10 Ocak 2022 Pazartesi

Türk Olarak Kazakistan’a Nasıl Bakmalıyız?

 


 


Herkes bir Amerikancı, Atlantikçi, hayalci, Turancı,  Türk İslam sentezci avında.

 

Kazakistan yorumlarında mutlaka bir Amerikan parmağı aramak neredeyse herkesin ortak meşgalesi. Dünyadaki renkli kalkışmalarda Amerikan parmağı olduğu doğru mu? Doğru. Coniler demokrasiyi askerlerinin cephane sandıklarının içinde götürür mü? Evet.

 

Peki abilerim, size bir şey soracağım.  Doğu Avrupa’ya, Afganistan’a, şimdilerde Suriye’ye “davet” üzerine  gelip postu serenler kim? Ruslar olmasın? Sosyalist kıyım makinesini kurduktan sonra bunu bir işgal yöntemi olarak benimseyenler kimdi? Ruslar olmasın?

 

Hayır burada “ Ama İvanlar da bunu yapıyor!” diyerek şimdilerde çok kullanılan “ Suii misalin suyunu çıkararak” conileri falan savunacak değilim.

 

Benim canımı sıkan şey şu:  Uluslar arasında sosyalist halüsinojenlerin çoğumuzda yarattığı sanrılardaki gibi bir “iyiler ve kötüler” kategorisi falan yok. Dünyada “kötü Amerika’yı  korkutan  kahraman sosyalist Ruslar / Çinliler” falan yok! Her ulus kendi menfaatini gözetiyor.

 

Komünist Çin’in, adı üstünde “Doğu Türkistan’ı” işgal etmeğe hakkının olup olmadığını sorgulamayan  abiler elbette ben bir Türkçü olarak vatan ne Türkiyedir Türklere ne Türkistan..” dediğimde bana “ Irkçı, şoven, Atlantikçi, işbirlikçi” vs diye ezberden saydıracak…

 

Kazakistan’ı karıştıranlardan biri coniler olabilir mi? Neden olmasın? Banu Avar’ın anılarında bunun ipuçlarını bulabiliyoruz. İyi de işler karıştıktan sonra ülkeye ilk girenler, kimin askerleriydi? Rus askerleriydi.

 

Bir ülkeye başka bir ülkenin askerlerinin davetle bile girmesi acaba egemenlik yetkisini sınırlamak, egemenlik yetkisinin sınırlı çiğnenmesi, patronaj dayatması anlamına gelmiyor mu? Meselâ Kazakistan’a Ruslar girince Amerika’ya tokat atıldı diye sevinen abilerimizin aklına nedense hiç “Kazakistan’da, bizim kardeşlerimizi Karabağ’da katleden  Ermeni katiller sürüsünün işi ne?” diye sormak gelmedi.

 

Kazakistan olaylarına uluslar mücadelesi açısından değil de ideolojik şartlanmalarla bakarsak odağımızı şaşırmak çok kolay. Peki odağımız ne olmalı? Odağımız “Türk egemenliği” olmalı. Bu odak, Kazakistan’ın   toprak bütünlüğünü, egemenlik hakkını Türkiye’den ayırmamak demektir.

 

Peki bununla ilgili ne yapılabilirdi? Rusya’ya , bölgenin jandarması olmadığı hatırlatılabilir, Kazakistanla tarihi  birliğimizden ve TDT’deki ortaklığımızdan  dolayı istikrarın sağlanmasında Türkiye’nin “ doğal” ve gönüllü bir sorumluluğu olduğu söylenebilir ve sembolik de olsa bir Türk askeri birliği Kazakistan’a gönderilebilirdi.

 

 Peki “ Ruslar mı daha cici, Çinliler mi daha babayiğit”   güzellemeleri yazan abilerin akıllarına bile gelse  ödlerini kopartacak bu  tavrın adı nedir?

 

  Bunun adı da Turancılıktır. Turancılık, Türk’ün Kamçatka’dan Adriyatik’e kadar  kendi toprağında etkin, egemen ve belirleyici olmasını savunmayı gerektirir. Bu da ancak Türk olmayanları, Türk ülkelerindeki işgalcileri korkutur. Demek ki artık azıcık Türk olmanın zamanı gelmiş de  geçiyor. Ne diyelim?

TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!

 

 

Hiç yorum yok: