Türk milliyetçiliği git gide
şeriatçı bir kimliğe bürünüyor.
Üstelik de bu yönelim,
şeriatçılığın insanlık dışı tahripkâr yüzü, kendisini git gide daha cüretkâr
gösterirken meydana geliyor.
Bu yönelimde en dikkat çekici
belirti, Arvasici milliyetçiliğin kendisine İslamcı bir çizgi ve evren
belirlemeye gayret etmesi.
1969 kurultayından sonra
milliyetçiliğin yönünü popülist İslâmcı çizgiye kaydıran Arvasi sözde milliyetçiliğinin
felsefi bir içeriğinin olmadığını kimse görmek istemiyor. Özü itibariyle Türkçe
ve Türkçü bir zihniyete sahip olmayan, Türk’ü ancak kendisine göre İslâm’â
yakınlığı ve faydası ölçüsünde seven bir insanın yalnız ve ancak Türk için
yaşaması mümkün değildir.
Arvasi milliyetçiliğinin bütün
amacı Türk’ü “Türk üstü” bir İslâm idealine göre şekillendirmek, Türk ahlâkını İslâm adına Arap örfüne göre
biçimlendirmekten ibaret. Dolayısıyla Arvasi’ye göre Türk’ü sevmek, gayrıTürk bir Müslüman’ın
dinden ötürü Türk’ü sevmesinden başka bir şey değil. Dolayısıyla Arvasi’yi
milliyetçiliklerinin temeli yapanlar, aslında İslâm’dan ötürü Türk’ü sevmeye çalışan Arap ya
da Kürt Müslümanları olarak düşündüklerini fark edemiyorlar.
Oysa merkezine Arap örfünü alan
İslâmcılığın içinde Türk’e yer olmadığı gibi Türk’ün şerefli, asil olması için
İslâm’a ihtiyacının olmadığını da bir türlü göremiyorlar.
Fikirlerini Arvasi üstüne bina eden
milliyetçilerle Türkçülerin yolları bir yerde ayrılacaktır. Arvasi’nin yolundan
gidenlerin “Kürt-İslam” bölücüleriyle mücadele etmesi çok zordur.
Daha kötüsü Arvasi çizgisindeki
milliyetçilerin cumhuriyetin bütün yenileşme ve medenileşme çabalarını “
seçkinci bir avuç yabancılaşmış azınlığın adeta gâvurca azgınlığı” gibi görmek
eğilimidir. Bu bakış zaman zaman Atatürk’ün de bir tür dinsiz devrimci faşist
gibi görülmesine dek varabilmektedir.
Doğrudur… Türk devriminin belki o dönem Türk halkında “bir
karşılığı” yoktur. Fakat sorun şudur: Aklı midesinden ve menfaatinden öteye
çalışmayan fakir ve yılgın bir kitlenin bir hukuk devletinde yaşaması için
yapılması gereken, onun suyuna giderek rızasını kazanana kadar ona taviz vermek
değildi.
Oysa bugün görünen odur ki Arvasi
milliyetçiliği Türk devriminin dilden müziğe kadar yaptığı her şeyi adeta “toplum
düşmanı” , iğrenç bir zorlama olarak niteliyor. Arvasi çizgisindeki
milliyetçiliğin toplumun estetik birikimine, felsefi dağarcığına, mantık gücüne katabileceği hiç bir
şey yok. Arvasi milliyetçiliği, sadece
dozu günden güne artan bir şeriatçı popülizmi, “ öze dönüş” gibi görerek
bu akım ile Türk milliyetini Arap emperyalizmi ve Kürt feodalizmi karşısında savunmasız
bırakmaktan başka bir iş yapmayacaktır.
Arvasicilik, Nakşilik ve diğer
tarikatlerin İslamcılığı, bugün siyasal kitle milliyetçiliğini kendisine köle
etmiştir.
Türkçülerin bu yeni popülist
milliyetçilikle hiçbir ortak noktaları yoktur ve olmamalıdır.
Türkçüler uyanık olmalı ve
dinciliğin her türlü sızma teşebbüsüne karşı Türk İnkılâbını/Devrimini, Atatürk’ü,
çağdaşlaşmayı, laikliği ve ulusal egemenliği yılmadan savunmalıdır.