Fayda,
ideolojinin nihaî amacıdır.
|
Kendimizle barışmak dünya barışının yolunu yapmaktır.
İçsel sükûnete ulaşmak, insanlık için yapabileceğiniz en büyük iştir. |
Sorun
burada başlıyor. “Fayda kimin içindir?”
Bu
soruya cevap vermek nispeten kolaydır. Faydanın genellikle toplum için olduğu
kanaati oldukça yaygındır.
Aslında
konumuz fayda değil ama fayda hakkında düşünmek, düşünmekle ilgili en belirgin örneği ele almaktır. Çünkü bütün
düşüncelerimizin tek bir hedefi vardır: Fayda!
Peki
ama fayda nedir? Ya da neye fayda diyebiliriz?
Fayda,
elde edilmesi “iyi” kabul edilmiş her şeydir.
Burada
bir sorunla karşılaşırız. İçki içmenin “iyi” kabul edilmesi onu bir “fayda” haline getirir mi? İçkinin vücuda “iyi”
gelmediği tıbben ispat edilmiştir. O halde içki bir “fayda” olamaz.
Peki
ama o halde insanlar neden içki içmek
ister? Çünkü bütün objektif zararlarına rağmen insanlar içkiyi elde etmenin “iyi”
olduğuna inanır.
O
halde fayda bir paradokstan mı ibarettir?
Elbette
hayır.
Fayda
hakkında karşılaştığımız bu ikilem, onun doğal ve iradî anlamlarıyla ilgilidir.
Faydayla ilgili verdiğimiz tanım, onun iradî yönüyle ilgilidir ki bütün iktisat
bu tanımın üstünde yükselir.
Faydanın doğal
tanımı ise ki bu tanım aynı zamanda ahlâkı doğrudan doğruya ilgilendirir,
onun “ bozmayan, aksatmayan,
kötüleştirmeyen her şey” olduğudur. Ahlâk faydanın “doğal tanımıyla” ilgilidir
ki onu objektif bir şey yapan da budur. Çünkü ancak “zararsızlığın” sınırlarını
belirleyebilirsek iyi ve kötü eylemler
arasında bir hükme varmak mümkündür.
Faydanın
“ Elde edilmesi iyi kabul edilen bir şey” olması tanımı ise ahlâkî bir yol
gösterici olamaz. Çünkü bu ancak, herhangi bir emir makamı, iyiyi, doğrudan (direkt) olarak emrettiği takdirde bir anlam ifade eder ki o zaman da ahlâkın bireyin iradesi ile bir ilgisi
kalmaz.
Peki
ama buraya kadarki yorumlarımız ne işe
yarayacaktır?
Buraya
kadarki yorumlarımız özellikle toplumsal düzeni biçimlendiren eylemlerin hangi
fayda kabulüyle nereye varacağını ve neden böyle olacağını anlamamız açısından
önemlidir.
Faydanın
birinci tanımını yani onun, “ Elde edilmesi iyi kabul edilen her şey” olduğunu
kabul edenler, elde edilmesi iyi
olabilecek şeyleri saptamaya çalışır. Bundan başka yolları da yoktur. Din denen
kurumun yaptığı, daima bu olmuştur. Bir din adamına her gün, hayatın her anıyla
ilgili soru sorulmasının sebebi budur. Çünkü dinin amacı insanların hayatının
her anını Tanrı adına yönetmektir.
Buna
karşılık bu tanım, bireylerin iktisadi
fayda anlayışlarının da ta kendisidir. Çünkü insanlar bir şeyi elde etmek
istediklerinde, onu elde etmenin “iyi olacağı” düşüncesiyle hareket ederler. İşte
“iyilikle” “faydanın” karıştırıldığı yer de burasıdır. İnsanlar bir şeyleri,
onların mutlak iyiliğinden ya da faydasından dolayı istemezler. İnsanların
hamburgeri, brokoliye tercih etmelerinin sebebi hamburgerin, brokoliden daha yararlı olması değildir.
Brokolinin
hamburgerden kesinlikle daha faydalı olduğu açıkça biliniyorsa neden hükümetlr
hamburgeri yasaklayıp brokoliyi emretmezler?
Bunu
yapamazlar çünkü yaygınlaşması
halinde toplumun bütünlüğüne kesin ve
açık bir zarar vereceği açık olarak bilinmeyen hiçbir eylemin, bireyin
seçiminden uzak tutulması mümkün değildir.
Faydanın emir
halinin fikri dayanağı, faydanın
her halinin akıl yoluyla bulunabileceğidir. Ya da… Şartları değiştirebilen
muktedirin doğru olduğuna inandığı
emirlerin doğrudan doğruya faydalı olacağı inancıdır.
Peki
ama böyle mi olmaktadır? Hiç de öyle
olmamaktadır. Komünist Çin’in kurucusu
Mao’nun fayda emirleri ile giriştiği beş
devrimde milyonlarca kişinin ölmesi bu inancın yanlışlığının en çarpıcı
örneklerindendir. Aynı şey Sovyet tecrübesi için de geçerlidir.
O
halde faydaya ulaşmayı istemekle ona ulaşmak farklı şeylerdir.
Neden
böyledir?
Öncelikle
fayda ancak bir irade ile var olabilir. İradesiz bireyler için fayda yoktur.
Brokoli yemeye mecbur edilmiş insanlar, objektif olarak faydalı bir iş yapmış
olurlar ve onlara bunu emretmek de “faydalı” görünebilir ama bu, onların aklında hamburger yemenin bir “fayda”
olduğu fikrini silemeyecektir.
İktidarların
“toplum için” belirledikleri faydanın “toplumdaki bireylere göre” fayda sayılıp
sayılmayacağı asla bilinemez ve bu iki fayda telâkkisinin genellikle hiç de
örtüşmediği de bir gerçektir.
Çünkü
“emredilen fayda”, “”gözetilen faydaların” etkileşimleri arasında genellikle
erir gider. Bu yüzden açıkça bireylerin birbirleriyle barış içinde yaşamalarına
yaramayan hiçbir emir ve yasak toplum yaşantısında kendine bir yer edinemez. Diktatörlükleri eninde sonunda
yıkan da budur.
“Kamu
yararı” argümanını bir safsata haline
getiren de bu çatışmadır. Çünkü hangi durumun
bir “kamu yararı “olduğunu ayrı ayrı tespit edebilmek mümkün değildir.
İş, eninde sonunda bu yararı tespit edecek bir yetkili kurum bulmaya varır ve
bundan öte de hiçbir şey olmaz.
Toplumun
geneli için tek ve geçerli bir fayda
tespit etmek objektif olarak mümkün değildir. Bunu yapmaya her
çalıştığınızda faydaya yönelik olarak
verdiğiniz her emir, bireysel faydaların bir kısmını akamete uğratacak ve
hoşnutsuzluk yaratacaktır ki bunu ne kadar sık yaparsanız hoşnutsuzluk o denli
yaygın olacaktır. Bu yüzendir ki yasama
enflasyonu bir suçlular ordusu yaratır. Ne kadar çok kanunuz var a o kadar çok
suçlu yaratırsınız.
Bu
bizi nereye götürür?
Aklın,
bir sürecin bütün güzergâhını apaçık ve toptan kavrayabilmesi mümkün değildir.
Dünyada bunu yapabilecek Tanrısal bir akıl yoktur.
Bu
yüzden de hedefin belli olması, yolun bilinmesi anlamına gelmez. Uzaktaki dağı
görüyor olmanız, onunla aranızdaki bataklıkları, nehirleri veya uçurumları
görebildiğiniz veya rahatlıkla aşabileceğiniz anlamına gelmez.
Dağla
aranızdaki her nehir kendine göre akar, her bataklık, kendi kurbağasını besler,
her uçurum kendi kayasınca yalçındır. Ve her ağaç oralarda kendi toprağında
biter.
İnsanın
işi veya sorumluluğu bütün yolu apaçık
belirlemek değildir. İnsanın bütün işi,
görebildiği kadarıyla yetinip zarar vermemeye çalışarak yaşamaktır.
Zarar
vermemek diğer insanların hayatını aksatmamaktır.
İnsanların birbirlerinin hayatlarını
aksatmamaya çalışarak ufuktaki dağa doğru yürümeleri dışında da bir “fayda”
yoktur.
Çözüm
basittir: Kendi faydamızı/menfaatimizi aklımızla belirlerken başkalarının faydalarını/menfaatlerini
zararsızlık irademizle yani ahlâkla korumak.
Ancak
bu, bütün faydaları tek tek tespit etmek budalalığından bizi koruyabilir ve
ancak bu bütün bir toplumu, fayda belirleyici diktatörlerin zulmünden
koruyabilir.