14 Eylül 2016 Çarşamba

Hangi Atatürkçülük?


Türksüz BirAtatürkçülük Çözüm Olabilir mi?
Türkiye’de, CHP tabanında. “Türksüz bir Atatürkçülük”  fikri yaygındır. Bu fikir özellikle CHP kitlesinde kendisini gösterir. Yazının konusu genel olarak bu ana kitlenin eğilimleri ve düşünüşleridir.

Atatürk Atatürkçüler için kutlu bir önderdir ama ırkının ve bedeninin kökeniyle olduğu kadar fikirlerinin kökeniyle de  nedense pek ilgilenmezler.

“Türksüz Atatürkçüler” için Atatürk “evrensel” bir liderdir. Onlara göre Atatürk’ü herhangi bir “etnik” aidiyete sığdırmak mümkün değildir.

Sorun da burada başlar aslında. CHP’de yoğunlaşmış  ılımlı Marksistler, aidiyeti veya mensubiyeti, aşılması gereken bir tür organik bozukluk gibi görüyorlar. Öte yandan meselâ Kürt aidiyetini de Leninist bir cepheden, “olması gereken,  bir tür ezilmiş halk hakkı” olarak kabul ediyorlar.

Her ne kadar CHP “ortanın solu” olmak iddiasıyla evrildiyse de  solu sol yapan değerlerden, “ahlâk kodlarından” sıyrılması mümkün değildi. Solu sol yapan terminolojiyi kullanmaya başladığında artık “enternasyonalist” olması zorunlu bir hale geliyordu ki öyle de oldu.

CHP, “Markssız bir sol” diye bir şeyin var  olamayacağını bu gün dahi anlamış değildir. Çünkü özel  mülkiyetin varlığına karşı üçüncü bir tercih söz konusu değildir.

Öbür yandan “her şeyin teorisi” olmak iddiasıyla ortaya çıkan veya öyle olduğu savunulan  yeni “dünyevi din”, Marksizm,  içinde hiçbir normatif ahlâk kodu barındırmamasına rağmen sırf “anlaşılır” olduğu illüzyonuyla CHPli  okumuşları kendisine çekmişti. Oysa Marks hiçbir şeye  cevap veremiyor, hiçbir yaratıcı düşünceye de kaynaklık edemiyordu.

CHP  için “sol”, Osmanlı subaylarının batılı aydınlanma modelinin “çağdaş” haliydi. Onun gerçek manada ulusal bir yöntem olup olmayacağını muhtemelen bilmiyorlardı. Fakat içinde hemen hemen hiçbir “metafizik”  öge bulunmadığını iddia etmesi, salt akla dayandığı izlenimi ile muhtemelen Türk inkılâbının kurucu partisi CHP’ye çok kullanışlı geldi.

Böylece CHPli herhangi bir “okumuş” için solcu olmak, “muasır medeniyete” üye olmanın gereği haline geldi ki hâlâ öyledir. Sosyal medyada rastladığımız “Ya sosyalizm ya barbarlık!” gibi sloganlar bu anlayışın belirtisidir.

Fakat sorun, “ulusal bir sol” olup olamayacağı noktasında düğümleniyordu  ki soğuk savaş yıllarında Türkiye’de solun çizgisi yabancı istihbarat örgütlerince çizildi. Bu gün artık görüyoruz ki sol  soğuk savaş döneminde  öyle ya da böyle tamamen yabancı istihbarat  operasyonlarına aracılık eden ajanlarca güdülenmiştir. Behice Boran’dan Oral Çalışlar’a, Deniz Gezmiş’ten, Cengiz Çandar’a kadar Türkiye solu ( “Türk solu” demiyorum dikkatinizi çekerim, çünkü zaten Türkiye’de solun en büyük övüncü Türklüğünü inkâr etmektir.) içinde, yabancı istihbarat örgütlerinden eğitim veya para almayan solcu yok gibidir. Ama bu başka bir araştırma ve tartışma konusudur.

Burada önemli olan CHP’nin Atatürk’ü benimsediğini iddia ederken, onun paralara kadar her yere nakşettiği Bozkurtlu vs Türklük alâmetlerini ortadan kaldırmasıdır. Bunu yaparken Atatürkçülük denen bir Türksüz ideolojimsi meydana getirmiştir.

Atatürkçülük, bir taraftarlık ve tercih olarak var olabilir ama ulusa, kültüre, tarihe hangi gözle bakmamız, kimin penceresinden bakmamız gerektiğini söylemekten özellikle kaçınır.  Çünkü “Atatürkçüler”, özde laik, kollektivist bir sol ideolojiyi Atatürk simgesiyle savunan insanlardır.

Özel mülkiyetten nefret ederek her ekonomik varlığı kamulaştırmayı/ devletleştirmeyi  savunan, ulusu ancak ve yalnız Stalin’den öğrenmiş, enternasyonalizmi ahlâkî bir gereklilik sayan, düşünceyi ancak Marks’ın felsefesinden ibaret sanan bir grubun, “Benim bedenimin babası Ali Rıza Beyse  fikirlerimin babası Ziya Gökalptir!” diyen Atatürk’ü anlaması mümkün olabilir miydi?

Peki ama Atatürkçüler gerçekten vatansız, hain insanlar mıdır? Buraya kadar sözü edilen şeyler onları suçlar gibidir.

Atatürkçüler, sahip oldukları ideolojinin, kabul ettikleri değerleri nasıl yıprattığını fark edememiş insanlardır. sosyalizmin/Marksizmin, Atatürk’ün var ettiği ulusal Türk devletiyle uzlaşıp uzlaşamayacağı Atatürkçüleri hiç ilgilendirmemiştir. Onlar “Atatürk milliyetçiliği” derken içinde Türk geçmeyen ama ülkeyi bir arada tutacak bir taraftarlık kültü yaratılabileceğini düşünmüşlerdir.

Devleti zihniyetlerin şekillendirdiği gerçeğini görememelerinin en büyük sebebi,  “zihinleri, üretim araçlarının şekillendirdiğini” söyleyen Marksist hurafeye akıl ve bilim itibarı vermeleridir. Böylece koşulların Marksist bir biçimde değiştirilmesi halinde bilinçlerin de buna göre şekilleneceğini sanmışlardır.

 Bu yüzdendir ki son dönemlerde  iyice açığa çıkan etnik Kürtçülüğün ve şeriatçılığın  açık Türk düşmanlığı dahi  Atatürkçü/CHPli kesimde bir Türklük bilinci uyandıramamıştır.
Atatürkçüler, Marksist şartlanmaları gereği vatanseverliklerini “anti emperyalist” olarak nitelemeyi bu yüzden yeterli ve gerekli buluyorlar.

Atatürkçüler Türkiye’de tam bağımsız bir sosyalist devleti hayal ediyorlar ama o devleti kimin kurduğunu söylemek istemiyorlar.

Atatürkçüler Atatürk etrafında birleşmemizi istiyorlar ama Atatürk’ün “Türklük” anlayışını, geçici ve mevzi bir tür politik manevra olarak görüyor ve açıkçası pek de önemsemiyorlar. Dolayısıyla ülkeyi bölmek isteyen etnik Kürtçülüğün Stalinist ve Leninist ideolojik kardeşliğine karşı hiçbir şey hissetmiyorlar.

“Atatürkçülük” bu gün enternasyonalist /sosyalist bir üçüncü dünyacılığı olarak ortaya çıkıyor. Dolaysıyla Atatürkçülük, kendisini “  emperyalistlere karşı mücadele eden eski bir sömürgenin aydınlanma çabası” haline getiriyor ve  kendisini böyle kabul etmekte  bir sakınca da görmüyor.

Atatürkçülük, Türklüğü başlı başına bir değer kaynağı olarak göremeyen Türkiye solunun son uzlaşma çabası ama bu ne Kürtler ne de dinciler için bir anlam ifade ediyor.

Atatürkçüler, Atatürk’ün, Büyük Türk Milleti’ni bir evlâdı olmakta dolayı bir değer taşıdığını görmezden gelmeyi taraftarlıklarının şartı sayıyorlar ve mesela “ En büyük övüncüm Türk olarak doğmuş olmaktır!” sözünü hemen hemen hiç hatırlamaz, hatırlatmazlar.

Yazıya konu olan CHP popülizminin kitleleştirdiği Atatürkçü grubun, PKKlı belediyeleri sahiplendiğini, TR 205 kodlu PKK avukatı bir Amerikan ajanını partilerinde genel başkan yardımcısı olarak görmekten gocunmadıklarını göz önüne aldığımızda, Atatürkçülerin kendi içlerinde ciddi bir sorgulamaya veya hesaplaşmaya gitmeleri gerektiğini de görüyoruz.


Belki her şeyden önce artık “Hangi Atatürkçülük?” sorusunu kendilerine sormaları gerekiyor.

8 yorum:

selcen dedi ki...

CHP tabanında bu duruma kesin reaksiyon var ama maalesef tepe aldirmıyor.Antalya teşkilatı istifa etti bu yüzden.

ayarsız dedi ki...

Elinize sağlık , uzun zamandır aklımı kurcalayan bir konuydu.

Unknown dedi ki...

Selcen Hanım,

Eksik olmayın. Bilgilendirme için teşekkürler.

Saygılar.

Afşar Çelik dedi ki...

Sayın Ayarsız ne zamandır yoktunuz. Ben çok teşekkür ederim. Saygılar.

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Sayın yazar, bu sabah bir kaç gazate tarafıktan sonra sizin yazınızı okudum, çok iyi geldi..Batılı solcularda aslında ırkçı oldukları için kendilerinden olmayan Leninist, Stalinist görüşlere bizimkiler kadar öykünmüyorlar( Bu arada ırkçı olmaları bit eleştiri konusu değildir).

Orhun dedi ki...

Blogun takipçisi olarak kırılma yaratan kavramları bağlamak kolay ama yazıyı tarihsel arka planda bölüp açmak ister misiniz?

Konu çok önemli, basit görünüyor ama çok önemli... Çünkü iyi kötü zihni bir sorgulama yapma potansiyeli olan ve ülkeye bağlı olduğu halde kendini yanlış konumlandıran bir kitleyi ilgilendiriyor.
Elinize, aklınıza sağlık...
Saygılar, selamlar.

Afşar Çelik dedi ki...

Değerli Orhun,

Aslında bu yazı sizin twitterdaki bir mesajınız üzerine kalem alındı.

"Tarihsel analizi" ben çok aydınlatıcı bulmuyorum; sebebi de Popper'ın, tarihselcilik/tarihsicilik dediği, tarih tapınmacılığına saplanma tehlikesini barındırması.

Tarih eninde sonunda bir kayıttır. Tarih kendi içinde bir analiz anahtarı ya da herhangi bir teori barındırmaz.

Burada CHP'nin neden ortanın solunu benimsemiş olabileceğine dair muhtemel bir açıklama getirmeye çalıştık. Diğer her şey bu seçimden sonra başlıyor çünkü.

CHP'nin seçimi, onun bütün düşünce mecraını bambaşka bir yöne çevirmiştir. Bu yazıda , bu seçimin kısa tahlili ve seçimden sonra ulaşılan sonuç incelenmiştir.

Elbette konu tarihsel planda CHP'nin Marksist fraksiyonlarla ilişkisi açısından incelenebilir ve incelenmelidir de bu ama bu, hem bu blogun hem de yazarın haddini aşar.

Gene de kaba hatlarıyla marksist dönüşümün CHP'nin yabancılaşmasına nasıl tesir ettiğini düşünmek açısından bir fikir verebilir.

Dükkânı boş bırakmayalım, yorumlarnız her zaman aydınlatıcı ve ilham verici oluyor; her zaman bekliyoruz.

Saygılar.

Afşar Çelik dedi ki...

Sayın Talipağaoğlu,

Aslında batılı marksistlerin bilinçlenmesi hakkında aydınlatıcı bir yazı kaleme alabilseniz çok memnun olurduk. Ne zamandır yoktunuz.

Her zaman bekliyoruz. Dükkânı yazısız bırakmayınız lütfen.