yazık ki uluslararası
ilişkilerde vicdan işlemiyor. Hatta o derece işlemiyor ki güçlünün her tecavüzü, mutlaka bir bahaneyle gerekçelendirilebiliyor, aklanabiliyor.
Bizdeki en “tartışılamaz” bahane de
“NATO tehdidi”. Rusya’nın kendisini
tehdit altında hissetmesi içimizdeki empatiyi, şefkati, merhameti, adalet
duygusunu uyandırıyor ama Ukrayna’nın kendisini tehdit altında hissedip
hissetmediğini hiç kimse sorgulamıyor.
Her şeyden önce hâlâ soğuk
savaşın dehşet dengesinin akıllarda sürdürüldüğünü görüyoruz. Ama daha garip
olanı şu: Rusya dünyanın adalet, merhamet, iyilik, şefkat savunucusu falan
değildi. Rusya’nın kişiliğinde hâlâ
şeytan ABD’yi dengeleyen hümanist SSCB’nin varlığını görenler en
hırçın biçimde Rus işgalini savunuyor.
Peki ama bağımsız ve egemen bir
devlet olarak Ukrayna’nın kendi ittifakını seçme hakkı yok mu? Ya da Rusya
Ukrayna’nın vasi devleti midir ki onun kiminle ittifak yapması gerektiği
konusunda bu kadar cüretkâr davranabiliyor?
Buradaki temel sorun şudur: “Şeytan NATO’ya karşı kahraman Rus” simgeleştirmesi ancak hamakat seviyesinde bir düşüncedir.
Çünkü Putin, kucakladığı Rus çocuğuna “Rusya’nın sınırları yoktur!” dediğinde,
menfaatleri gereğince her yeri işgal edebilecek bir devletten bahsetmiştir. Ayrıca Putin’in yanılmıyorsam 2009’da Bush’a “
George sen hâlâ Ukrayna’nın bir devlet olmadığını anlayamıyorsun..” mealinde
akıl verdiği de göz önüne alınırsa Ukrayna’nın da kocaman Rus ayısından neden
tedirgin olduğu anlaşılabilir. Rusya’nın hiçbir ülkeye kendisini “koruyucu”, “hami”,
“ düzenleyici olarak dayatmaya hakkı yoktur.
Bugün Rusya’nın “savunma savaşı”
verdiği gibi bir saçmalığı savunmak
yarın aynı mantıkla Rusların Kazakistan’ı resmen işgalini de haklı çıkarmayı
gerektirir ki Ruslar Kazakistan hakkında da Ukrayna ile aynı şeyleri
düşünmekteler. Bunu açıklamaktan da
çekinmiyorlar.
Sırf Türkiye’nin menfaati adına
Rus ayısını, bütün değerlerimizi sömürmesine, bütün ahlâkımıza tecavüz etmesine
izin veremeyiz.
Nasıl Türkiye tehdit altındayken
NATO üyeleri açık destek vermekten kaçınmışsa biz de bu savaşta NATO’nun bize
bir şey dayatmasına engel olarak tarafsızlığımızı koruyabiliriz, korumalıyız
da. Çünkü biz ittifakın emireri ya da bekçi köpeği değiliz. Peki NATO’ya üyeliğimiz
ne olacaktır? NATO’ya üyeliğimiz Ümit ÖZDAĞ Hoca’nın dediği gibi hâlâ bu ittifak
içinde bazı şeyleri belirlemek konusunda bize bir inisiyatif sağlıyor. Güney
Kıbrıs’ın NATO’ya girmesini biz engelliyoruz. Güney Kıbrıs’ın KKTC’ye saldırmasını
da bizim üyeliğimiz engelliyor. Öte
yandan NATO’dan çıkmamız halinde Güney Kıbrıs’ın anında NATO’ye girmesi ve
bizimde NATO üyesi bir ülkeye saldırıyor durumda kalmamız söz konusu edilebilir.
Bu durumda Türkiye iki ucu boklu
bir değneğin, “temizlenebilir” ucunu tutuyor.
Bu şekilde kendimizi mutlak bir bağımlılıktan koruyabiliyoruz.
Sorun eğer NATO veya Avrasya
seçimiyse bu seçimde düşünmemiz gereken
şey şudur:
NATO içinde ordumuzun gücüne ve
ülkemizin pozisyonuna göre belli bir etkimiz, diplomatik yerimiz ve
inisiyatifimiz söz konusu. Yeni bir
Varşova Paktı olarak kurulacak herhangi bir Avrasya örgütlenmesinde acaba
Ruslar bizi “eşit ortak” olarak mı göreceklerdir? Yoksa tank ve top
üstünlüğüyle içimizde açıkça Rus yanlısı bir hükümet kurulmasını mı
isteyeceklerdir.
Bir kıyaslama yapacak olursak
bugün NATO etkisi, seçimlerle, bilinçlenmeyle dengelenebilecek,
azaltılabilecek, müzakerelere açık ve daha mevzuat egemen bir etki gibi
görünmekte. Oysa inisiyatifin Rusya’dan
başkasına ait olmayacağı herhangi bir yeni Varşova Paktı/Avrasya örgütlenmesinde “Sınırlarının
olmadığını” söyledikleri ülkeleriyle her yeri kendilerine katabileceklerine
inanan Rusları herhangi bir müzakereye, “eşit inisiyatif talebiyle” durdurmak
sanırım mümkün olmayacaktır.
Diğer yandan Ukrayna halkı topyekün
bir savunma harbine geçmişken ülkelerini” savunan” bu insanların NAZİ
olduklarını söylemek kimse kızmasın ama SSCB propagandasının bile en alçakça
hali gibi görünüyor. Burada sorun şu, kendi ülkelerinin meşruiyetine ve kendi
egemenliklerine inanan Ukrayna halkının Rus ayısı karşısında hiçbir değerinin
olmadığını düşünerek hangi ahlakı ve insanlığı savunabiliriz?
Tekrar ediyor ve bitiriyorum:
NATO’nun emireri veya bekçi köpeği değiliz. Biz NATO ülkelerinin canı
istediğinde savaşa sokabileceği bir hazır kıta da değiliz. Eğer dünyada bir
şekilde belli ittifaklara mecbur kalmışsak bile bu ittifaklarda kendi menfaatlerimize açıkça aykırı hiçbir işe kalkışmayacağımızı
ortaya koymalıyız. “ Sana NATO bunu
yaptırmaz!” diyeceklere şunu sormak isterim: “Muhayyel bir Avrasya ittifakında
acaba Rusların bize menfaatlerimiz doğrultusunda bağımsızca davranmak iznini
vereceğini düşünüyor musunuz?”
NATO’nun
bizi zorlayacağını düşünenler zaten Türkiye’nin kendi başına bağımsız
olmadığını ve hiçbir zaman da olamayacağını, Türkiye’nin ancak herhangi bir
ittifakın ikinci sınıf ortaklığıyla birilerinin gölgesinde barışı
koruyabileceğini düşünen sömürge aydınlarıdır.
O halde yapılacak iş NATO içinde
tarafsızlığımı koruyarak bu savaştan uzak durmak, fakat toplum olarak da Rus
işgalini, olası pek çok işgalden biri olabileceğini ve açıkça haksızlığını
akılda tutmaktır.
Not: Buraya Türklerle savaştan dönen bir Rus'un şarkısını aktarayım ki neden tarafsız kalmamız gerektiği daha iyi anlaşılsın
1 yorum:
Çok çok teşekkür ederim. Geri kazanabilsek güzel olurdu. Blogu da izlediğiniz için çok teşekkürler. Her zaman beklerim.
Yorum Gönder