Biz Türkler yaşadığımız olumsuzlardan dolayı başkalarını
suçlamaya bayılırız... Dolayısı ile öz eleştiri gibi bir meziyete sahip değiliz
ya da çok az sahibiz. Öz eleştiri ile suçlama arasındaki farkı da bildiğimizi
söylenemez... Kişisel anlamda durum bu mecrada iken devlet olarak da bakış
açımızın çok farklı olmasını beklemek yanlış olur. Borsa düştü, Dolar fırladı,
altın değer kaybetti benzeri birçok ekonomik göstergeyi “Dış güçlerin”
müdahalesi olarak yorumlandığına şahit olmuşsunuzdur.
Globalleşen dünyada, büyük siyasi güç ve ekonomiye sahip ülkelerde
meydana gelen olaylar elbette diğer ülkeleri ve ekonomilerini de
etkileyecektir. Burada esas olan ne ölçüde ve nasıl etkilendiğinizdir. ABD
Başkanlık seçimi sonuçları ülkemizde ABD Dolarının değer kazanmasına neden
olurken Birleşik Krallık para birimi olan Pound karşısında Doların değer
kaybetmesi sonucunu doğurmuştur.
8 Kasımda Birleşik Devletlerin 45. Başkanı seçilen Donald
Trump, 2000 yılında da Cumhuriyetçi Partiden başkanlık yarışına katıldı. İronileri
ile ünlü çizgi dizi Simpsons o dönem de bu adaylığa bir bölümünde yoğun
ironiyle yer vermişti. Şimdi, belli ki dizinin sıkı takipçisi olmayan kaşif ya
da kaşifler(!) Amerikan derin devletinin 15 sene öncesinden
Trump kurgusunu yaptığını ve kanıtının da Simpsons olduğunu söylüyor.
Amerikan Devletinin Hollywood
yapımları üzerinden toplum mühendisliği
yaptığı bilinen bir gerçek. İlgili ilgisiz birçok filmde Amerikan
bayrağına yer verilmesi, ülke değerlerine vurgu, nerde ise hemen her ailede bir
Amerikan Deniz Piyadesi hikâyesi… Yukarıda sözü edilen Simpsons keşfine nazire
olsun diye, Barack Obama’dan önce ki Afro
Amerikan başkanlı filmlerin son dönem de
kadın başkanlı filmlere yerini bıraktığını da belirtelim… Görünen o ki
Hollywood’da Trump’ın başkanlığına kendini hazırlamamıştı(!)
Trump’ın kazanması
ile birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan ile
benzerliklerini ortaya koyan köşe yazılarında patlama oldu. Amerikan başkanlık
seçimlerinin sonuçlarının şekillenmeye başlaması ile birlikte CNN Türk ekranlarına
telefon ile bağlanan bir konuşmacı bu liderin ileriki dönemde “kanka”
olacakları yorumunu bile yaptı…
Ana karasına kurulduğundan buyana doğrudan askeri bir
saldırı almamış(Pearl Harbour saldısını
saymazsak) bir ülkenin milliyetçilik vurgusu yoğun, ‘Yeniden Büyük Amerika ‘
mottosu ile yola çıkan bir kovboyu tercih etmesi, Amerika’nın
1.Dünya Savaşı öncesi dünya düzenine dönme eğiliminde olduğunu, dış
politikada” büyük ağabeyliği” Birleşik Krallığa mı bıraktığını mı gösteriyor? Mutlak
hakimiyet sahibi Putin’in Rusya’sının Rus Çarlığından ya da Avrupa Birliğinin
dinamosu görevini üstlenmiş Merkel Almanyası’nın Alman İmparatorluğundan işlevsel
olarak farkı mı var? Türkiye bile dış politikalarında kendine biçilen rolün
ötesinde aksiyon almaya başlayarak Osmanlılara selam göndermiyor mu?
Gelelim Türkiye Simülasyonuna; genellikle Amerikan başkanlık
seçim kampanyaları örnek alınır hatta siyasi partiler Amerikalı reklamcılar ile
anlaştıklarını duyururlar, övünçle… Bu kez bir farklılık oldu galiba Amerikalılar
Türkiye’de simüle ettikleri bir
senaryoyu ülkelerinde kullandılar. Gittikçe güçlenerek iktidarda kalmayı
başaran, bir lideri vââdleri, söylemleri ve uygulamaları noktasında taklit
ettiler. Trump’ın gelişi Recep Tayyip Erdoğan’dan belliydi.
15 Temmuz kalkışması her iki lider için farklı ölçüde önem
taşısa da liderliklerini pekiştirmek ve lider olmak anlamında önemli bir
olaydır. Recep Tayyip Erdoğan, aslında, halkının demokrasiye sahip çıkışını
değil kendisine olan sevgisini ve halkının üzerindeki muazzam etki gücünü görmüştür.
Siyaset yapan herkesin düşlediği bir güçtür bu… Clinton ve ekibinin Türkiye’de
gerçekleştirilmeye çalışan 15 Temmuz eylemine dolaylı destek verdikleri
bilinmektedir. Görülen o ki 15 Temmuz zaferi, Clinton ve ekibinin
beklentilerinin dışında gerçekleşmiş ve siyaset karnesine bir başarısızlık
olarak düşmüştür. Bu başarısız öngörü şüphesiz Trump için başarıdır.
6 yorum:
Cumhurbaşkanı ve Trump arasında bana kalırsa en ufak bir benzerlik bile yok.
Olayı " Aydın yanılgısı" olarak görmek bence yanlış.
1- Trump bir Amerikan milliyetçisi iken cumhurbaşkanı Türk milliyetçiliğinden nefret ediyor.
2- Trump "Önce kendi işimize bakalım" diyerek başta ekonomi olmak üzere ülkenin iç işlerine yöneleceği sinyalini verirken AKP ve liderleri "Yeni osmanlıcılık" hayalleri kuruyor.
Bunun ötesinde mezkur iki lideri bırakalım karşılaştırmayı, aynı yazıda anmak dahi onlardan birini haklılaştırmak anlamına gelecektir.
Değerli yazarımız belki de farkında olmadan böyle bir haklılaştırmaya düşmüştür.
"İkisi de seviliyor!" gibi bir mantık bence tutarlı değildir.
Kısacası Trump, cumhurbaşkanından çıkarsanabilecek bir olgu değildir.
Öte yandan Amerikan derin devletinin algı operasyonları konusu belki de üzerinde asıl durulması gereken konuydu.
Gene de değerli yazarımızın bu değerli analizi için teşekkür ediyor, daha sık yazmasını diliyorum.
Sayın Çelik, değerli yorumlarınız için teşekkür ederim,ancak Trump ve Erdoğan arasında benzerlik kuran değerli medyamız...Erdoğan'ın milliyetçiliği ile ilgili bir yorumum yok, kaldı ki son zamanlardaki söylemleri ve fiilleri noktasında oldukça milliyetçi bir görüntü çizdiği de yadsınamaz.Türk Devletinin dış siyasette Osmanlıcılık yapma eğilimde olduğu tespitim de yazıda mevcut.Erdoğan ve Trump size göre sevilmiyor olabilirler ama birer seçilmiş olduklarını göz önünde bulundurmanızı öneririm.. Bakalım, Amerikalıların Trump, benim başkanım değil dövizleri ne kadar etkili olacak, malumunuz Türkiye de etkili olmadı.
Clinton ve ekibinin Türkiye’de gerçekleştirilmeye çalışan 15 Temmuz eylemine dolaylı destek verdikleri bilinmektedir. Görülen o ki 15 Temmuz zaferi, Clinton ve ekibinin beklentilerinin dışında gerçekleşmiş ve siyaset karnesine bir başarısızlık olarak düşmüştür. Bu başarısız öngörü şüphesiz Trump için başarıdır. BU İLGİNÇ TESBİT.
Selcen Hanım, hoşgeldiniz.
Ben yazının argümantasyonunu hâlâ anlayamadığım için bu tespit benim için havada kalıyor. Clintonların 15 Temmuz tiyatrosunda bir rollerinin olup olmadığı bana bir spekülasyon buharı gibi geliyor.
"Artık normal zamanda yapamayacaklarımızı yapacak kadar güçlüyüz..." beyanı, 15 Temmuz'un herhangi bir meşruiyet örneği veya ölçüsü olup olamayacağını düşündürüyor. Yani ben yaşadığımız dehşet dışında pek de gerçek, geçerli ve örnek bir olay olarak görmüyorum. Sanal bir kurtuluş savaş, sanal bir Atatürk, sanal bir demokrasi yaratıldı, hepimizin onun peşinden yuvarlanıyoruz.
Trump ise gerçek! Her şeyiyle gerçek.
İki kişi bir yazıda anılıyorsa bunlar kıyaslanıyor demektir. Kıyaslayanların yanlışlarından bahsediliyorsa bu da ayrı bir konudur.
Hr zaman bekliyoruz, saygılar.
Sayın Çelik, deneme formunda yazılmış olan yazının herhangi bir argümana ihtiyacı yoktur; tamamıyla yazanın kişisel görüşleridir. Görüşlerime katılmadığınız hatta beğenmediğiniz ortada(!) Selcen Hanıma da gerekli cevabı vermişsiniz... Saygılar.
Sayın Yazarımız,
Denemenin bir hüküm içermemesi türün gereğidir.
Öbür yandan aklıma takılan soru şudur: Bir hüküm vermek için mutlaka "bilimsel" bir makale mi yazmak gerekir?
Yani bir yazarın kişisel hükümlerini bildirmesi ancak" bilimsel" olması şartıyla mı mümkündür. O halde Nietsche'yi, Adam Smith'i, David Hume'u vs çöpe atmamız gerekmez mi? İşin garip tarafı şudur ki felsefe tarihine damgasını vuran insanların çoğunun akademik kariyeri falan yoktur.
Akademiya pek çok insana ünvan vermiştir ama akademiyanın bahsettiği, üseinde pek çok insan da akademisyen falan değildir.
Yani? Akademi bilgiyle uğraşır ama bilginin oluşturulması akademiyadan ibaret değildir.
Dolayısıyla alınmaya ya da kızmaya gerek yoktur. Bir okur olarak yazarın ne düşündüğünü, ne hükme vardığını merak etmişizdir, o kadar. Çünkü fikirleriniz bilgimizi geliştirecek, bakış açımızı genişleterek farklı okumalara yönelmemizi sağlayabilecektir..
Müteakip yazınızı en kısa zamanda bekliyoruz.
Yorum Gönder