Uzaya giden ilk tür değiliz.
Bizden önce en az bir köpek ve bir şempanze, bu onuru
bizden aldı. Onlara basit komutlara uymaları “öğretildi” ve onlar da bir
kapsülü idare ederek dünyaya dönmeyi başardılar.
Peki ama bu bize ne anlatır?
Bu bize zekânın o kadar da esşiz
bir şey olmadığını anlatır. Araç yapmak konusunda pek çok primatın başarılı
olduğunu yeni yeni öğreniyoruz. Hatta
kapuçin maymunlarının gerekli uyarımla
kendi aralarında ekonomi bile
kurdukları keşfedilmiş.
O halde kendi ülkemizde nasıl
yaşadığımızı, ne hale geldiğimizi, artık ciddi ciddi düşünmenin zamanı
gelmiştir.
Hayvanların üç amaçları
vardır: Düşmana yem olmamak, beslenmek
ve üremek. Bu üç amaç da hayatta kalmanın gerekleridir.
İnsan da bu amaçları taşır ama
hayvanlardan farkı bu amaçları için gerekli doğal donanımının olmamasıdır.
İnsan “zeki olmak mecburiyetindedir.” İnsanın “zeki olmak mecburiyeti” onun “akıl”
denen melekesini geliştirmesini sağlamıştır.
Kürklü bir hayvan için “elbise dikmek” mecburiyeti yoktur. Ama insan buna
mecburdur. İnsanın, hayatta kalmak için gereken her şeyi kendi başına “edinmesi”
bile mümkün değildir. Bir noktada insanın “yaratmaya” başlaması gerekir.
İşte insan sürülerini hayvan
sürülerinden ayırıp da ona “toplum” denmesini sağlayan şey, bu gerekliliktir.
Bu gerekliliği keşfeden insan
türüne “H.sapiens” yani “zeki insan” denmiştir.
Bu sözlerim dünyanın geri
kalanıyla ilgilidir. Türkiye’de ise durum tamamen başka.
Çünkü Türkiye’de “insan” türü
bahsedilen evrimsel aşamaları geçmemiştir. Belki de Türkiye için evrimde bambaşka
bir yola sapmış bir insan türünden bahsetmeliyiz.
Gerçi Türkiye kendi içinde de homojen değil. “İnsanlaşmanın” gerektirdiği
soyut değerleri alaya alarak kabile hayatına dayalı bir petrol imparatorluğu kurmayı
hayal eden, Kürt kabileci zihniyeti ile ülkenin kurucu felsefesini sahiplenen
Türkler arasında ciddi bir gerilim var.
Fakat zekâ ve “değerler”
açısından Türkiye ortalaması berbat bir halde. Türkiye’de iktidarı belirleyen
çoğunluk kitlesinin ki bunun, aslında çarpık
bir manivelayı ( partiler ve seçim kanunları) hareket ettiren bir
matematik diktası olduğunu artık herkes biliyor, bu ortalamaları belirlediği de
acı bir hakikat.
Türkiye’de doksan yıl içinde
seçmen davranışlarının yönelimine bakıldığında, Türkiye’yi “çağdaş uygarlık
düzeyinin ötesine” taşıması düşünülen bir toplumsal düzenin, seçmen eliyle ne
hale getirildiği dehşetengiz biçimde ortada. Peki, ama bizi çağdaş uygarlığın
ötesine taşıyacağı düşünülen toplumsal düzen yalan mıydı? Elbette yalan değildi.
Çünkü “kurumsal” , “değere dayalı”, “ bireysel hukukçu ”, “ akılcı”, “kurallı”
bir toplumsal düzenin, “olması gereken şey olduğu “insan” türünün her tecrübesinde
görülebiliyordu. Çünkü başka türlüsü denendiğinde, düşülen yanlışlar bir bir
elenmişti.
Peki ama ülkenin yönetimini
belirleyen seçmenler, dünyanın geri kalanındaki Homo H.sapiensler gibi
davranmamışlar mıydı? Görünen o ki Türk seçmen profili artık evrim ağacındaki
cinsteşlerinden farklı bir hale gelmişti.
Bunu nereden anlıyoruz? Bunu,
Türk seçmeninin ( Bölücü, etnik ırkçı ve
İslamcı kesimler için belirtelim ki bu
tanıma etnikçilik ilkesizliğini ve ilkelliğini görmezden gelerek Kürtleri de
katıyorum.) eylemlerinin sonuçlarına bakarak anlıyoruz.
Peki ama neden, eylemlerinin nedenlerine bakmıyoruz da sonuçlarına bakıyoruz? Çünkü Türk seçmenleri çok
farklı sebeplerden dolayı siyasal islam’ı ve Kürt etnik ırkçılığını destekliyor
ama ulaşılan sonuçlar daima aynı oluyor.
Peki bu nasıl gerçekleşiyor? Türk
seçmeninde, H.sapiens cinsinin ayırt edici özelliği olan “sebep-sonuç ilişkisi”
kurma yeteneğinin ya hiç olmadığını ya da bir “geri evrimle” bu yeteneğin, tedricen ortadan
kalktığını görüyoruz. Bunu, yapılan sayısız söyleşide, kamuoyu yoklamalarındaki
ciddi tutarsızlıklarda vs . hep görüyoruz.
İnsanlar adalet istiyor ama yargı
bağımsızlığını ve tarafsızlığını tahrip eden yasaları onaylıyor.
İnsanlar refah istiyor ama
seçtiklerinin hoyrat israfını gözü
kapalı destekliyor.
İnsanlar özgürlük istiyor ama her
türlü şiddeti gözü kapalı destekliyor ve hatta günlük hayatlarında şiddeti
uyguluyor.
İnsanlar hayatta kalmak istiyor
ama hayatta kalmanın insana özgü biçimlerini tahrip ettiklerini göremiyorlar ve
daha kötüsü görmek de istemiyorlar.
İnsanlar yaşamak istiyor ama toplu bir intihar fantezisi yaşamayı “güvenlik”
sayıyor.
Memleketimizde barışı ve
demokrasiyi bebek katili Kürt teröristlerinin, IŞİD yanlısı siyasal İslamcıların
ve onların yardakçıları librallerle sosyalistlerin savunması, eğer Türk
insanının geri evrimi için bir delil teşkil etmiyorsa; artık akıldan ve
mantıktan bahsetmemiz de gereksiz, demektir.
O halde ( İçine Kürt kökenlileri de katarak) Türk
seçmen profilini oluşturan insanlar artık Homo H.sapiens değildir. İki ayak
üzerinde dik yürümesi, alet edavat geliştirmesi ( ki içine Kürt kökenli seçmenleri
de katarak ) ne yazık ki Türk seçmenini H. H.sapiens saymamıza artık yetmiyor. (Kaldı ki alet edavat kullanımında dahi bu
kitlenin son derece geride kaldığını görmek için sadece trafiğe bakmak yeterli
gibi geliyor.)
Çünkü
bu seçmen kitlesinin, insanlara ait soyut değerleri, yargılayıcı/eleştirici
zekâsı, vicdana dayalı akıl yürütme kapasitesi bulunmuyor.
Çünkü bu seçmen kitlesinin, insan olarak kalmak arzusu ve iradesi
bulunmuyor.
Bu seçmen kitlesi, gerçek insanların her türlü ürününe talip olarak
yaşayan ama o ürünleri meydana getiren ahlâkî ve akılcı sorumlulukları
paylaşmak istemeyen; üstelik bahsedilen ahlâkî ve akılcı sorumlulukların, insan
olmanın temel şartları olduğunu sanırım bundan sonra da asla anlayamayacak bir kitle.
Bu kitlenin artık evrim ağacında
yeni bir adının olması gerekiyor. Çünkü aynı görünüşteki homo H.sapiensleri son
ferdine kadar sömürüp yok ederek en nihayetinde kendisinin de yok olacağını
bilmeyen ve bir tür virüs olarak yaşayan bu kitlenin ayırt edilmesi , dünyada
dine veya etnisiteye dayalı olarak yaşamak isteyip de aynı zamanda batı
medeniyetinin ürünlerinde hak iddia eden
insan cinsini tanımamız ve kendimizi bu cinste korumamız için de şart.
İnsanca davranışın soyut
ilkelerinden, değerlerinden, ayrıntılarından ölesiye korkan, H.sapienslerin
üreitmini isteyen ama kendisi herhangi
bir şey üretmekten aciz, hayatını ancak hayvansal düzeyde en basit ihtiyaçlara
yönelik olarak yaşayan bu primat cinsine
belki de artık Homo simplex ( Basit insan) denmelidir.
Bu insan cinsine Homo primitivus da demek belki mümkündü
ama ilkel insanın gelişme potansiyeli
bana bu adlandırmanın, bahsedilen seçmen
kitlesi için içinde taşımadığı bir ilerleme arzusunu çağrıştıracağını
düşündürdü.
Oysa Homo simplex herhangi bir
ilerleme, gelişme arzusu taşımayan, insan olmanın gerekleriyle ilgilenmeyen ama
H.sapiens’in üretiminden yararlanarak konfor elde edilebileceğini ve bundan
ötesinin de ona asla gerekmeyeceğini, dolayısıyla asla gelişmese de H.sapiens’in
değerleri sayesinde hayatta tutulacağını düşünen insan cinsi.
Bu cinsin hayatta kalmasını
sağlayan şey, H.sapiens’in, bu cinsin, onun değerlerini paylaştığına dair iyi
niyeti ve kural sadakati.
Oysa Homo simplex için kurallar sıkıcı ve çapraşık. ( Kuvvetler ayrılığının ayağımıza
bağ olması, Allah’ın bizi okumuşların şerrinden muhafaza buyurması…).
Homo simplex için demokrasi muz düşüren bir sopa (
Demokrasi bizim için bir tramvay).
Homo simplex için bilmeden yargılamak en kolayı. ( Farabi ve
İbn-i Sina kâfirdi).
Homo simplex için erkek lider,
kadın damızlık. ( Son 14 yılda kadına yönelik her türlü şiddetin %1400 artmış
olması).
Homo sipmlex için lider,
değişmez bir yönetici. Bir tür sürü
lideri….( Mises demokrasiyi, “yöneticilerin barışçı biçimde değiştirilebildiği
rejim” olarak tanımlıyordu.)
Daha pek çok
davranışıyla H. Sapiens’ten başka türlü bir canlı olduğunu gösteriyor,
H. Simplex.
Bu cins, insani her türlü
gelişime ( İçine Kürt etnik ırkçılarını da kattığımı bir kez daha
tekrarlıyorum) karşı bilişsel olarak kapalı, ( bilinçli demiyorum, çünkü içinde
herhangi bir farkındalık yok, şartlanma var…) “toplumlaşmanın” değerlerinden
habersiz, toplumsal kimlik oluşumunu da ancak
hayvanî kan bağlarıyla açıklayabiliyor. ( Türkiy’ede uluslaşmanın en büyük iki
düşmanı bu yüzden, Araplaşarak Müslümanlaşacağını sanan İslamcılarla Türk’e
kendi akıllarınca köken bulmaya çalışan Kürt kabileciliği)
H. simplex, tedbir alınmazsa insanın yapay zekâ ve uzay yolculuğu
geliştirmenin eşiğinde olduğu bir dönemde H. Sapiens’i yok edebilecek bir cins.
Biz aslında Türkiye’de, dünyaya hızla yayılan bu cinsin bir bölümünün diktası
altında yaşıyoruz ve bu cinsin fiilî şiddeti önünde hâlâ lâikliğin ve hukukun
ince duvarları duruyor.
H. simplex’in ülke yönetimine
müdahalesi acil olarak engellenmeli. Bu da belli bir öğrenim düzeyinin
altındakilerin oy vermek hakkından mahrum
edilmesiyle bir ölçüde sağlanabilir.
Çünkü H. Simplex bilgiye ve uzmanlığa duyduğu sınırsız haset ve öfkeyle varoluş
temellerimizi fütursuzca tahrip ediyor.