31 Ekim 2017 Salı

TESPİTİM GELDİ: IĞDIR SON CEPHE HATTIDIR...

Bize soruyorlar, "yahu derdiniz ne? Iğdır için Iğdırlıdan daha fazla dertleniyor, daha fazla üzülüyor, daha fazla yırtınıyorsunuz..."
Bu soru bizi tanımayanlar için doğru bir soru gibi gelebilir, ama değil, biz sadece Iğdır için değil, bütün Türk yurtları için aynı acıyı yüreğimizde duyuyor, üzülüyor, çabalıyoruz.. Biz ailecek bozuk dişlileriyiz sistemin, kurgulananın tersi yönde çalışıyor, akışa dur demeye çalışıyoruz..
Iğdır, Kars, Van, Kerkük, Tebriz birer sembol, buralara sahip çıkarsanız, dünya Türklüğüne sahip çıkarsınız...Türk'ün makus kaderinin durdurulacağı yer buralardır. Burada durdurmazsanız, iç doğu anadoluya doğru yayılan etnik temizliği oralarda hiç durduramazsınız, yıkım bir sonraki yıkımın psikolojik hazırlayıcısıdır...
Harp akademisinden genç bir kurmay subay olarak mezun olan Mustafa Kemal'in, herhangi bir birliğin kurmay heyetinde keyf sürüp, çaka satması pek mümkünken Trablusgarp (Libya) için tam da bu yüzden gönüllü olmuştu. O günün Türkiyesi için Libya vatandı, düşmemesi gerekiyordu...
Bir gün buralar içinde eskiden vatandı dememek için gayret gerek, çaba gerek, yırtınmak gerek, uyanmak, uyanmakla yetinmemek uyandırmak gerek...
Gökyüzündeki karakara bulutları görün diyedir, gayretimiz, çabamız...
BİLGE KAĞAN, MENGÜ TAŞLARINDAN BİZE SESLENİYOR, GELİN KULAK VERELİM ONA; “TÜRK BEĞLERİ, MİLLET, İŞİTİN! ÜSTTE GÖK BASAMASA, ALTTA YER DELİNMESE, TÜRK MİLLETİ, SENİN İLİNİ, SENİN TÖRENİ KİM BOZABİLİRDİ? EY TÜRK MİLLETİ! TİTRE VE KENDİNE DÖN!”

TESPİTİM GELDİ: KÜÇÜK HESAPLAR

Diyor ki birisi "siz bize çamur attıkça biz birleşiyoruz..."
Bende bu birleşmeyi sağlayan şeyi gerçekten merak ediyorum... Hangi yüksek başarı ya da değer buna sebep oluyor diye;
- Komşularla sıfır problem denilen dış politikada komşuların komşularıyla bile kavgalı hale gelmiş olmamız mı?
- Adalarımızın Yunan işgaline uğramasına karşı kahramanca seyirci kalmış olmamız mı?
-Süleyman Şah Türbesini korumak yerine kaçırmış pardon taşımış olma başarımızdan mı? Bunun son toprak kaybımız olduğunu anlayamamış olmamızdan mı?
-Türkmeneli'ndeki kırmızı çizgilerimizin beyaz çizgi olarak bile kalmamış olması mı?
- ABD Merkez Bankası'nın dünyaya pompaladığı ucuz sıcak paranın ekonomimizde yaratttığı kredi genişlemesi yüzünden hissetiğimiz sanal refah hissi yüzünden mi?
- Bu kredilerin büyük oranda hazine destekli olarak özel sektöre kullandırılmış olmasının borç özel sektörün yanılgısına sebep olmasından dolayı mı?
- 2000 yılında dünyanın dördüncü büyük tekstil üreticisi iken şimdi her şeyimizi Çin'de ürettirmemiz yüzünden mi?
- Üreten bir imalat sanayinin ithal girdiyi montajlayan hale dönüşmüş olmasından mı?
- Alınan borçlarla yapılan duble yolların çabuk tahrip olmasını görmezden geliyor olunmasından mı?
- Genel Sağlık Sigortası primlerini düzenli olarak ödememize rağmen halen her adımda para ödememize yol açan büyük sağlık devrimi yüzünden mi?
- Ordusuna, polisine, yargısına güvenmeyen bir millet haline dönüşmüş olmamız yüzünden mi?
- Hayatın doğal akışına ters bir şekilde edinilen servetleri, gemicikleri yok saymamız yüzünden mi?
- Önüne gelenin kandırdığı bir erkin aslında yönetme kabiliyetinin olamayacağını kavrayamamamızdan mı?
-Milleti etnik, mezhebi açıdan bölen söylemleri önemsememizden mi?
- Bebek katilini masum, terör örgütünü legal hale getirme çabalarına aldırmamızdan mı?
- Vatan topraklarının bir kısmında seyahat özgürlüğünün, can güvenliğinin, kamu hakimiyetinin kalmamış olmasını dert edinmememiz yüzünden mi?
-Hakarete, aşağılanmaya, dilenciliğe, emeksiz yemek yemeye alıştırılmış olmamız yüzünden mi?
Yok bunlar yüzünden olamaz olsa olsa kamuya açık alanlardaki sigara yasağının insan sağlığına yaptığı olumlu katkı bu arkadaşlarımızın yukarıda saydığımız ve daha sayabileceğimiz onlarca hayati olumsuzluğu görmesini önleyip birlik ve beraberliğini sağlayarak birleştiriyor olmalı...
TARİH BELKİ DE BİRGÜN GECEKONDU MUHAFAZAKARLIĞINI BİRLEŞTİRENİN KİŞİSEL KÜÇÜK HESAPLAR OLDUĞUNU YAZACAK AMA GALİBA BİZ GÖRMEYECEĞİZ!!

Facebook'ta ilk yayınlanış tarihi: 31 Ekim 2017

19 Ekim 2017 Perşembe

TESPİTİM GELDİ: Milletlerin Oluşumu Üzerine


Az önce dershaneden gelen kızım öfkeli ergen tavırlarıyla ortalıkta dolaşıp önce annesini sonra beni fırçaladıktan s...onra (Yarabbi şükür) birden yanıma gelip sordu:
- ABD nasıl öyle bir güçlü bir devlet olabilmiş, millet bile değiller?
Gülerek cevapladım:
- Nasıl değiller? Bir Amerikan milleti var… 
- Nasıl var? Aynı ırktan bile değiller… diye bağırarak cevapladı. Olgun baba tavrımı takınarak ona gerekli açıklamayı yapacak iken odadan çıktı. Kapısını çarparak odasına girdi. Sanırım tavrımı alaycı bulup kızmıştı… 



Dinleseydi şunları söyleyecektim:
“Milletlerin bir ırktan olduğuna dair 18. Yüzyıldan kalma görüş daha 19. Yüzyılın başında ırk kavramının, ırkların; göçler, savaşlar, fetihler, köle ticareti vb. faktörler yüzünden saf kalamayacak kadar yoğun bir şekilde karışmış olmasından dolayı milletlerin tanımlanmasında tam olarak kullanılamayacak bir ölçüt olduğu ortaya çıkmıştır. Hayvancılıkta bile ıslah çalışmalarında melezleme yapmak için “saf hat” bulunması ciddi bir problemdir. Buna karşılık uzun süreler birlikte yaşayan topluluklarda evlilikler yoluyla akrabalık derecesinde yakınlaşmanın bir soy birliğinin göstergesi olması, geniş coğrafyalara yayılmış milletler içinde tam olarak açıklayıcı olamadığı, kolayca çökertilebilecek bir kanıt olduğu da açıktır. Soy birliği millet altı yapıları açıklarken kullanılabilecek oldukça kullanışlı bir kavramdır. 


Türkler gibi kadim milletlerde bilinmeyen bir tarihten itibaren birbirine yakınlaşan kavimlerin benzer dil ve kültür üretmeleri, birbirleri ile akrabalık bağları kurmaları belirleyici olsa da, bir güçlü otoritenin baş eğdirici kudreti ile bazen gönüllü çoğunlukla da zorunlu katılımlar milletin oluşmasında amil olsa gerek. Mete’nin bozkırda estirdiği güçlü rüzgârın bozkırda yay çeken bütün kavimleri tek bayrak ve devlet çatısı altında toplaması, aralarındaki ilişkileri hukukun (töre) belirlediği bir milletin Türk milletinin doğuşunu müjdelemiştir. Bir coğrafya parçasında bir araya gelen toplulukların birbirleri ile iletişim kurma zorunluluğu birkaç nesil içinde ortak bir dilinde ortaya çıkmasını sağlamış olmalıdır. Bu ortak dil bütün kavimlerin, kabilelerin kadimden beri kullandıkları dillerin her birinin ayrı ayrı renklerini de taşımış da olabilir, güçlü olanın dilinin benimsenmesi şeklinde de topluluk içinde yayılmış olabilir. 

Burada sonuç önemlidir. Bir araya gelen kavimler, kabilelerin her birinin kültürlerindeki benzer yönlerin yaşaması, genel kabul görmeyenlerin unutulması yoluyla ortak bir kültürde oluşmuştur. Türk milleti özelinde konuştuğumuzda dağıldığı çok geniş coğrafyalarda farklı kavim ve kabilelerin katılması ve bünyede erimesi yoluyla tarihi yolculuğuna devam ettiğini görüyoruz. Güçlü ve canlı kültüre sahip milletlere gönüllü katılımlar olurken, aksi durumda millet dokusunun tersine bir şekilde çözülmesi de kaçınılmaz olmaktadır.


Amerikan milleti, keşfedilen bir kıtaya gelen farklı milletlerden insanların bir dil ve kültür birliği (Amerikan hayat tarzı) için birçok çatışmalardan sonra uzlaşmalarının ardından milletleşme sürecine girmiş genç bir millet olarak kendi ortak tarihini de ürettiği göze çarpmaktadır. Oluşturduğu milletleşme potası bütün dünya insanlarını gönüllü olarak içine çeken yüksek bir cazibe gücüne sahip olduğu da bir gerçektir. Milletleşmenin en önemli göstergesi o milletin temsil ettiği değerler için canını verecek insanların bulunması gösterilebilir. Amerikan değerleri için insanlar ölmeyi göze alabildiklerine göre bir Amerikan milleti de var demektir. 



BUGÜN AMERİKALILAR GÜÇLÜ BİR MİLLET OLARAK DÜNYAYI YÖNETMEKTEDİRLER. ASIL OLAN, DÜN BİZİ GÜÇLÜ YAPAN ŞEYLERİN, BUGÜN AMERİKALILARI GÜÇLÜ YAPTIĞI GERÇEĞİNİ FARK ETMEMİZ VE GEREĞİNİ YAPMAMIZDIR…

TESPİTİM GELDİ: Marjinal Türkçülük

Son zamanlarda internet ortamında özellikle sosyal medya üzerinde Türkçülük Turancılık ana başlığı altında kurulmuş web sitesi, grup, topluluk, ...profil enflasyonu dikkat çekecek kadar çoğaldığını gözlemliyorum. Sayfalarına girip inceleyince benzer bir ruh halinin izlerini dehşetle görüyorum. Akıl dışı, psikopatik, bilimsel temeli olmayan uçuk fikirlerin arzı endam ettiği bu sitelerin yöneticilerinin sitelere koydukları şahsi fotograflarına baktığınızda, psikolojik bozukluğu olduğu yüzlerinden, gözlerinden bakışlarından hemen anlaşılabiliyor. Paylaşılan resimler, semboller özellikle şamanlık, tengricilik benzeri eski Türk dinine ya da mitolojisine ait olduğu görülüyor. Çok uçuk yıkıcı, düşmanlık aşılayan fikirler, nefretle bezeli olarak sunuluyor.
Açıkcası bu tip yapılar bana bir operasyonun altyapısını hazırlamak üzere özellikle kurdurulmuş hissi veriyor.
Sitelerin içerikleri bana geçmiş de birden bire her köşe başında açılan kuvayi milliye derneklerini hatırlattı. Onlarda askerlere yönelecek operasyonun zeminini hazırlamak için kullanılmışlardı.
Bu gruplar sadece heyecanlı insanlardan oluşuyor olsa bile daha mühim bir başka bir zarar veriyorlar. Ben sıradan Türk insanının bile ifade etmese bile bilimsel tutarlılığa sahipTürkçü, Turancı fikirler edinmesini arzu ederim. Bu tip gruplar merkezde olması gereken asli değerlerimizin marjinalleşmesine yol açarak halkımızın bu fikirlerden uzak durması neticesini hasıl ediyorlar. ÇünküTürk milleti her zaman şiddet içeren, katliam öneren, düşmanlıklardan beslenen fikirlere uzak duran bir sağduyuyu hayatının merkezine yerleştirmiştir.
FİKİRLERİMİZİ ÖZGÜRCE SAVUNALIM, PAYLAŞALIM AMA HER AKIMIN MARJİNALLERİNİN TÜRLÜ TUZAKLARLA DOLU OLDUĞUNU UNUTMAYALIM. AKLIN VE İTİDALİN YOLUNDA SAPMADAN DOĞRULARI SÖYLEMEYE DEVAM EDELİM DİYORUM..

Facebook'ta ilk yayınlandığı tarih: 19 Ekim 2014

15 Ekim 2017 Pazar

TESPİTİM GELDİ: Bir PR Yöntemi Olarak Şiddetin Dehşeti

Az önce mesajlarımı kontrol ederken bir arkadaşımdan gelen mesajın başlığı dikkatimi çekti. IŞID PHOTOS yazıyordu. Açtım, bir çoğunu tek tek olarak sanal ağ üzerinden gördüğüm fotografları peşpeşe sıralamışlar. Ölüm ve öldürme üzerine dehşet verici görüntülerdi. Bir hollywood yapımının dehşet mizanseni gibiydiler. Talihinin sürüklediği bir karşılaşma sonrasında bitirilmiş hayatların, yalvaran gözlerin, çaresizliğin verdiği teslimiyetin, pıhtılaşmış kanların yüksek çözünürlükteki görüntüleri bilgisayarımın ekranından evime kadar gelmişti...
Etkilenmeyeceğimi, bu görüntüleri kanıksadığımı sanıyordum. Ama içimden bedenimi boğan ne hissedeceğini bilemeyen birşeyin kusma arzusuyla birlikte harekete geçtiğini, tişörtümün yakasını çekiştirerek nefes alacak alan açmaya çalışan elimin farkına varınca anladım...
Evimden, yaşadığım yerden bin küsur km ötede insanları kurbanlık koyunlar gibi boğazlayan zihniyetin bu insanlık dışı vahşetini anlayabilmemin mümkünatı elbette yok...
Bir insanın ya da ele geçirilmiş binlercesinin diğerlerine dehşet ve korku yayarak sindirmek için acımasızca katledilmeleri ve propaganda malzemesi yapmak için görüntülenmeleri kabul edilebilir bir şey değil...
TANRININ KADİRİ MUTLAK OLDUĞUNA YANİ HERŞEYİ YAPABİLECEK, HERŞEYE YETECEK KUDRETTE OLDUĞUNA İNANIP DA, ONUN ADINA VE HESABINA CANLARA KIYMAK ASLINDA ONUN BU KUDRETİNİ YOK SAYMAKLA EŞDEĞER DEĞİL MİDİR?
SİYASALLAŞAN DİNİN HASTALIKLI ZİHİNLERDE NE DENLİ YIKICI TASAVVURLAR YARATABİLECEĞİNİ YAŞANANLAR GÖSTERMEKLE KALMIYOR, AYNI ZAMANDA ÖĞRETİYOR, TABİ Kİ DERS ALMASINI BİLENLERE...

7 Ekim 2017 Cumartesi

Etnik Irkçılık Üstesinden Gelinmesi Gereken Bir Hastalıktır


Etnik ırkçılık milletleri çözen zihinsel bir hastalıktır. Milletimizin dokusuna her kim bulaştırmışsa Türklüğün en hakiki düşmanıdır.

Prof. Dr. Aziz Sancar, yaşantısıyla, yaptıklarıyla Türk milletinin hakiki bir evladıdır. Hangi etnik kökenden geldiği sorusu AHLAKSIZLIKTIR!

Bilimin insanların sadece İNSAN IRKINA mensup olduklarını gösteren bulguları, milletlerin MEMLERİNİN bir ürünü olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Türkiye'de beynelmilel üç akım olan liberalizm, sosyalizm ve İslamcılık bilerek isteyerek ETNİK IRKÇILIĞA hizmet etmektedir.

Türk, bir milletin adıdır ve mensuplarının hangi etnik kökenden geldiğinden çok, mensubiyet şuurunun gücüyle var olmuştur.

Millet altı unsurların güçlü asabiyetleri çok yakın akrabalardan oluşan mensuplarının dayanışmasından gelen ırkçı bir bağdır.

Milletler, bireylerin birbirleriyle, bireylerin devletle, devletin bireylerle ilişkilerini düzenleyen hukuk düzenine sahip kurumlardır.

Millet, insanlığın geliştirdiği en üst toplumsal yapıyı ifade eder. Millet üstü yapılar kurma hayali olmayacak duaya amin demektir

Milletüstü toplum hayali kuranların milletaltı yapıları teşvik etmeleri millet gerçeğiyle baş edememiş olmalarının bir çeşit intikamıdır.


TESPİTİM GELDİ: Aziz Hoca ve Etnikçilik

İki gündür üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerime olan derslerimin girişinde bir saate yakın süreyle bilim, bilim felsefesi ve insanlığın geldiği noktayı anlattım. İnsanlığın bugün evrenin sınırlarının dışına taşan tecessüsünde merak saikinin önemine vurgu yapıp, merak duygusunu kaybeden islam dünyasının ve Türklüğün skolastik kabulleri aşabilecek enerjiyi ya da cesareti gösteremeyip, insanlığın bu muazzam gelişimine katkısının neredeyse sıfır olmasının tam bir utanç kaynağı olduğunu söyleyerek sözümü bağladım.
Bu akşam eve geldiğimde, Nobel ödülünden haberdar olduğumda, sevincim görülmeye değerdi. Fakat kendimi bir anda facebook sayfalarında etnik ırkçılık hastalığının türlü tezahürleriyle çevrelenmiş tartışmaları izlerken buldum...
YAHU LEKESİZ BİR KRİSTAL EŞYAMIZ OLMAYACAK MI? DEDİRTEN DERİN KİMLİK BUNALIMINA İLLALLAH ÇEKTİM DURDUM...
MİLLETİME ACİL ŞİFALAR DİLİYORUM...

Facebookta ilk yayınlandığı tarih: 7 Ekim 2015

1 Ekim 2017 Pazar

Türk Ülkesinin Hücrelerine Sızan Hümanizm Paraziti


Saptırılmış Sol Bilinç Ve Fiilî PKK Destekçiliği

Vatanseverliklerinden şüphe etmediğim insanlar arasında bile bir “norm kaymasının”, belirtilerini görmek beni adamakıllı üzüyor.

Bu norm kayması, HDP’nin “siyaset çerçevesinde kalan” bir örgütmüş gibi görülmesiyle ortaya çıkıyor.

HDP siyasi bir örgüt mü? Dahası “siyasî” sıfatının meşruiyet sınırı nasıl belirlenmelidir? Bu sınırlar belirlenmeden siyasî eylemi eleştirmek ve belki daha sonrasında yargılamak mümkün olamaz.

Öncelikle şunu belirlememiz gerekiyor:

Her ulus için geçerli bir ulus üstü “adalet uygulaması” diye bir şey yok.  Dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde bile o demokrasileri kuran ulusların kültürlerini, örflerini,   kurucularının hukuksal normlarını aşan ve bunlara “amir” bir üst ulusötesi norm söz konusu değil.

Dikkat edilirse AB Anayasası dahi, ulusların ulusal devletlerinin  bütünlüğü konusunu, o ulusların kendi hukuk yapılanmasına bağlamıştır.

Hal böyle olunca HDP gibi etnik ırkçı bir partinin siyasetinin geçerliliği veya herhangi bir siyasi söylemi var sa bile bu söylemin Türk ulusal devletinin kuruluş ilkeleri ile ( Bazıları kuruluşumuzda lâik olmadığımızı söyleyebilir ama bu durum Türk devrimiyle zaten fiilen hayata geçirilmiştir.) ne kadar bağdaştığını sorgulamamız gerekmez mi?

HDPli sözde siyasetçiler siyasetlerinin PKK ve onun önderi tarafından belirlendiğini asla saklamıyor. Emirlerini doğrudan doğruya bir bebek katilinden alıyorlar. Bir vatan hainini alenen savunuyor ve onun  sözde önderliğini, sözde ilkelerini silah zoruyla, tehditle Türk Ulusu’na kabul ettirmeğe çalışıyorlar.

HDP eline doğrudan silah almaksızın, eline silâh geçirmiş Kürt etnik bölücülüğünün sözcülüğünü yapıyor.

Ne yazık ki hiçbir ama hiçbir solcu “ Türkiye’nin bir Türk devleti olması tartışılamaz bir gerçektir. Bunu tartışmaya dahi açmağa kalkmak vatana ihanettir!” diyemiyor.

Bunun sebebi basit: Sol ideolojisi itibariyle aslında Atatürk’ün öncülük ettiği Türk devrimine yabancı kalmış, enternasyonalist bir ideolojik kamp olarak yaşıyor. Bu kampın içinde, Türk adına, Türk kültürüne, Türklük bilincine, Türklük gururuna dair herhangi bir değer ve norm barındırılmıyor.

Lâikliğe, akla değer veren insanlar da artık yavaş yavaş solun çizdiği bu Türk dışı “uygarlık” tablosuna adapte olmağa ve böylece yalnızlıktan kurtulmağa çalışıyor.

Bu arada ne oluyor?

Bu arada İslâm’ı kullanarak Türk’ü islam dışı ve ırkçı bir kabile olarak görenlerle Türklüğü “ büyük insanlığın “ dışında kalan işgalci bir ırk olarak gören Kürtçüler, Türk düşmanlığı cephesini “ vatansız solcularla” birlikte daha da genişletiyor.

Solun içinde “ Türk” demeden, Türklüğüyle öğünmeden, Türk’ü dünyanın geri kalanından kutsal ve üstün bilemden “vatansever” olunabileceğini sanan fiilen vatansız ve kimliksiz bir kitle büyüdükçe büyüyor ve o kitleyi de “Ne Türk dedim ne Kürt” kaçamağıyla siyaset yaptığını sanan CHP temsil ediyor.

Böylece Atatürk’ün açık Türkçülüğüne, vatanseverliğine, bağımsızlık idealine silahsız da olsa saldıran herkes “demokrasi sınırları içinde” kabul ediliyor. Oysa  Türk ülkesinin kuruluş ilkeleri  silahsız da olsa saldırıya uğradığında savunulmazlarsa  silâhlı bölücü saldırıların zımnen ve ivedi biçimde kendilerine meşruiyet zemini elde edecekleri unutuluyor ya da görmezden geliniyor.

Bir arakdaşım HDPli sözde vekillerin yargılanmasına karşı çıktığını söyledi. Bunun onları daha da saldırgan ve dahası “meşru” yapacağından bahsetti.

HDPli vekiller doğru sebeplerle ve doğru şekilde mi tutuklanmıştır ben de emin değilim. Ama emin olduğum bir şey var. HDPli vekillerin arzu ettikleri şeylerin hayata geçmesine izin verirsek, ülkenin bir kısmı Kürdistan diye bölünecektir. Söylediklerinin sonuçları apaçık Türk ülkesinin bölünmesi olarak ortada olan insanların barışçıllığından bahsetmek belki başlangıçta safdillik kabul edilebilir ama bu körlükte bir müddet daha ısrar, gaflete, hamakate en sonunda da ihanete dönüşür.


Ne yazık ki solun en vatansever kesimlerinin dahi içine alan norm kayması, HDPli  sözde siyasetçilerin aslında normal, barışçı, uygar insanlar olduklarına dair  bir ikna ortamı yaratıyor. HDP’nin “normal” sayılmasıyla birlikte Türk vatanını savunmak ve Türk olmak zorlaşıyor. Kimin umrunda?