Herkes bir Amerikancı,
Atlantikçi, hayalci, Turancı, Türk İslam
sentezci avında.
Kazakistan yorumlarında mutlaka
bir Amerikan parmağı aramak neredeyse herkesin ortak meşgalesi. Dünyadaki
renkli kalkışmalarda Amerikan parmağı olduğu doğru mu? Doğru. Coniler
demokrasiyi askerlerinin cephane sandıklarının içinde götürür mü? Evet.
Peki abilerim, size bir şey soracağım.
Doğu Avrupa’ya, Afganistan’a, şimdilerde
Suriye’ye “davet” üzerine gelip postu
serenler kim? Ruslar olmasın? Sosyalist kıyım makinesini kurduktan sonra bunu
bir işgal yöntemi olarak benimseyenler kimdi? Ruslar olmasın?
Hayır burada “ Ama İvanlar da
bunu yapıyor!” diyerek şimdilerde çok kullanılan “ Suii misalin suyunu
çıkararak” conileri falan savunacak değilim.
Benim canımı sıkan şey şu: Uluslar arasında sosyalist halüsinojenlerin
çoğumuzda yarattığı sanrılardaki gibi bir “iyiler ve kötüler” kategorisi falan
yok. Dünyada “kötü Amerika’yı korkutan kahraman sosyalist Ruslar / Çinliler” falan
yok! Her ulus kendi menfaatini gözetiyor.
Komünist Çin’in, adı üstünde “Doğu
Türkistan’ı” işgal etmeğe hakkının olup olmadığını sorgulamayan abiler elbette ben bir Türkçü olarak vatan ne
Türkiyedir Türklere ne Türkistan..” dediğimde bana “ Irkçı, şoven, Atlantikçi,
işbirlikçi” vs diye ezberden saydıracak…
Kazakistan’ı karıştıranlardan
biri coniler olabilir mi? Neden olmasın? Banu Avar’ın anılarında bunun ipuçlarını
bulabiliyoruz. İyi de işler karıştıktan sonra ülkeye ilk girenler, kimin
askerleriydi? Rus askerleriydi.
Bir ülkeye başka bir ülkenin
askerlerinin davetle bile girmesi acaba egemenlik yetkisini sınırlamak,
egemenlik yetkisinin sınırlı çiğnenmesi, patronaj dayatması anlamına gelmiyor
mu? Meselâ Kazakistan’a Ruslar girince Amerika’ya tokat atıldı diye sevinen
abilerimizin aklına nedense hiç “Kazakistan’da, bizim kardeşlerimizi Karabağ’da
katleden Ermeni katiller sürüsünün işi ne?”
diye sormak gelmedi.
Kazakistan olaylarına uluslar
mücadelesi açısından değil de ideolojik şartlanmalarla bakarsak odağımızı
şaşırmak çok kolay. Peki odağımız ne olmalı? Odağımız “Türk egemenliği” olmalı.
Bu odak, Kazakistan’ın toprak
bütünlüğünü, egemenlik hakkını Türkiye’den ayırmamak demektir.
Peki bununla ilgili ne
yapılabilirdi? Rusya’ya , bölgenin jandarması olmadığı hatırlatılabilir,
Kazakistanla tarihi birliğimizden ve TDT’deki
ortaklığımızdan dolayı istikrarın
sağlanmasında Türkiye’nin “ doğal” ve gönüllü bir sorumluluğu olduğu
söylenebilir ve sembolik de olsa bir Türk askeri birliği Kazakistan’a
gönderilebilirdi.
Peki “ Ruslar mı daha cici, Çinliler mi daha babayiğit” güzellemeleri yazan abilerin akıllarına bile
gelse ödlerini kopartacak bu tavrın adı nedir?
Bunun
adı da Turancılıktır. Turancılık, Türk’ün Kamçatka’dan Adriyatik’e kadar kendi toprağında etkin, egemen ve belirleyici
olmasını savunmayı gerektirir. Bu da ancak Türk olmayanları, Türk ülkelerindeki
işgalcileri korkutur. Demek ki artık azıcık Türk olmanın zamanı gelmiş de geçiyor. Ne diyelim?
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!