Rahmetli Attila İlhan, bir televizyon programında “ Saldırgan Türkçülük-Savunmacı Türkçülük” gibi bir ayrımdan bahsediyordu.
Aslında bir akademisyen arkadaşım da kendi tez savunmasında bu konudan
bahsedildiğini söylemişti. Jürideki bir hoca Atatürk’le Atsız’ın
Türkçülüklerini kıyaslamış.
Tamam da bu ayrım
gerçek mi? Yani gerçekten “saldırgan ( faşist/ırkçı) bir Türkçülük” ve “savunmacı
bir Türkçülük” var mı?
Kısa yoldan
söyleyelim ki böyle bir ayrım yok.
Bu ayrım, Türklük
bilincini Marksist enternasyonalizmle uyuşturamayan solcuların Atatürk
dışındaki Türkçüleri itibarsızlaştırmak için giriştikleri yapay bir ayrım.
Keza aynı işi Türk
Dünyası’ndaki Türkçüleri de zamanında mensup oldukları sosyalist ittifaklar
üzerinden veya laik ve ilerlemeci görüşlerinden dolayı sosyalizme yamayarak
tekrarlıyorlar.
Öyle bir noktaya
geliniyor ki Atatürk dışında tek bir “Türkçü” kalmıyor. O da “Atatürk
milliyetçiliğinin” kurucusu olarak görülüyor. Milliyetçiliğin içindeki “Türk”
özünü sildiğinizde, ortada enternasyonalist, hümanist, radikal barışçı ve Sovyet ittifakından dolayı Marksist bir üçüncü dünya sosyalist lideri olan
Atatürk portresi kalıyor. Böylece Atatürk milliyetçiliği , Türkçülüğün
saldırganlığından kurtulmuş, barışçı, uzlaşmacı, pasifist, zararsız bir üçüncü
dünya ülkesi laik amentüsüne dönüşüyor.
Peki ama böyle mi?
Yani meselâ Atsız “saldırgan bir Türkçü” müdür? Türkiye’de Türkçüler ellerine
kılıç alıp ata binerek komşularını istila etmek isteyen, “Türk ırkını bütün
ırklardan üstün gören” nazi özentisi ırkçılar mıdır?
Elbette böyle değiller.
Bunlar kendi siyasi emelleri için proleter devrimi hayalleri için karşıtlarını her şekilde tahkir etmeyi/alçaltmayı kendilerine hak bilen solcuların kaba karikatürleri.
Atsız dahil hiçbir Türkçü,
Almanların savundukları şekilde sözde bilimsel verilerle bir “üstü ırk” teorisi
falan savunmamıştır. Bu Türkler gibi zaten son derece kalabalık ve yaygın bir
ulus için anlamsız olurdu. Öte yandan “ırk” sözcüğünün özellikle yirminci yüz
yıl başında bizde ancak “modern ulusu” karşıladığı düşünüldüğünde, (“Kahraman
ırkıma bir gül…”) batı tipi ırkçılığın bizde hiç doğmadığını görürüz.
Biz görürüz de
solcular bunu görebilir mi? Maalesef göremezler. Çünkü bilinçlerinin “üst
yapısı” ideolojilerince şekillendirildiğinden dünyayı ancak “kimliksiz(vatansız)
Marksistler” [ Kimse kızmasın Marx’ın kendisi “ Proleterlerin vatanı yoktur!”
diyordu.] olarak algılayabilirler. Dolayısıyla ideolojilerinin dayatması
yüzünden “Türk olarak düşünmeleri” neredeyse imkânsızdır. Onların “biz ve
ötekiler” algısı “Proleterler ve düşmanları” şeklinde çalıştığından, Türklük
onlara zaten yabancıdır.
Şunu da
belirtmeliyiz ki bu mekanizma şimdilerde kendilerini “Müslümanlar” olarak
tanımlayarak Türklüğü inançları gereği inkâr edenler içinde bire bir
geçerlidir.
Demek ki Türkçüler
ne ellerine kılıç alıp önlerine geleni
kesmek ve dünya imparatorluğu kurmak istiyor ne de “kalıtsal üstünlük”
iddialarıyla önlerine geleni hakir görüyor.
Peki ama Türkler
kendilerini üstün görmüyorlar mı? Elbette her ulus gibi kendi üstünlüklerine
inanıyorlar. E ama oldu mu şimdi?
Dünyada “biz ve
ötekiler” ayrımı var oldukça “bizi” diğerlerinden ayrı ve üstün görme güdüsü de
var olacaktır. Sorun bu üstünlük duygusunun neye dayandığı ve dahası nelere yol
açtığıdır.
Türk’ün üstünlük duygusu,
Atatürk’ün defalarca dile getirdiği yüksek ahlaki erdemlere, üstün cesarete,
eşsiz fedakârlıklara ve üstün öz disiplinle örgütlenebilmek yeteneğine vs. dayanır. Türk göz rengiyle, kas yapısıyla vs
üstünlük elde etmeyi umursamaz. Demek ki Türkçüler solcuların yabancılaşmış zihinleriyle
ancak algılayabildikleri batılılar gibi “ırkçı” değildir.
İnsanlığın imparatorluklar
kurdukları dönemlerde herkes nasıl davranmışsa, Türkler de aynısını
yapmışlardır. O devri bugünün “değer yargılarıyla” yargılamak ahmaklıktır.
Peki Türkçüler elde kılıç dünyayı fethetmeyecekse ne demeye sürekli Türk der?
Şundan dolayı: Elçibey’in dediği gibi “Biz Türk olduğumuzu unutsak bile düşman unutmaz.”
Dolayısıyla dünyada kimliğimizden vazgeçerek ya da bilincimizi uyutarak barış
içinde yaşamamız mümkün değil! Dünyada
yalnız ve ancak Türk olarak var olabiliyorsak bu kimliğin tarihiyle, bilinciyle hareket etmemiz ya da “durmamız”
gerekiyor. Dünyada hiçbir ulus da yerinde durmadığından Türkler olarak bizim de
kendi kimliğimizle, aklımızla ve diğerlerinin de sahip olduğu “üstünlük”
duygumuzla” hareket etmemiz gerekiyor.
Ama bunları
yapabilmemiz için bir Türklük farkındalığına sahip olmamız gerekiyor. İşte
bütün Türkçülük bu! O yüzden “Tanrı Türk’ü korusun!” diyenler sizin sandığınız
gibi faşistler falan değildir. Sizin henüz farkına varamadığınız kimliğinizi
korumak isteyenlerdir.
Ne mutlu Türküm
diyene!