Ben Mi Emredeyim? Sen Mi Akıl Edersin?
Hangi kaynaktan beslenirse
beslensin bütün rejimler önce yönettikleri insanların ahlâklarını
biçimlendirmeğe çalışırlar.
Bunun sebebi, rejimlerinin önce
vicdanen aklanması, meşrulaştırılması ve daha sonra da benimsenmesidir.
Bu açıdan şeriat devletleri ile
ideolojik otoriter/totaliter devletler arasında
bir fark yoktur. Her iki tip devlet de kendi “insanını”, kendi ahlâkını
topluma empoze ederek yaratmağa çalışır.
Yönetimlerin dayattığı ahlâka
kurucu/buyrukçu ahlâk denebilir. ( "Kurucu" sıfatını Hayek'ten mülhem kullanıyoruz.) Buyrukçu ahlâkın normları birey tarafından bilinmez. Çünkü bu normlar
ancak otoritenin emirleri ile bilinebilir.
Oysa bir başka ahlâk daha vardır
ki bizi insanlık dışı rejimlere, emirlere, kanunlara karşı uyanık ve dirençli
kılan da bu ahlâktır. Bu ahlâka da “özdeğer” ahlâkı diyebiliriz.
Özdeğer ahlâkı, bireyin, evrende
ve toplumda kendi başına değerli bir varlık olduğuna inanmasından kaynaklanır. Özdeğer duygusu çocuklarda en ilkel halinde
bile varken bazı toplumlar bu duyguyu yok etmek için dinleri ve ideolojileri
kullanmayı ahlâkın bir gereği saymışlardır.
Bireyin değerli sayıldığı
toplumlarda bireyin, yetişkinlikte, kendi hayatıyla ilgili bütün kararları
almakta serbest olduğu kabul edilir. Bu durum çıkarları seçmek, belirlemek yetkisi yanında,
bu çıkarlara ulaşmak için izlenecek yolların sorumluluğunu da bireye yükler.
Bu noktada kurucu ahlâk ile
özdeğer ahlâkının farkı ortaya çıkar.
Kurucu ahlâk için norm, emirden
ibarettir. Dolayısıyla ahlâk dayatmağa
yetkili herhangi bir otoritenin emirlerinin “vicdan” gibi bir makam tarafından
sorgulanması mümkün değildir. Kurucu ahlâk içinde bireyin kendi başına bir
mutluluk veya çıkar araması büyük
ölçüde, bencillik, çıkarcılık olarak damgalanır. Kurucu ahlâk : “Otoritenin
doğruları saptamasına dayalı sakınım davranışı” olarak tanımlanabiir.
Özdeğer ahlâkında ise norm/ölçü, “zararsızlıktır”.
Özdeğere sahip bireyler, toplumun kendilerine benzeyen inşalardan oluştuğuna
inandıkları içindir ki başkalarının eylemlerindeki sınırlar konusunda kendi
değerlerinden çıkarsamalara varabilirler.
Özdeğer ahlâkına sahip bireyler,
kendilerine herhangi bir dinin veya ideolojinin herhangi bir doğruluk ölçüsü
dayatmasına muhtaç olmaksızın yaşarlar.
Onlar için önemli olan, eylemleriyle başkalarına zarar vermemektir. Bu yüzden
eylemlerini, sürekli vicdanlarıyla sınar ve sınırlandırırlar.
Kurucu ahlâka mensup bireyler
emir almadıkça ahlâkî bir davranışta bulunamazlar. Kurucu ahlâkın
sakındırıcılığının herhangi bir akılcı ölçüsü yoktur. Kurucu ahlâk aykırı eylemlerin cezalandırılacağı tehdidine ve
uygun davranışların ödüllendirileceği vaadine dayanır. Bu yüzden onun
insanların vicdani muhasebeleriyle, özdeğer duygularıyla, mantıksal
muhakemeleriyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
Özdeğer ahlâkına sahip bireyler için ise hayatın her
anı, zararsızlık ölçüsüyle yaşanmalıdır. Özdeğer ahlâkına sahip bireylerin
birer melek olması beklenmez ama
onların, vicdanen ve aklen, zarar verici
herhangi bir eylemlerinin sorumluluğunu
alacakları umulur.
Oysa kurucu ahlâkta, bireyler
eylemlerinin sorumluluğunu üstlerinin emirlerine yüklemek gibi bir refleks
geliştirirler. Örneğin Nazi’lerin
savunmalarında verilen emre uyduklarını
söyleyerek ahlâkî bir aklanma ummaları
bu yüzdendir.
Bu yüzden özdeğer ahlâkı, bir
duygudaşlık ve anlayış ahlâkıdır. Özdeğer ahlâkı da: “ Zarar vermemek iradesi” olarak
tanımlanabilir. Özdeğer, ahlâkı fiilî tutsaklık altında bile yaşatılabildiği içindir
ki edebiyatın, sanatın ölümsüzlüğüne
kaynaklık etmiştir.
Kurucu ahlâkın ölçüsü ve amacı
itaati sağlamaktır. Çünkü kurucu ahlâk
otorite veya rejim kaynaklıdır.
Özdeğer ahlâkının amacı ise dış
kaynaklı değildir. Özdeğer ahlâkı, zarar vermemek üzere sürekli uyanık tutulan ve kendisine müracaat edilen vicdandan
kaynaklanır.
Bu yüzdendir ki dinin veya
ideolojik rejimlerin ahlâkî dayatmaları yolsuzlukları, cinsel tacizleri ve
tecavüzleri engellemekte başarısız kalmağa mahkûmdur. Çünkü hiç kimse
ideolojinin veya dinin dayattığı sözde ahlâk kodlarını içselleştirememektedir.
Kurucu ahlâk ikiyüzlülüğün ve korkunun egemenliğinde insan soyunun
yozlaşmasından başka bir sonuç doğurmaz. Toplumları ilerleten ancak ve yalnız
vicdanları körelmemiş bireylerin özdeğer ahlâkıdır. Özdeğer ahlâkının
yaygınlaşması bir toplumun
ilerleyebilmesinin yegâne yoludur.