Özellikle trafikteki davranışlara
dikkat ettiğimde bile dehşet verici bir
eksiklikle karşılaşıyorum: Sosyal
zekâ geriliği.
Sosyal zekâ geriliği ne?
Sosyal zekâ geriliği, toplumsal yaşamın
sürdürülmesi için gereken asgari nezaketten ve özenden yoksun olmak, şeklinde
tanımlanabilir.
Sosyal zekâ, bir toplumda
ihtiyaçlarımızın, diğer insanlarla uyum halinde yaşayarak giderilebileceğini
bilmekle başlıyor. Aslında sosyal zekâ en ilkel haliyle hayvanlarda da
görülüyor.
Bizi diğer canlılardan ayıran
özellik ise ilişkilerimizin güce değil rızaya dayanması. Yani bizde bir alfa
erkeği çıkıp da herkesi kendisine içgüdüsel olarak itaat ettirmiyor. ( Gerçi
Türkiye örneğinde böyle olup olmadığı da ciddi anlamda tartışmalı ya neyse…)
Başka insanları razı etmek için
belli ikna yöntemlerini kullanmamız gerekiyor.
Trafik kurallarının ölüm
tehlikesiyle doğrudan ilişkisinden dolayı ise hiç kimse bunları tartışmaya
açmıyor, açamıyor.
Peki Türkiye’de ne oluyor?
Türkiye’de direksiyon simidini
çevirebilen her iki ayaklı, “araba sürebildiği” iddiasıyla bin küsur kiloluk çelik yığınlarını yollara
çıkarabiliyor. Bunu yaparken ölüme sebebiyet verebilecek ihlalleri gözü kapalı
yapabiliyor.
Bir başkasının ölümüne sebebiyet
vermenin vicdani sorumluluğunu bile umursamayan bir yığın veya primat sürüsü,
Türkiye’de toplumun bütün geleceğini, hayatını etkileyecek kanunları tek bir
oyla yürürlüğe koyabiliyor.
Peki ama bu insanlara “primat sürüsü” demek hakaret mi? Bana
kalırsa bu, hakaret değil.
Çünkü sosyal zekâ yetmezliği
yaşayan ülkenin yaklaşık yarısı sadece ve ancak kendi ölümü pahasına bile olsa,
nefret ettiği, düşman kabul ettiği insanların yok olması için her şeyi
yapabilecek durumda.
Bu insanlar, iktidarın seçmenleri.
Bu insanlar hayvanların
sürülerinin geleceği için uygun davranmak eğiliminden bile yoksun bir halde
yaşıyorlar.
Hemen şimdi, şu an , nereden
gelirse gelsin her türlü menfaati kapabilmek dışında hiç bir hayatta kalma
yöntemleri ve becerileri yok.
İktidar partisi seçmen kitlesi,
kendi başına üretemeyeceği her türlü değeri üreten insanların kanını emerek
hayatını günlük yaşıyor.
Bu yaşayışla insan toplumunun
sürdürülebilmesi mümkün değil. Bu yaşayışın sahiplerinin, bir başkasını iknaya
çalışması, bir şeyi rica etmesi, özür
dilemesi vs mümkün değil.
Nitekim merkez sağ seçmenin
reytinglerinin yarattığı dizi film
kepazeliklerinin ortak noktası, uluslaşmış Türk toplumunun kızlarının feodal
Kürt kabileciliğince kullanılması, aşiretlerin intikam hikâyeleri gibi öğeler.
Sosyal zekâ geriliği, yaşamı
açıkça korumak lüzumunu dahi idrak edemeyecek kadar kendi içine kapanmak ve
ancak kendi benzerleriyle sürü halinde
hareket etmek olarak beliriyor.
Sosyal zekâ geriliği, bilinçli
bir tercih aynı zamanda. Bu tercih çocuklara da
aktarıldığından Türkiye’de “insanca yaşamak becerisinden yoksun” bir başka evrimsel tür ortaya çıkıyor: “Homo
simplex”…
Bu tür her türlü değerden ve
normdan yoksun bir halde H. Sapiensleri ölümüne sömürüyor. İnsanlığın
nimetlerini insanlığın sorumluluğunu üstlenmeden elde etmek istiyor.
Sosyal zekânın gelişmesi için
öncelikle H.simplex’in bir müddet siyasetten kesinlikle men edilmesi ve bu
müddet zarfında bu kitlenin çocuklarının ailelerinin ilkelliğinden
uzaklaştırılarak eğitilmesi elzem görünüyor.
Türkiye’de arzu edilmiş bir
ilkelleşme bütün hayatımızı tehdit ediyor.