Kasımpatı kasımda açan bir
çiçektir. Papatyaya benzer fakat ondan çok daha büyüktür. Diğer adı
“krizantem”dir.
Birbirine çiçek verecek
medeniyete sahip insanlar için güzel bir gündeliktir.
Geçen gün annemle beraber
çiçekçimize uğradık. Annem gözünde ameliyat olmuştu.
Büyükçe bir vazonun içinde duran kasımpatların üstüne
“papatya” yazılmıştı. Annem Fransızca
öğretmeni olduğundan, meslekî alışkanlıkla derhal düzeltti: “Bunun adı “kasımpatıdır”.
Fransızca’sı “krizantemdir” (chrysanthéme).”
Mesleğini seven çiçekçi dostum,
bunu zaten bildiğini ama müşterilere anlatamadığını söyledi.
Meğer müşterileri, kasımpatıları
, papatya olarak biliyor ve dahası böyle bilmekte de ısrar ediyorlarmış. Sorun şu ki müşteriler, çiçeklerin kasımpatı
olduğunu öğrendiklerinde, onları almaktan vazgeçiyorlarmış. Oysa üzerlerine papatya yazılırsa, çiçekler
patır patır satılıyormuş.
Bu olay iki yönden ilgimi çekti:
Öncelikle müşterilerin
bilgilenmeye karşı gösterdikleri direnç, tüylerimi diken diken etti. Açık bir
bilgisizliği veya yanlışı düzeltmek yerine bunları sürdürmekteki ısrar bana
korkunç göründü. Yani artık okullarda öğrenciler iki kere ikinin dört değil de
beş ettiğini çoğunlukla veya zorla öğretmenlerine kabul ettirebilir mi?
İnsanlar bir konuda onlardan daha
bilgili bir insanın açık doğrularına hangi gerekçeyle karşı çıkabilir? Aslında
bir “gerekçe” dahi herhangi bir akıl yürütme ile elde edilir. Kasımpatının
papatya olduğunda ısrarın herhangi bir botanik bilgisine dayandığını
sanmıyorum.
Dolayısıyla müşterilerin kasımpatının
papatya olduğunu söylemek için ne gibi bir dayanakları olduğu belli değil.
Müşteriler sadece onların kasımpatı olmadıklarına “inanıyorlar”. Böyle olmadığına inanmak için de hiçbir
akılcı gerekçeye vs. ihtiyaç duymuyorlar.
Tam bir kör inanç sergiliyorlar.
Herhangi bir insan, bir şeye
neden körce inanır? Körce bir inanışla ne elde etmek ister? Kasımpatının
kasımpatı olmadığını düşünmek, bir insana ne kazandırır?
Kör inanç aslıda zaten bütün bu
soruları gereksiz kılıyor. Çünkü kör inancın bütün amacı, yalnızca kendisi. Kör
inanç insana, hiçbir yere varmayı vaat etmiyor. Ama o, insana düşünmekten,
karar vermekten ve en önemlisi sorumluluk almaktan uzak kalabileceği bir koza
sunuyor. O kozanın içinde “inananlar”, büyüklerinin kararlarına ve büyüklerine
iman eden çoğunluğa uyarak sınırsız ve
ebedi bir masumiyet kazanıyorlar. Öyle ki artık yeni bir şey öğrenmeye gerek
duymuyorlar. Ve dahası artık hiç hata yapmayacaklarını düşünüyorlar.
Dolayısıyla birileri onlara sevdikleri çiçeklerin aslında papatya değil de
kasımpatı olduğunu söylediğinde bunu gönül rahatlığıyla inkâr edebiliyorlar.
Bu kör inanç büyük ölçüde ve
belki de tamamen dinle elde ediliyor. Toplumun dine bağımlı hale getirilmesiyle
birlikte insanlardaki akıl yürütme süreçleri büyük ölçüde kesintiye uğruyor.
Bunun yerini hayvansı bir güvenlik gereksinimi ve insanlık dışı bir sorumsuzluk
arzusu alıyor.
Bunun ülke yönetimine “demokrasi”
vasıtasıyla hükmetmesi de akla gelebilecek en ilkel ve vahşi çoğunluk diktasını yaratıyor.
Bunun yanı sıra ( merak ettiğim
ikinci şey de buydu) aklıma, böylesi bir gönüllü cehaletin, piyasaları nasıl
etkileyeceği sorusu geldi. Şöyle bir
düşünüldüğünde, kasımpatıya papatya diyen bir toplumun çoğunluğun, kendi ihtiyaçlarından doğru
dürüst haberinin olmadığını düşünmek
için elimizde büyük bir kanıt var. Böylece aslında meselâ okula değil
de camiye ihtiyaç duyulduğunu düşünen ve
zamanla kafasındaki “okul” kavramının,
yerini “cami” kavramına bıraktığı bireylerin kitlesel egemenliğinde, herhangi
bir şey üretmek, yaratmak mümkün olabilir mi?
Kasımpatıyı gönüllü inkâr ederek
yerine papatyayı ikame eden bireylerin, medeniyetin gereklerini
kavrayabilmesi mümkün olabilir mi?
Çünkü bugün kasımpatının, papatya olduğuna inanan
birey, yarın, hukukun akılcı bir ideal değil de
baştaki ulemanın fetvalarından
ibaret olduğuna inanmaya başladığında,
artık ona, doğrusunun ne olduğunu anlatmamız mümkün olmayacaktır.
Kasımpatının papatya olduğunda
ısrar ederek kasımpatı arzını yönlendiren bir kitlenin, ekonomi yapabilmesi
mümkün değildir. Çünkü bir kere kavramları körce inkâr eden veya çarpıtan bir
bireyin, ne üretim faktörlerinin birbiriyle bir ilişkisi olabileceğini ne de her eylemin
mutlak bir maliyetinin olduğunu anlayabilmesi mümkündür.
Türkiye kör inancın harlanan
alevlerinde şimdiden kendi cehennemini yaratıyor.
Birileri “Bu nasıl risale?”
diyebilir ama kasımpatıdan papatya olabileceğine inandığımız bir memlekette,
fıkradan risale yapana da çok şaşmamak gerekir herhalde?