IŞİD denen kanlı örgütün yaptığı
şey bir “put kırıcılık” mı?
Musul Müzesi’nde bir takım tarihi
yontuları kırdılar. Bunların bir kısmı belki eski zamanlarda gerçekten de
puttu.
Peki bu kadim putların bugün bir
inanç değeri var mı? Yok!
Ama soruna bu açıdan baktığımızda,
put yerine konma ihtimali olan her şeyi
kırıp dökmenin bahanesini hazırlamış olmaz mıyız?
Her şeyden önce IŞİD, dinin gereğini yerine getirmektedir. Yani hiç kimse
“ Gerçek din bu değildir!” diyerek
savunmaya geçmemelidir.
Neden? Çünkü “din” denen otoriter
kurumun ki burada bahsedilen İslâmdır, insan eserlerinin estetik önemi, insan
yaratıcılığının ilerlemedeki önemi, sanat ve uygarlık ilişkisi hakkında en ufak
bir fikri yoktur.
Şunu her zaman aklımızda
tutmalıyız ki islâm medeniyeti denilen
şey İslâm sayesinde kurulmamıştır. Böyle bir medeniyetten bahsedebilmemizi
sağlayan bütün keşif ve icatlar, tam da din kurumunun otoriter ve bağnaz
tavrının aksine gerçekleştirilmiştir.
Dikkat edilirse “İslâm medeniyeti”
denen şey, antik çağ düşünürlerinin ve
felsefesinin dinde hiç yerleri olmaksızın incelenmesiyle meydana getirilmiştir.
Gazali’nin dini, düşünceden, felsefeden ve dolayısıyla
aklın denetiminden uzaklaştırmasından sonra din artık siyasetin denetimine geçmiştir.
Ve siyaset, ilerlemeyle ya da uygarlıkla ilgilenmez,
yalnızca kendi varlığını her ne pahasına olursa olsun sürdürmekle ilgilenir.
Anayasacılık gibi sınırlayıcı düşünceler, siyaseti ehlileştirme girişimleridir.
Siyasetin özündeki immoralist/ ahlâk dışı yan, Anayasa gibi üst metinlerle sınırlanmazsa o, derhal insan ırkını yok edebilecek bir güç ve
menfaat yarışına döner.
İslâm ülkelerinde, dinin, basit ve anlaşılabilir bir tevhit
inancından, devlet eliyle güdülen bir iktidar sağlayıcı manifestoya dönüştürülmesiyle
Müslüman toplumların bu güne kadar
ulaşan geriliklerinin temeli atılmıştır.
İşte Musul Müzesi’ni basan vahşileri, bu açıdan
incelemek gerekir. Çünkü onlar gerçekten dinin gereğini yerine getirmişlerdir.
Çünkü din, insanların mutluluğuyla ve adaletle ilgilenmez. O yalnızca Tanrı
adına, insanların davranışlarını en ayrıntılı şekilde belirlemekle ilgilenir. “Oku!”
diyen bir inancın, insanların giyiniş şekliyle ya da cinsellikle vs. ilgilenmesi
mümkün olabilir mi?
Çünkü okumak insanın ufkunun gelişmesiyle,
uygarlıkla kısaca insanlıkla ilgili temel bir emirdir. Oysa “dinin emri” olan şeylerin bunlarla en ufak bir ilgisi
yoktur. Çocuklarla evlenerek çok eşli
yaşayarak kadına daha az miras bırakarak kadını tarla gibi görerek vs ilerlemek, daha mutlu veya daha âdil olmak
imkânsızdır. Ve dinin emirleri denen şeylerin bizim Tanrı inancımızı
güçlendirmesi de mümkün değildir. Aksine
dinin emirleri denen şeyler çoğu insanı, sırf bu emirler, yobazlar tarafından
inançla özdeşleştirildiği için inançtan
da soğutmuştur.
Put kırıcılık olarak görülen
eylem şirkin ta kendisidir.
Neden böyledir? Çünkü dine göre
hareket eden militanlar yontulara aynen
bir insan gibi muamele etmişlerdir. Saddam’ın devrilmesi sırasında Iraklıların
ayaklarındaki çapaçul terliklerle heykelin yüzüne vurdukları sahne, hâlâ
gözümüzün önündedir herhalde?
Musul Müzesi’n de de vahşiler
heykellerin kafalarını kırmaya çalışıyordu.
Yüze ve kafaya hiyerarşik bir önem vermek, heykelin
ruhunun buralarda olduğuna inanmak
demektir. Bu, bir heykeli tapınır kılan şeyin, onun insana en çok benzeyen yeri
olduğunu düşünmektir . Heykelin kafasını kırmak, onun en tanrısal olan yerini
kırmak demektir ki aslında bu, putu yapanla ortak bir değeri paylaşmak
demektir. Bu insanlaştırmanın, antropomorfizmin ta kendisidir! Ve bu anlayışın tevhit
inancıyla hiçbir ilgisi yoktur!
Akıl sahibi bir Müslüman
için antik putların korkulacak hiçbir yanı yoktur. Akıl sahibi
bir Müslüman için herhangi bir put ancak kör bir inancın sembolüdür, o kadar.
Bir Müslüman, putperestliğin herhangi bir iktidar gücünün kalmadığı bir dönemde
antik putları, ancak estetik değerleri ve dönemleri hakkındaki
açıklayıcılıkları açısından inceler. Çünkü ona okumayı emreden tevhit inancı
için herhangi bir yontunun herhangi bir
bölümünün hiçbir hiyerarşik üstünlüğü vs yoktur.
IŞİD’in insan eserlerine bakışı,
insanın yaratımını, Tanrı karşıtı bir güç olarak görmek ilkelliğinden başka bir
şey değildir. Özünde din, “cüzi iradenin”
her türlü tezahürünü, külli iradenin rakibi sayar. Dine göre
insan, külli iradenin eserlerine karşı tam bir kayıtsızlık ve teslimiyet
göstermeli ve kendi aklı ile herhangi
bir şey meydana getirmekten kaçınmalıdır. Sık sık “Yaratmak Allah’a mahsustur!”
denmesinin sebebi de budur. Bu düşünce mevcut varlıklardan, daha önce var
olmamış ve asla kendiliğinden ortaya çıkamayacak değerler ortaya koymayı “yaratmak”
saymaz. Tasvir yasağı tam da bu dengesizliğin ve ölçüsüzlüğün bir ifadesidir.
İnsan her türlü tasvirde içindeki
ilâhi yaratıcılığı ve mükemmelliği görmek ister. Bu aslında yaratıcıyı anlamak,
onunla bütünleşebilmek çabasıdır.
Yaratıcı çabaların bu tür ilâhi bir amacı olmayabilir de… Buna rağmen
her türlü yaratıcı eylem insanın ham vahşetten ve yıkıcılıktan uzaklaşmasını
sağlar.
Din ise kendi başına eser ortaya koyan insanın varoluşuna aykırıdır. Din insanın
varoluş çabasıyla ilgilenmez. Onun bir
takım keyfi emirlerle her nasıl olursa olsun yaşayabileceğini sanır. Din
insanın okuyarak ve aklederek varacağı noktayı hedeflemez; sadece onu kendisine
Tanrı adına itaat ettirmekle ilgilenir.
İşte bu yüzden IŞİD ve onun
taraftarları açıkça müşriktir.
Musul Müzesi’nde inanca düşman
olarak kurumlaşmış dinin kaçınılmaz sonucunu gördük. Din bir topluma mutluluk
ve adalet getiremez. Çünkü din denen kurum eninde sonunda inancı itaate çevirip insanları Tanrı’dan
habersiz iki ayaklı köleler haline getirecektir.
Musul Müzesi baskını basit bir
put kırıcılık değildir. Bu baskın, dinin insanlık dışı tabiatının delillerinden
biridir. Ortada iman falan yoktur. Görünen putları kırarak kendilerine
görünmeyen bir put edinmiş canavarlar vardır. Bütün olan budur.